Daha önce de yazdım, en bileneni “Emeğin başkenti” olsa da, pek çok adı var doğup büyüdüğüm kentin… “Kömür kent”, “İki katlı kent”, “Merdivenli kent” bunlardan bazıları sadece… Zonguldak şairi Behçet Kalaycı “Türküsüz kent”, abidevi yazarı İrfan Yalçın’sa “Sirenler ve yağmurlar şehri” ismini ekledi bunlara… Bir dönem “İlklerin kenti” pek modaydı, tutmadı, her ilin kullanacağı bir şeydi çünkü… Tüm bunlara, utanç verici şekilde, “Otopark için okul yıkan kent” namı ekleniyor şimdi de…
 
Karabük Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu üyeleri adına hicap duydum… Adlarının önünde koca akademik san bulunan sözde bilim insanları birikimlerini, diplomalarını siyasetin küçük adamlarına rehin bırakarak bilim ahlakını yerlerde süründürdü çünkü… Kurul üyeleri, önce, Kız Meslek Lisesinin korunması gereken bir kültür varlığı olduğu kanaatine vardı… İşlemleri de başlattı hatta… İktidarın dar kafalı siyasetçileri itiraz edince, hiç sıkılmadan, çark etti ardından da… Yuh’tan başka ne denir bilmem ki…
 
TORUNLARININ YÜZLERİNE BAKAMAYACAKLAR
Şehrin sözde genç belediye başkanı adına hicap duydum… Ülkenin en kimlikli kentinin başkanı ama tescilli her kültür varlığının kente değer katan bir ziynet olduğundan bihaber hazret… Şehrin bellek mekânı Kız Meslek Lisesini de yıkmak istiyor inatla, Yayla İlkokulunu da… Yetinmiyor, küçük dokunuşla kentin yeni cazibe merkezi olabilecek Üzülmez’e, sanayi sitesi kurmak istiyor… Bunu emek kentinin nişanesi endüstri mirasını heba ederek yapıyor üstelik… Bugünün çıkarı için, yarınları yok ediyor kısaca…
 
Milletvekili Hamdi Uçar adına hicap duydum… Haberi yok zat-ı şahanenin, daha şimdiden yıkım ekibinin elebaşı olarak geçti tarihe… Merak ediyorum, biz yaptığımız her şeyle yapamadıklarımızı torunlarımıza gururla anlatırken, o ne diyecek acaba… Yüzlerine bakıp, “O zamanlar her şey benden sorulurdu. Hastane projesinde ‘Otopark unutulmuş’ dediler, ‘Yıkın yanındaki okulu, yapın oraya’ dedim. Bin türlü dalavereyle de yıktırdım okulu” diye keyifle anlatabilecek mi mesela…
 
BU KENT FIRINLAR DOLUSU EKMEK SUNDU AÇ SUSUZLARA
Üstü kadar altında da ter döktüğüm kentim adına hicap duydum… Yamaçlarda fışkıran yeşilin engin maviliklere delice koştuğu muhteşem bir coğrafyayken, 19. yüzyılda, kömür karası karıştı renklerinin arasına… Ateş oldu içini ısıttı ülkemin, demirini eritti… Buhar oldu gemilerini yürüttü… Işık oldu evlerini aydınlattı ulaştığı her yerin, sanayinin çarklarını döndürdü… Fırınlar dolusu ekmek sundu aç susuzlara… Haykırıyorum, ne günah işledi bu kent… Çapsızlar neyin kefareti olarak çöreklendi başına…
 
Üretken insanı adına hicap duydum en çok da… Mehmet Yılmaz ağabeyimin “Karışır birbirine divitin pazen/ yiter Erzincan, Giresun, Batman yüzleri/ dönüşür Zonguldaklıya sırılsıklam terden” dizeleriyle bilgece özetlediği gibi Kıvırcık’ı, Laz’ı, Kürt’ü dayanışma içinde kurdu bu kenti… Değer üretip, alın teri dökerek kimlik kazandırdı… Yıka yıka değil, yapa-kura, ürete-çoğalta geldi bugüne… Değerlerinden bihaber bir güruh nevzuhur bir kent inşa ediyor şimdilerde… Bize de onlar adına utanmak kalıyor…