1970’li yıllarda yanık sesli sanatçıların plaklarını biraz dinleyebildim. 80-90’lı yıllarda kasetler ön plana çıktı. Üniversitede okurken Çin malı bir radyolu walkman (volkmen-kasetçalar) almıştım. Yurtta kalan arkadaşlar arasında kaset değişimi yapardık. Ders çalışırken sağcı, solcu, tarafsız sanatçıların kasetlerini günlerce dinlerdik.
 
2 binlerde CD’ler, ardından DVD’ler çıktı. İlk başlarda CD’lere 10-15 şarkı sığardı. Sonra Alman mühendisler MP3 adlı sıkıştırma formatını icat ettiler. Bir CD’ye 200-300, 1 DVD’ye 1000-1500 şarkı sığmaya başladı.
 
MP3 adlı formatta, müziklerin içinde bulunan, insan kulağının işitmediği ses frekansları silindiği için 50-60 MB yer kaplayan şarkılar 2-3 MB yer kaplar oldu. Şarkıların medyada kapladığı alan azaldı ama müzik kalitesinde de bir miktar azalma oldu. Bu konuyu genişçe anlatırım ama yazının konusu bu değil.
 
2020 yılı itibariyle plak, kaset, CD, DVD ortadan kalktı gibi. 16-32-64 GB hacimli USB belleklere her şeyi sığdırır olduk. Şarkıları genellikle MP3 formatında, filmleri ise MP4 formatında saklıyoruz.
 
Kasetin ses kalitesinin iyi olduğunu asla söyleyemem. Ancak plaklardan alınan ses çok daha gerçekçi gelir bana. Ayrıca plaklar zamanında yapılan kayıtlarda kullanılan enstrümanlar daha geçekçi idi. Şimdilerde müzik enstrümanları çoğunlukla teneke türü sesler çıkaran Çin malı. Ayrıca enstrümanların ürettiği sesler anfi, ekolayzır, mikser türü elektronik araçlarla iyice yapaylaştırılıyor. Başka bir deyişle pencerelerimiz ahşapken nasıl ki plastik olmuş ise müziklerimiz de plastikleşti.
 
Eski yılların kaliteli müziklerini taşıyan plakları insanlara sunmaya devam eden mükemmel insan Erden Ünalan Bey’i rol modeli olarak tanıtmak istiyorum.
 
1970’li yıllardan beri Hey Plak ismiyle ticari faaliyetlerini yürüten Ünalan kardeşler bizlere güzel tatlar sunmaya devam ediyorlar. Rahmetli abisinin açtığı yolda ilerleyen Erden Bey yapaylaşan müzik zevkine diremeye devam ediyor.
 
İşyerinden tüm Türkiye’ye kaliteli plaklar ulaştırmayı sürdüren kardeşimizi saygıyla selamlıyorum.
                                                                                                                                                                                                         
  Matbaacı

 
Son 25 yıl içinde Ankara, İstanbul , Zonguldak, Lefkoşa ve Bolu’da 20 kadar matbaa ve 60 kadar matbaacı ile tanıştım. Bunlara işler (baskı) yaptırdım.
 
Ülkemizde kullanılan baskı makinelerinin yüzde 90’ı ne yazık ki Almanya’nın üretip, yıllarca kullanıp hurdaya ayırdığı cihazlardır.
 
Üzülerek ifade edeyim, bunca yıl zarfında Türk malı bir baskı makinesine rastlayamadım. Bu sektörde varlık gösteren bir girişimcimiz (sanayicimiz) yok diye biliyorum.
 
Baskı makinelerinin üretimi konusunda Almanların üzerine ülke de yok gibi.
 
Matbaada kitap, gazete, dergi basan mekanik aygıtları saatlerce bıkmadan izleyebilirim. Bir tek motordan tahrik alan onlarca dişli sayesinde makine adeta canlı bir organizma gibi çalışır.
 
Dönen silindirlerin kağıda boyaları yapıştırma işini nasıl ustalıkla yapabildiğini hala çözebilmiş değilim.
 
Tanıdığım matbaacılar arasında en saygılı, en disiplinli, en mütevazı, en kanaatkar, en temiz, en düzenli, en hijyenik insan kim diye sorarsanız Muammer Dişli derim.
 
Yaklaşık 30 yıldır baskı sektöründe alın teriyle tutunmaya çalışan Sayın Dişli şu an bulunduğu konuma tırnaklarıyla kazıyarak gelmiştir.
 
Hiçbir gruba, kliğe, örgüte, derneğe, yapıya, fraksiyona dayanmadan, sadece dürüstlük içinde kalarak ticarette tutunmak az başarı değildir.
 
Böylesine saygın, etik kurallara uyarak iş yapan girişimcilerimizin çoğalması temennimdir. 
 
Not: Kendisiyle artık ticari bir irtibatım yoktur.