“Ey iman etmiş kimseler! Karşılıklı, beraberce oruç tutmak, Allah’ın koruması altına giresiniz diye, sizden öncekilere, ‘sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca gücünü kaybetmiş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği, kurtulmalık olarak borçtur. Kim de gönüllü hayır-iyilik yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır/yararlıdır. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır/yararlıdır’ şeklinde farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 183-184)
 
Ayette ki  “oruç” tan maksat insan’ın kendisini tutması anlamına gelmektedir. Kendini tutabilmek “Oruç” için de sağlıklı olmak gerekir. Yoksa insan kaş yapayım derken gözünü çıkarabilir.
Bu konuda Prof. Dr. Gazi Özdemir’in “Din ve beyin” adlı eserinden okuyalım: Özdemir, “Oruç tutmayacak kadar vücudu yorup zarar verecek ve acıkma duygusuna tahammülü azaltacak bir yolculuk yapmayı bizce şu kadar saat veya kilometre ile kurallaştırılmamalı ve uygulamayı kişinin aklına, sorumluluğuna ve seçimine bırakılmalıdır. Çünkü bunu kurallaştırmak demek, kişileri bu kurala uymaya zorlar, yani dinde zorlamaya yol açar. Bakara 185. ayette Allah kolaylık dilediğini belirtmekte ve hasta veya yolcu olduğu halde oruç tutmanın daha hayırlı olduğu belirtilmekle de kararı kişiye bırakmaktadır. Yani bu hallerde karar ister oruç tutmak, isterse tutmamak şeklinde olduğunda her hangi bir yaptırım ve ya günah puanı konmamaktadır. Açıklamamız gereken bir konu da kişinin tutmadığı her güne karşılık bir fakiri doyuracak şekil de fidye verme kuralının, devamlı ciddi ve oruç tutma ile zarar görücü bir hastalık hali nedeniyle yerine getiremeyen yeme - içme yasağının karşılığı olduğundur. Böylece yasak, başka bir insana katkı sağlamak üzere bir hayır işlemek ve bir fakiri doyurmak şeklinde telafi edilmiş olmaktadır. Aynı yasak ve yasağa karşılık fidye prensibi, iş yoğunluğu nedeniyle oruç tutamayacak ve işi zarar görecek kişi için de söz konusudur. Çünkü Kuran ilim yapmayı ve çalışmayı, başkasına yarar sağlayacak görevde olmayı da bir ibadet saymaktadır” diyor.
 
Devam ediyor  Özdemir: “Şeker hastalığı, kanser, kan hastalığı, karaciğer veya böbrek yetmezlikleri, ameliyat olma ve sonrası iyileşme dönemi, doğum veya düşük yapmış olma ve sonraki günler, ileri kansızlık ve aşırı zayıf olma hali, sara hastalığı (aç kalma ve gece uykuyu bölerek sahura kalkması sakıncalı) yüksek ateşli bir hastalık olması, kalp krizi, beyin krizine bağlı felç, migren tipi baş ağrısı, mide veya on iki parmak bağırsağında ülser olması gibi hastalıklar, kesin olarak tutulmaması gereken hastalıklardır.  Bunun dışında kalan ve oruç nedeniyle aç kalma ile vücuda zarar oluşturmayacak birçok hastalıkta (tansiyon yüksekliği, bel veya başka kas ağrıları, hafif baş ağrıları, sıkıntı ve hafif stresli durumda olma, damar sertliği böbreklerin çalışmasını bozmayan idrar yolları iltihabı, tiroit bezi hastalıkları gibi) doktor müsaadesi şartı ile oruç tutulmalıdır. Bu arada vitamin dışında olup alınması gerekli olan ilaçların alınma saati, oruç saati içinde 1-2 yudum su ile alınabilmeli ve bu ilaç alımı beslenme, açlığı veya susuzluğu giderme ve gıda alınması amaçlı olmayacağı için orucu bozmayan olarak değerlendirilmelidir. Zaten Bakara 184. ayette oruca dayanma kriteri konmuştur. Dolayısı ile açlığa-oruç tutmaya dayanabilecek bedensel sağlıkta olup ilaç alması gerekiyorsa, bu kişi oruç saatlerine alması gerekli olan ilaçlarını almalı ve orucunu aksatmamalıdır. Böylesi bir kabul Kuran’ın kolaylaştırıcı prensibine de uygun olacak ve bir taraftan da insanlar günah işleme korkusundan da kurtulmuş olacaklardır.” Sağlıklı yaşam için  uzmanlar az yemek yemeyi önerirken tıka basa yemek yemeyi de vücuda zarar verdiğini anlatmaktadırlar.
 
KURAN RAMAZAN AYINDA ÇOK OKUNMALIDIR.
 
Kuran ramazan ayında indirilmeye başlandığı için bu ay  Kuran ayı olarak bilinmektedir.Kuran, anlaşılan demektir.
 
 “Ramazan ayı ki, Kuran, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık seçik açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah’ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir.” (Bakara-185)
 
Kuran ayı olan bu ayda Müslümanlar  Kuran’ı çok okumalı, anlamalı  onun emir ve yasaklarına da  uymalı onu bir eğitimve öğretim  kitabı kabul etmelidirler.
 
