Öncesi ve sonrasıyla darbe
 
1.  Darbe girişiminin ardından beş günü aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın ortalığı saran karanlık tüm zifiriyle sürüyor. Kimi küçük ayrıntılar ortaya çıksa da, kim darbeci kim değil, kim kimin yanında, kim kimin arkasında sorularına yanıt bulamadık henüz… Tekbir ve  “İdam isteriz” sloganlarıyla alanları dolduranlar dışında herkesin binlerce soru var kafasında… Yanıtı bulunmayan her soru, içindeki endişeyi daha da çoğaltıyor insanların, yarın kaygısı, sert rüzgârla harlanan bir orman yangını gibi tüm hücrelerine doluyor…
 
2. Bu darbe girişimi bir kez daha gösterdi ki, devletin en üstündekiler dâhil, hiç kimsenin can güvencesi yok bu ülkede… Güvenlik politikamız tümüyle Allah’a emanet… Canı isteyen terör örgütü, canının istediği yerde tonlarca bomba patlatıyor, olanları önceden öğrenip önlemekle görevli istihbarat birimlerininse ancak bomba patlayınca haberi oluyor. Memleketin bir köşesinden, diğer köşesine tonlarca patlayıcı madde naklediliyor, kimsenin ruhu duymuyor. Ülkede askeri kalkışma yaşanıyor, istihbarat örgütünün ancak birkaç saat önceden haberi oluyor. İşin en kötüsü de hiç kimse üzerine sorumluluk almıyor…
 
3. Hepimiz biliyoruz ki, tüm güvenlik stratejisini PKK ve FETÖ ile mücadele üzerine kurdu bu ülke… Bu doğrultuda yasalar çıkarıldı, yargı dahil tüm kurumların yapısı değiştirilirken binlerce insan görevinden oldu… Hal bu iken devletin tüm birimlerinin nefes alsa tepesine binmeye hazırlandığı örgüt harekete geçiyor, ordu içinde cunta oluşturup darbe yapmaya karar veriyor. Aylardır hazırlık yapıp, her ilde örgütleniyor… Bununla da kalmıyor, askeri tesislerde toplanıp harekât planları çiziyor, binlerce subayı organize ediyor... Sözde Milli İstihbarat Teşkilatı var bu ülkenin… Askerin, polisinin ayrı ayrı istihbarat birimleri var… Anlatılan senaryoya göre bunların hiçbirinin son birkaç saate kadar haberi olmuyor… Sonra da hiçbir zafiyet olmadığı söylenerek inanmamız bekleniyor…
 
4. Bu senaryoya ikna olmuyorum, yaşadıklarım var çünkü… Tanıyanlar bilir, cebimde tırnak çakısı taşımadığım gibi, bir kişiye bile tokat atmadım bugüne kadar. Şiddetin her türüne, her koşulda karşı çıktım. “Komünizm propagandası” yapmaktan gözaltına alındım 1991’de. Arkadaşlarımla birlikte sorguda tam 15 gün kaldım. Polis, hakkımda öyle bilgilere sahipti ki, şaşırıp kaldım; birçoğunu hiç iz kalmamışçasına unutmuştum gerçekten... Aldığım nefes, attığım adım sayılmıştı... Bencileyin bir garip için bunca bilgi toplayan istihbaratın, sayıları binleri bulan darbecilerden birinden bile bilgi sızdıramamış olması kocaman bir soru işareti bende…
 
5. Darbesonrasında yaşananlar da kara kara düşündürüyor. Bu badireyi atlatıp konumunu daha da güçlendiren Erdoğan toplumun tümünü kucaklayacak sağduyu mesajları yerine, daha da gerecek adımlar atıyor. Darbeye açık şekilde karşı duran bizcileyin muhalifleri de o torbaya sokmak için her türlü çabayı sergiliyor. Darbe nedeniyle nefesler tutulmuş, toplumsal tüm talepler geri çekilmişken, o, Taksim’e Topçu Kışlası yapacağından, AKM’yi yıkacağından, bilmem nereye cami yapacağından söz ediyor. Üstelik darbeyi protesto etmek için Taksim’de toplanan kalabalığa müjde olarak veriyor bunu. Erdoğan’ın toplumun tümünü kucaklayan bir dil yerine böyle bir üslubu tercih etmesi, rejimin daha da otoriterleşeceğinin sinyallerini veriyor.
 
6. Meydanlar idam sesleriyle inliyor.Yaşayarak öğrendik ki, idamlar ve baskılarla demokrasi gelmiyor hiçbir ülkeye. Demokrasi ancak ruhuna uygun yöntemlerle gelişebiliyor. “Demokrasi nöbeti”nde olduğunu iddia eden kalabalıkların “İdam isteriz” haykırışları, demokrasiyi içine sindiremediğini, bir yaşam biçimi haline dönüştürmediğini gösteriyor. Çok iyi biliyoruz ki, idamlar, yeni toplumsal yaralar açmaktan, toplum hafızasına kötü anılar kazımaktan başka hiçbir işe yaramıyor… Gerçekten büyük bir badireyi olabilecek en zararla atlatan Türkiye’nin, bu ilkel güdüden bir an önce kurtulup demokrasi ve insan haklarını temel alan yaklaşımlarla yarınlara yönelmesi gerekiyor… Tankların üstüne çıkarak darbeyi durdurduğunu düşünen insanlara böylesi bir yönelim daha çok yakışıyor…
 
7. Darbe tehdidinin savuşturulmasından sonra kamudaki tasfiyeler son derece dikkat çekiyor. Sayıları elli bine yaklaşan kamu çalışanının görevinden uzaklaştırılması, kamuoyunda, “Cadı avı” tanımlamalarının yapılmasına neden oluyor. Darbeye şöyle ya da böyle destek veren herkesin kamudan uzaklaştırılması benim de talebimdir. Ancak tüm bu soruşturmalar hukuk içinde olmalıdır. Hiçbir olağanüstü gerekçe, evrensel hukukun üstünde olamaz… Nasıl darbeye katılmanın hiçbir haklı gerekçesi yoksa salt muhalif görüşleri nedeniyle suçsuz insanların tasfiyesi de kabul edilemez…
 
8. Şayet bu darbeyi FETÖ yapmışsa, darbe soruşturması içinde geçmişte cemaati eleştirenlere, “Başınıza taş yağsa cemaatten bileceksiniz” ya da “Ne istediler de vermedik” diyenlerin sorumluluğu da sorgulanmalıdır. Başka türlü darbe tehdidinin tümden ortadan kalkması mümkün değildir.
 
9. Geçen yıl, tam da bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde, Suruç’ta patlayan bomba, pırıl pırıl 34 genci aramızdan aldı. Hiç abartısız söylüyorum, darbeye giden yolu açan katliam tüm yönleriyle aydınlatılmadan darbe de aydınlatılmayacaktır. Yitirdiğimiz o güzel insanları bir kez daha sevgiyle anarken, kamuoyunu duyarlılığa çağırıyorum…