Son 40 yılda kime ödünç kitap verdiysem yüzde 99 oranında geri gelmedi. Çok aklı başında bildiğim tanıdıklarım bile emaneti sahibine geri iade etmeyi düşünmediler. 
Öğrenmeye ilgisi olan insanlara okuması için ödünç kitaplar veririm. Faydalı bulduğum kitapları, filmleri ve belgeselleri başkalarının da görmesini isterim.
Fikrimce, bir toplumda bilgi ne kadar artarsa ilerleme de o kadar hızlı olur.
28 Şubat 2021 günü izlediğim bilgi dolu belgeselin linkini buraya yazıyorum. (https://720pizle.org/izle/altyazi/vitamania-the-sense-and-nonsense-of-vitamins.html)
1995 yılından beri amatörce kitaplar yazıp yayınlıyorum. Bin bir emekle, iğneyle kuyu kazar gibi hazırladığım eserleri matbaada 1000-2000 adet bastırıyorum. Bunları nakliyat firmasıyla taşıtıp depoya indirirken etraftan geçen tanıdıklar hemen bir tane bedava talep ederler. Ben de kırmamak için veririm. Hatta bazı kimseler bir de eseri imza etmemi isterler. Ağır kitap kolilerini taşımaktan ötürü sızlayan kollarımla “Sayın X’e saygılarımla” diye kısa bir cümle yazıp imza ederim. Hiç birisi "Borcumuz var mı" diye bile sormaz. Çünkü onlara göre kitaplar doğadan bedava toplanan şeylerdendir(?) 
Aradan birkaç ay geçer. Hediye olarak kitap sunduğum tanıdıklarıma “Eserimi okudun mu? Bir hatama rastladın mı? Yani basımlar için önerin var mı diye usuleten sorarım. Cevap olarak ne gelir dersiniz?
Bedava eser verdiğim insanların yüzde 99’u aynen şunu söyler: “Hayır daha okumadım. Zamanım olmadı. Okuyunca size/sana iletirim.”
Özet olarak, okuma, öğrenme, bilme, araştırma noktasında sıfır seviyesindeyiz. 84 milyonluk Türkiye’nin son 200 yılda ortaya koyduğu patent/buluş/icat sayısı ABD’de 1 ayda ortaya konuyormuş. Yani 1 milyon öğretmenimiz, 150 bin akademisyenimiz, on binlerce mühendisimiz var ama okuyan, araştıran, tasarlayan, geliştiren insanımız henüz yok.
Şifahi (sözlü) kültürden yazılı kültüre geçemedik. Bize Facebook, Youtube, Instagram, Twitter, Tik Tok yetiyor.