Ben bayramda mendil hediye edilen son jenerasyondan biri olabilirim. Çocukluğumun geçtiği Gümüşhane Mahallesinden, Osman Çayırına kadar alanda kapı kapı dolaşırdık. Hangi hanede çikolata, şeker, mendil, çorap, balon var haber hızla yayılır, orada soluk alınırdı.

Filmi biraz daha başa sarmak gerekir belki.

Bayram öncesi bir hazırlık evremiz olurdu. Yeni kıyafetler, ihtiyaca göre ayakkabı ve son zamanlara kadar yaşlar büyüse de mutlaka bir yeni çorap alınırdı bayramlarda. Bir gün öncesinde evlerde baklava, burma tatlıları yapılır; misafirler için ikramlıklar hazırlanılırdı.

Arife günleri en az bayram kadar heyecanlı geçer, bayram sabahı heyecanı beklenirdi.

Babam (rahmetli) ve amcalarım ve kuzenlerim ile her bayram sabahı bir cami telaşı yaşanırdı. Bizim tercihimiz 2 ihtimalliydi. Ya mahalle camisinde ya da babamın yıllarca esnaflık yaptığı pasajın üstünde olan Ulucami’ ye gidilirdi. Ulucami demek harçlık açısından hep cazip gelse de, Gümüşhane Mahallesi camisinde bayram namazında bütün komşuları, arkadaşları, gurbette olanları bir arada görmek; işte bayram heyecanını daha da ateşler ve neşe katardı bize. Belli bir yaşın üstü alt katta, çocuklar, gençler ve gençlik döneminde caminin üst katındaki o keyfi tadan ağabeyler, amcalar üst katta yarı uykulu ama huzurlu, keyifle anlar yaşardık. Bayram namazı ile biten ibadetimiz sonrasında cami önünde belki de en son bir önceki bayram karşılaştığın dostların, komşuların kucaklaşması olurdu.

Namazın hemen ertesinde; mutlaka mezarlarımızı ziyaret ederdik. Yıllar geçtikçe ziyaretine gittiğimiz kişi sayısı ve mezarlık lokasyon sayısı arttı. Her yıl(yıllar) birilerini daha kaybetmenin hüznü ile duamızı eder, ya merkezden ya da Acılık sanayinin oradaki odun ekmeği fırına uğrar, sıcak ekmeğimizi alır, her seferinde büyüklerimizin poşetin ağzı açık kalsın, ekmek hamur olmasın dikkat edin sözlerini işitir yine o dönem ulusal yayın yapan gazetelerin ( gazete olduğu dönemler) bir kaçı alınır, bayram kahvaltısı için eve dönerdik. Ailecek yapılan kahvaltı; kapının ve telefonların zillerinin çalması ile defaten bozulsa da keyfimiz hep yerinde olurdu. Her bayram ilk arayan, ilk kapıyı bayramlaşmaya gelenler; sonrasında ailecek hala, amca, dayı ve diğer büyükleri ziyaretlerimiz olurdu. Aslında bir gün önce dip dibe oturduğumuz halam, amcalarım ve kuzenlerim ile bir bayram sohbetine girerdik, havası her zaman başkadır. Israr edilen tatlılar yenilir; sonrasında mahalledeki büyüklere ailecek ziyaretlere giderdik. İlk gün en hızlı geçen gün olurdu. Sonrasındaki günlerde genelde daha uzun süreli oturmaya gelen, farklı mahalle ya da şehirlerden gelecek misafirler beklenirdi.

Yıllar sonra teknolojiye kısmen de olsa yeni düştük. Önce telefonla aranma arttı sonrasında SMS. Bizim çocukluğumuzda “ nerede o eski bayramlar? ” diyenleri şimdi daha iyi anlıyorum, gerçekten “ nerede o eski bayramlar? “ Korona kaynaklı 2 yıldır bayram bilmiyoruz. Şuan çocukluğunu yaşayamayan milyonlar var. Üzülüyorum. Eş, dost, akraba ve vefat eden yakınlarımızı ziyaret edemeyeceğimiz bir bayram daha var karşımızda. Korkarım bundan sonraki birkaç bayram daha bu özlem devam edecek. Gerekçelerine bayram yazımda girmek istemiyorum ancak tek temennim, özellikle çocuklarımız ve yaşlılarımızın bu olumsuz bayram deneyimlerinin bu bayram son olmasıdır.

Bu vesile ile tüm Zonguldak haklının Ramazan Bayramını en içten dileklerimle tebrik ederim; ebediyete göç edenlere rahmet, bu bayram sofrasından bir tabak eksilten her haneye sabırlar, başsağlığı diliyorum. Herkese iyi bayramlar.