Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın neticesi, bu yıl yine Cumhuriyet üzerine fanteziler düzülecek, 91. yılın mana ve önemi tartışılacak.

Cumhuriyet bir Devlet şekli mi, devlet’i idare eden bir hükümet şekli mi?

Din Cumhuriyeti uyuşturur mu?

Demokrasi Cumhuriyetin içini boşaltır mı?

Türkiye de Cumhuriyete geçildiği günden bu yana (29 Ekim 1923) tartışılır bu.

Bin yıldır kurban kesilmesine rağmen, her kurban bayramı öncesinde, ‘kurban kimlere farzdır.’ tartışmasının yaşandığı gibi.

Egemenliğin kayıtsız–şartsız millete ait’ olması itibarıyla Cumhuriyet bir devlet şeklidir.

Diğer taraftan: ‘Devlet Başkanı (Cumhurbaşkanı) ve diğer organların seçimle gelmesi açısından bakıldığında, hükümet şeklidir.’ kabulü vardır.

Aslında tartışma sadece halk arasında münakaşa edilmemiş.

Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan eden ‘Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’ ilgili maddesinde ‘Türkiye Devletinin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir.’ derken, Cumhuriyeti bir hükümet şekli olarak değerlendirmiştir.

1924 Anayasası ise ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.’ diyerek, değişik bakış getirmiştir.

Sonrasında ise ‘değiştirilemeyeceği’ Anayasa ile sabitlenmiş. Ancak, halk dilinde tartışmalar devam etmiştir.

Aslında, terimlere ideolojik bakış, tarif ve tatbikleri de değiştiriyor.

Bir devletin adının Cumhuriyet olması, o devletin ‘demokratik’ rejime sahip olduğunu göstermez. Cumhuriyete tecavüzlerin yapıldığı dönemler (1960 - 12 Mart 1971 -12 Eylül) bunun en bariz örnekleridir.

Egemenliğin halka ait olduğu rejim biçimleri olarak tarif edilmesine rağmen, halkın içinde olmadığı ve İran gibi adının Cumhuriyet olduğu devletler bugün bile mevcuttur.

Bu gün tarif olarak benimsenen, ancak yaşam biçimi olarak tatbik edilmeyen Cumhuriyet, maalesef gündelik iş ve tartışmaların odağına yerleştirilip, hırpalanmaktadır.

Milleti millet yapan değerlerin, siyasi kimlik ve kişilik sahiplerince ele alınması, tartışmaları kavga boyutuna taşımaktadır.

Din, Ülkü, Cumhuriyet, Atatürk gibi ortak payda değerlerinin, siyasete alet edilip tabela iradesine tabi tutulup, muhakeme adabından uzaklaştırılınca, kavramlar da pörsümekte, basit bahaneler, tartışmaları alevlendirmektedir.

Cumhuriyetin ittifakla kabul edilmemesi’ de tartışmaların sürdürüldüğü bahanelerden biridir.

Ancak, sevindirici yan, siyasi irade yüzünden çıkan kavram kargaşalarının giderek azalmasıdır. Siyasi irade, istikrar ve ekseriyet üzerine yoğunlaşmakta, birlik-beraberlik üzerinde pratikler artmaktadır. Üzerinde bulunduğumuz politik yer’in(coğrafya) kaygan olması yanında, yüz yıl önce parçalanan topraklarımızın birleştirilmesi için, ekseriyetin ‘birlik’ düşüncesi, özgül ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.

Elbette, Cumhuriyetin ilânından bu yana süregelen ve üstesinden gelemediğimiz konular (Kürt sorunu, Anayasa, din, azınlıklar, Sözde Ermeni iddiaları, Misak-ı Milli) mevcuttur.

Bunların iç ve dış bedbahtlarca ‘demokrasi’ adı altında kaşınması da sıkıntı yarattığı gerçektir.

Demokrasinin, her geçen gün, özgür birey, örgütlü toplum açısından güçlendiği, Cumhuriyetin yaralarının sarılacağı, bir demokratik devletin oluşturulacağı beklentisi artmaktadır.

Bu konuda, en büyük desteğin, Milli değerler olduğu kadar, manevi değerlerden gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Her türlü bozma girişimine rağmen, manevi değerlerin başında olan din, ortak değerlerinde başında ve birleştirici unsurdur.

Tarifi, halk ile istişarenin adı olan Cumhuriyet, din ile sorun değil iç içe yaşadığı da burada görülmektedir. Kur’anı Kerim de ‘Müminlerin işleri, aralarında danışma iledir’ denmektedir. Danışma’nın bilgi edinilerek yapılması, savunulan davaların yaşanması arttıkça, sorunların halledilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Görüşlerin halk nezdinde tartışılıp, ekseriyetle kabulü arttıkça, kavram kargaşaları son bulacak. İstikrarlı sosyal ve ekonomik büyüme sürecek. Cumhuriyet’in, Cumhur(halk) ile birliği daim olacaktır.

SONUÇ:

Türkiye Cumhuriyeti; Yönetimde Padişah anlayışından, Millet iradesini hayata geçirdi.

Zor olanı yaptı. Lozan’da terk ettiğimiz Misak- ı Milli sınırların yasını değil, özlemini duyduğumuz ‘Büyük Türkiye’ telaffuzu içinde oluşumuz, Cumhuriyet’in vardığı yeri gösteriyor.

Cumhuriyet tarihinde (91 Yıl), dört tarafı düşmanla çevrili, ‘politik yer’de yaptıklarımız ve özgüvenimiz arttıkça, devletin güçlülüğü, milletin mutluluğu da artacaktır.

Mesele; Egemenliğin halk’a ait olduğunu, Cumhuriyetçiliğin; Cumhuriyet rejimini yaşam biçimi olarak görüldüğünde ayakta kalacağını unutmamaktır.