Bu inatçı kaplumbağa ile ukala tavşanın hikayesidir…

O ne yazarsa yazsın biz ağır ama kararlı adımlarla yolumuza devam edeceğiz…

O ne iftira atarsa atsın biz, bize güvenen insanlara mahcup olmamak için akıntıya karşı kürek çekiyoruz…

Kendisi hakkında silahlı çete liderinin talimatlarıyla haber yazmaktan, şantajla para istemeye kadar mahkemelere taşınan birçok iddia varken, başkalarını da aynı çamurun içine çekmeye çalışmasını çok da yadırgamadım…

Ben toplumun huzurunda, onun istediği yerde, istediği platformda Ali Rıza Tığ’ın benim için yazdığı her şeyin cevabını vermeye hazırım…

Bir gazeteci kazandığı her kuruşun hesabını topluma vermekle yükümlüdür…

Peki aynı şeyi Ali Rıza Tığ söyleyebilir mi?

Kestiği faturalarla sahibi olduğu serveti açıklayabilir mi?

Televizyonuna çıkardığı konuklarından para alıyor mu almıyor mu?

Eğer bu işler parayla oluyorsa, kaç paraysa verelim de kapat çeneni!

3-5 reklamla canlı yayın aracı nasıl alınıyor açıklayabilir mi?

Milletvekili adaylarının projelerini konuşmak yerine, cebindeki parayı sorgulamaktaki amacı ne mesela?

Kendisine etek giydireceğini söylerken ağza alınmayacak küfürler eden siyasetçiyle mahkemede görüşeceğini söyleyen de oydu, sahibi olduğu televizyonuna konul edip “bedelini ödedi davadan vazgeçtim” diyen de…

20 yıldır gazetecilik yaparak yaşamını idame eden biri olarak hala kirada oturuyorum…

Müsaade ederse neye bineceğime de ben karar veririm!

Yasal olmayan hiçbir işe girmedim…

Kimseye haber yapmak ya da yapmamak karşılığında şantaj yapmadım, bunun karşılığında para istemedim…

Onun gibi haber yaparken kimseden talimat almadım!

Elektrik faturamızı bile ödemekte zorlanırken, bir kez olsun Ali Rıza Tığ ve onun gibilerle aşık atmak gibi bir derdim olmadı…

Değil kıskanmak sadece üzüldüm onun için...

Yalnızca birlikte çalıştığım mesai arkadaşlarıma ve bu gazeteye inanan insanlara karşı sorumluluk duydum…

Fikirlerini önemsediğim bir işadamı derdi ki…

“Televizyon silah gibidir. Kullanmasını bilmezsen kendi ayağına sıkarsın”

Kötü komşu adamı mülk sahibi yaparmış…

Kim bilir, belki de kötü örnekler, Zonguldak’ta sahibinin “halk” olduğu, güçlü, özgür bir televizyona ihtiyaç doğuracaktır…

O zaman bizim de söyleyecek sözümüz olur elbet…

Ben şuna inanır şunu söylerim…

İyi bir gazeteci, duvara da yazsa okutur haberini!

Barcelona ile Subatanspor’u kıyaslamana gelince…

Yaz bunu kenara… “Emek” her zaman galip gelir…

Üzerinde taşıdığın formanın rengi değil, içindeki ruhtur kazandıran…

Nerede olduğumuz değil ne iş yaptığımız önemlidir!

Barcelona olduğunu zannedip gülünç duruma düşmektense…

Subatanspor gibi basmakları tek tek ama sağlam basarak yükselmeyi tercih ederim…

Kusura bakma ama sen futboldan bahsedince aklıma sadece top geliyor!

Ayrıca maden ocağından çıkıp içi kömür dolu çizmeleriyle soyunma odasına giren futbolculardan kurulu bir futbol takımının naçizane başkanı olmaktan da onur duyuyorum…

Dedim ya… Bu kaplumbağa ile tavşanın hikayesi…

Sen dilediğin kadar hızlı koşmakla böbürlen… Ben lisanslı eski bir uzun mesafe koşucusuyum…

Kaç kaç kaçabildiğin kadar gölgenden…

Ben finiş çizgisinde seni bekliyor olacağım:)