Ayette belirtildiği gibi Allah’ın koruması altına girmeleri (takvaya ulaşması)yani iman etmek, şirkten uzak durmak, Allah’ı unutmamak, Allah’ın buyruklarını uygulamak, inkârcılarla mücadele etmek, bollukta ve darlıkta sahip olunan mallardan bağışta bulunmak, sosyal yardım yapmak, sözünde durmak, sıkıntılara göğüs germek, açgözlü olmamak, ana-babaya iyi davranmak tövbe etmek, yanlışlarda ısrar etmemek, yaptıklarının affını dilemek, öfkeye sahip olmak, adaletli olmak takvanın tam tersi olan fücurattan da kaçınacaktır. Yani  “İman etmemek, şirkten uzak durmamak, Allah’ı unutmak, Allah ve elçilerine karşı gelmek, haksız yere herkesin malını çalmak, kimseye yardım yapmamak, yalanla herkesi kandırmak, açgözlü olmak, sürekli biriktirmek, nankörlük etmek yanlışlarda ısrar etmek, her an patlamaya hazır bir öfkeye sahip olmak, herkesin hakkını yemekten kaçınarak  gereklidir.
 
Görülmektedir ki İnsan, Allahın koruması altına girmesi için “takvaya” ulaşması” gerekmektedir. Yoksa  insan, ramazan boyunca sadece boğazını tutması değil ramazan boyunca boğazını tutarak her şeyini tutmasını anlamına gelmektedir.
 
 Müslüman kişi ramazan boyunca her gün (gündüz) boyunca yemeden, içmeden, cinsel arzulardan uzak durarak dilini, kalbini, gözünü, elini, hasılı bütün duygu ve düşüncelerini gerektiği bir şekilde tutar. Ramazan boyunca Kuran’ın ne dediğini neden dediğini ve niçin dediğini anlamak için çokça Kuran okur ve okudukları ile de amel eder.Yoksa Kuranı sevap adına,bir ramazan boyu ne dediğini ne konuştuğunu nasıl dediğini ve niçin dediğini Arapça metinlerini tekrar etmek süreti ile tecvid ile   okumak Kuran okumak değildir.Zaten böyle bir Kuran okumak da  ne akla ne dine ne de bilime uymaz.Üstelik böyle bir Kuran okumak hem dine hem Müslümanlara hem de diğer tüm insanlara zulmetmiş olunur.
 
Hasılı Müslüman bir ay buyunca yapmış olduğu bu manevi antrenmanıyla takvaya ulaşacak ve bu ahlaki değerleri de senenin 11 ayına yansıtmaya çalışacaktır.
 
 
 
KURANIN MUCİZELERİ
 
HODRİ MEYDAN
 
Dinin bilimle çatıştığı şeklinde iddialar ileri sürenlere, hatanın olası iki kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.
1.Ya din diye ileri sürülenlerin dinle bir alakası yoktur. Din uydurmalarla karıştırılıp sunulmaktadır. Acilen  bu uydurmalar dinden çıkarılmalıdır.
2.Ya da bilim adına sürülen kanaatlerde bir yanlış vardır. Bu yanlışlar tespit edilmeli;bilimsellik etiketiyle yapılan aldatmalar düzeltilmelidir.
Allah’ın gönderdiği sistem olan din, Allah’ın,Evren’e koyduğu kuralları ifade eden bilimle çatışmaz.Kuran’da hiçbir kitapta bulunmayacak kadar çok kendine güven vardır.Kuran okuyan her hangi biri, bu üstün güvenin sebebinin ya ”Kuran’ın Allah ‘tan olmasına “ya da “cahil cesur olur” misali “cahil cesaretine” bağlamak durumundadır.Kuran kendini öyle bir konuma koyar ki,öyle iddialıdır ki;O’na inananlar veya inanmayanlar,O’nun ya en büyük gerçek,ya da en büyük yalan olduğunu  kabul etmek zorunda kalacaklardır.O’nu inkar edenler bile O’onu ortalama,sıradan bir konumda olduğunu iddia edemezler.Evet,Kuran,benzersiz bir güvenle şöyle seslenir;
 
13-“Yoksa “Onu,o uydurdu” mu diyorlar? De ki:” “Öyleyse, haydi onun benzeri uydurulmuş on süre getirin,eğer doğrusözlülerseniz!Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”
14-Eğer size veremedilerse,artık bilin ki,o ancak Allah’ın bilgisiyle indirilmiştir ve O’ndan başka tanrı yoktur.Artık Müslüman oluyor musunuz? (Hud süresi-13,14)
 
On tane süre…Sadece on tane surenin benzeri oluşturmak…Sadece bu kadarını bile becerebilselerdi Kuran’ın yayılmasını,Kuran’ın kitleleri  etkisi  altına almasını engelleyebileceklerdi.
Kuran iddiayı burada bırakmaz, daha da tırmandırır;
23-Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi bunun benzeri bir süregetirin.Allah dışındaki tanıklarınızı da çağırın.Eğer doğru sözlü iseniz!
24-Eğer yapamazsanız kiasla yapamayacaksınız bu durumda inkarcılar için hazırlanmış yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.(Bakara 23,24)
 
Evet,on tane değil!Tek bir tane,tek bir süre…Haydi bu olağan üstü iddialı meydan okumaya cevap verin!Tarih buna cevap veremediğine  tanıktır.Eğer bu meydan okumaya  karşın Kuran’ın sürelerinin bir benzerini oluşturmak mümkün olsaydı,inkarcılar bunu gerçekleştirecekler ve İslam’ın  yayılmasını önleyeceklerdi.Oysa yapmadılar,yapamadılar,kılıçlarını kuşanıp insanları öldürmeye kalktılar,savaştılar.Kolay olan yol mümkün olsaydı,elbette bu zor yola gerek kalmayacaktı. Yazı yazmak kolaydı ama Kuran’ın bir süresi’nin benzerini oluşturmak imkansızdı.
 
De ki. Eğer Bütün insanlar ve cinler bu Kuran’ın bir benzerini oluşturmak için toplansalar ve bu konuda birbirlerine destek olsalarbile onun bir benzerini meydana getiremezler. (İsra 88)
 
Müthiş bir iddia, müthiş bir kendine güven.(Kuran mucizeleri)