Sinirlerim sözcüğün tam anlamıyla harap olmuş durumda,  kaç gündür gözyaşlarım durmuyor... “Bu alçakların dünyasında yaşamanın bir anlamı var mı?”sorusuyla boğuşurken, artık hiçbir çekiciliği kalmayan hayatın kıyısında dönüp dolaşıyorum… 12 Eylül’ü yaşadım, ömrüm yerin altındaki kör karanlıklarda geçti, Çaydamar ile Ankara DGM’nin insanlık dışı nezarethanesi dahil hayatın çemberinden defalarca geçtim… Ama Hrant’la Berkin’in katli dışında yaşamın bu kadar ağır geldiği hiçbir dönem olmadı hayatımda. Aldığım her solukta, yuttuğum her lokmada, yudumladığım her damla suda gencecik çocukların hayatlarını çalan bir arsız gibi hissediyorum kendimi…

 

Hatırasını incitme korkusundan adını ağzıma bile alamıyorum o solgun gözlümün… Yüreğim yetmiyor, ne haberlere bakıyor, ne de o konuda anlatılanları dinleyebiliyorum. Acımasızca akıp giden hayatın güzelliğinden henüz hiçbir şey alamadığı o gül yüzü nerede görsem gözlerim doluyor yalnızca… Mahşeri kalabalıklar içinde bile kendimi tek başına hissederken gözyaşlarımın, yalnız kalmadığını düşünüyorum şu sıralarda… Büyük bir hoşnutlukla görüyorum ki, insan soylu herkes ağlıyor benimle beraber… Gözyaşlarım en uzağımda hissettiğim insanlarınkine karışarak ırmaklaşıyor… İçimi oyuk oyuk eden acının, özlemini duyduğum beraberlik duygusunu yaratmasıyla bir parça da olsa serinliyorum…

 

O KARARMIŞ YÜZÜ YAKINDAN TANIYORUM

Bay Rektör Özer, şayet o görüntüleri internette görmemiş olsaydım, bu yazıyı hiç almayacaktım belki de kaleme… O dayanılmaz acıyı unutmak, beynimin kıvrımlarında tümden yok etmek istediğimden o kırık gülüşü, kişisel arşivime, bir de yazılı olarak katmak istemiyordum çünkü… Siz de görmüşsünüzdür mutlaka adil olmadığınız, hakkaniyetli davranmadığınız için yönettiğiniz değil de hasbelkader başında olduğunuz üniversitede çekilmiş o görüntüler… Yüzüne bakmaya kıyamadığım gülfidanın güzelliğinde bir kız, onun acısını kendi dilinde cümlelerle asıyordu okulun bir köşesine… Kini boyundan büyük bir zat da tehdit dolu tümcelerle engellemeye çalışıyordu…

 

Panodaki kimi cümleler o haddini bilmezin hoşuna gitmemiş galiba… Her yanından nefret akan bir yüzle sesleniyor kızcağıza… O kararmış yüzü yakından tanıyorum Bay Özer… Başında olduğunuz üniversitede, sözüm ona sükûnu sağlamak adına farklı düşünen herkese düşmanca bakan gözlerle ben de göz göze geldim tesadüfen… Ne için olduğunu unuttum şimdi, bir nedenle, bir grup üniversiteli basın açıklaması yapıyordu okulun önünde… Oradaydım ve gayet sakin geçen eylemi, kraldan çok kralcılık yapma hevesindeki güvenlikçileriniz kayda alıyordu… O zaman yine bu köşeden sordum, tenezzül edip yanıt vermediniz… Bay Özer, polise muhbirlik için değilse eğer, özel güvenliğin ne işine yarayacaktı o görüntüler?

 

Yalnızca burada mı tanıdım o gözleri, hayır… Anımsayınız, bir grup öğrenci, aralarında, YÖK sistemini tartışmak için salon istedi sizden… Anlatılana göre, önce tahsis ettiniz salonu, daha sonra da tahsisatı kaldırdınız… Olan bitenden haberi olmayan çocuklar forumu yapmak isteyince, polisten de destek alan özel güvenlikçiler acımasızca saldırdı çocuklara… Bununla da yetinmediniz, adı karışanlara ağır idari cezalar vererek eğitim hakkını engellediniz… Oysa onlar sizin tahsis edeceğiniz salonda ve yalnızca oraya gelenlerle tartışacaklardı konuyu, sizin hoşunuza giden cümleler kurulmasa da tüm konuşulanlar orada kalacaktı… Muhalif görüşlerin bu kadarına bile tahammül edemediniz. Kudret sahibi tüm devletliler gibi, “Yılanın başını küçükken ezeceksin” duygusuyla adeta hınç aldınız çocuklardan.

 

“YASAK” OLAN TEK ŞEY “YASAK” SÖZCÜĞÜDÜR

Ali İsmail Korkmaz ismini biliyorsunuz mutlaka Bay Özer, hani Gezi eylemleri sırasında hunharca dövülerek öldürülen şu dal bakışlı çocuğu… Geçtiğimiz yıl kampusun bahçesine ağaç dikeceklerdi onun anısına çocuklar, uçurtma uçurup şiirler okuyacaklardı ardından… Türkü söyleyip, birkaç da slogan haykıracaklardı belki de… Sizden talimat alan güvenlikçileriniz buna da izin vermedi… Tartaklamaya varan tartışma yaşandı çocuklarla aralarında… Şiddet içermeyen, barışçıl gösterilere hoşgörüyle davranmak, farklı görüşlere tahammül etmek çağdaş bir üniversite yaratabilmenin temel koşutuydu oysa… Hepimiz biliyoruz ki, üniversiteler doğası gereği en aykırı görüşlerin bile özgürce tartışıldığı kurumlardır. “Yasak” olan tek şey “yasak” sözcüğüdür.

 

Haddim değil belki bunları anımsatmak ama bunu başaranlar değerli üniversite oluyor, başaramayanlarsa bilim alanında nal topluyorlar… Başında olduğunuz okul Zonguldak’ın gözbebeği… Yaşamını hep burada sürdüren bir Zonguldaklı, çocuğu üniversitede okuyan bir baba olarak soruyorum size: Demokratik tahammülün “d”sinin bile olmadığı bir anlayışın üzerine mi bina edeceksiniz üniversiteyi? Çocukların geleceklerini karartıp, yaşamını bir döneminde yaptığı bir davranışı ömür boyu çekeceği bir ceza haline dönüştürerek mi yücelteceksiniz kurumunuzu? Çocuklarımıza düşmanca yaklaşan görevlilerle mi oluşturacaksınız kurumsal kimliğinizi? Bizler daha ne kadar katlanacağız bu zillete? Daha önceki olaylarla ilgili “Haberim yoktu, duyunca çok üzüldüm” dediniz… Madem üzüldünüz Bay Özer, o Rambo özentilerini derhal görevden alarak kanıtlayın içtenliğinizi… Yerine çocuklarımıza nasıl davranması gerektiği konusunda eğitime tabi tutulmuş görevliler atayın… Yoksa tarih öğrenci düşmanı olarak yazacak sizi…