Bir ülkede demokrasinin olup olmadığı veya ne kadar olduğu o ülkedeki emek ve özgürlük partilerinin varlığına ve o partilerin hareket alanlarının genişliğine bakılarak anlaşılır. Emek-Emekçi Partileri vardır amma alanları daraltılmıştır. Emek partilerinin asli görevlerinin başında da iktidarların kısıtladığı dar alanların açılması vardır.
Barış, çevre, insan hakları, işsizlik daha birçok insani özelliği olan hakları almanın yolunun sokaklardan geçtiğini hem yaşayarak hem de insanlık tarihinden öğreniyoruz.
Öğrenmek sadece okumakla olmuyor hayatın içinde de olmak zorunlu. Hayatın içinde olmak özellikle örgütlü olunmakla oluyor.
Parti üyesi olmak, eylemlere katılmak bunlar çok önemli şeyler. Buradaki sözlerim sınıf partileri için olmazsa olmazdır.
Emek ağırlıklı kitle örgütleri –partileri için durum biraz daha farklıdır buradaki esneklik sınıf partisine göre biraz daha değişkendir.
Birisinde disiplin diğerine göre esnektir amma bu esneklik parti üyesinin kendisini daha ileri taşıması içinde bir fırsattır.
Parti, emek ve demokratik hak ve özgürlükleri ileri taşımayı nasıl sağlayacak.?
Tabii ki içindeki Devrimcilerle -Sosyalistlerle.
Bu gün Türkiye’de yirmiye yakın hatta daha fazla Devrimci-Sosyalist örgüt var.
Bu örgütlerin ne kadar devrimci olduklarını kimsenin tartışmaya hakkı yok.
50 yıldan fazla olan siyasi yaşamımda sosyalist siyasal yelpazede “onlar devrimci –sosyalist filan değil onlar oportünist, goşist, pasifist vb” tanımlanmaya çalışılan örgütlerin bir çok üyesinin veya sempatizanın işkencelerde nasıl direndiğini, hak ve özgürlük mücadelesinde meydanlarda nasıl katledildiklerini cezaevlerinde nasıl yakıldıklarını, nasıl idama gittikleri canlarını halkın, sınıfın çıkarları için düşmana nasıl siper ettiklerini çok iyi bilenlerdenim.
Anlatılarımı gözlemlediğim yerlerden biri de parti-örgüt kongreleridir.
Kongreler de heyecan başta gelmekle birlikte örgütün geçmişi ve geçmişi geleceğe taşıyacak kadroların önemi de çok büyüktür.
 Bu nedenle emek örgütlerinin kongrelerine konuk olarak katılan Emek Partileri-örgütleri temsilcilerinin katılımları da çok önemlidir.
Yukarıda baştan beri söylediklerim ışığında kongreleri kaçırmamaya dikkat ederim.
10–11 Mart’ da ÖDP nin Ankara’da 9. büyük kongresi vardı.
ÖDP kongresine bu üçüncü gidişim. İlki kuruluş aşamasıydı onu saymazsak bu ikinci gidişim. 20 yıldan fazla zaman önce kurulan ÖDP günümüze gelene kadar birçok sallantı-yangın geçirdi. Buna rağmen her sarsıntı sonrası partili sayısı her geçen gün çoğaldı. Kongrede iki bin dört yüzden fazla katılım vardı. Bunların yedi yüzden fazlası Türkiye’nin değişik illerinden gelen delegeler diğerleri parti üyesi ve konuklardı.
Konuklar arasında EMEP, ESP, TKP, HDP liler ve değişik meslek örgütü, sendikacılar bunların yöneticileri ve üyeleri vardı yaş ortalamasında ise çoğunluğu kırk yaş altındakiler oluşturuyordu. Kırk yaş altındakilerin çoğunluğunu yirmi beş yaşındakiler oluşturuyordu. Daha önceki kongrelerde çoğunluğu oluşturan kel ve ak saçlıların sayıları azalmıştı. Ak saçlılar ve keller bir örgütün hafızasıdır amma bunların sayısı çok olduğunda o örgütün enerjisi ona göre azalır. Ak saçlılar ve kellerin sayılarının azalması ve gençlerin o boşluğu doldurması koşuluyla örgüt dinamikleşir ve enerjik olur. Gözlemlediğim kadar partide üç kuşak vardı.
Bazı dostlarımız ÖDP içinde çoğunlukta olan ve geçmişi 68 li lere dayanan yapının partiye hakim olduğunu belirtiyorlar.
Burada bir özeleştiri yapmak ve yiğidin hakkını yiğide vermek gerekiyorsa o geleneksel yapının örgütsel anlayışı daha tutarlı ki o kadar sarsıntıya-yangına rağmen ve diğerleri neredeyse kaybolurken kitle bağlarını korumuş ve çoğaltmışsa burada düşünmek lazım.
 Geçmişte faklı yapılarda olan dostlarımızın bu yapılanmaya saygı göstermesi lazım. Böyle kenarda köşede kalmakla olmaz. Gördüğüm- gözlemlediğim kadarıyla ÖDP yi oluşturanlar kendilerini yenilemişler. Her yangın sonrası çıkan küllerden ÖDP yeniden daha canlı çıkmış.  Düşmanın hain saldırıları karşısında  “Örgüt Örgüt” diye serzenişte bulunan dostlara işte örgüt... 
“hem eleştireyim hem kenarda kalayım” anlayışı kolaycılıktır- kaçmaktır.