İnsan yüzünün yandan görünüşüne profil denir! Önden görünüşüne ne denir bilmiyorum! Cephe görüntüsü falandır herhalde!
Kişinin profil görünüşüne baktığınızda gözünün birini, kaşının birini, burnunun bir yarısını, kulağının birisini görürsünüz! Gülüyor mu, ağlıyor mu, somurtuyor mu tam belli olmaz profil görüntüsünde!
O nedenle olsa gerek resmi belgeler için istenen fotoğrafın önden çekim olması istenir. Kimdir, nedir, nasıldır bilinmek istenir!
Son zamanlarda bir de biyometrik fotoğraf istenir oldu. İlk duyduğumda şöyle söylediğimi anımsıyorum; “Sahtekârlık artmış olmalı ki kurumlar işi garantiye almak istiyor!
Neyse... Dönelim profil ayarlarına!
Tüketim toplumunun türettiği insan tipi profil ayarlarıyla görünmeyi yeğliyor! Adamına göre, duruma göre, çıkarına göre, keyfine göre...
Hani, “Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol!” derdik ya artık demiyoruz! Gözünün birini, kulağının tekini, burnunun sümüksüz olan tarafını, kaşının yara almamış yanını göstermek mubahtır!
Fabrikalar, ürettikleri mallar için “Fabrika ayarları” diye bir standart koyar. Tüketim toplumu ürettiği mallar için “Profil ayarları” standardı koyuyor!
...
Ne olacak pekiyi?
Hiç! Şimdilik hiçbir şey olmayacak. Tüketim toplumundan, Üretim toplumuna geçildiğinde herkes ve her şey normalleşecek! Toplumsal yaşam, “Uyuduk-Uyandık!” olacak.
Yaşam bir ‘kazan-kazan’ oyunu değildir! Doğanın evrensel yasaları kendisinin bir parçası olan insan için de geçerlidir! Bumerang döner dolaşır atanı vurur! Ürküttüğünüz kuş dönüp dolaşıp başınıza bırakır dışkısını! Dövdüğünüz kedi an gelir sizi tırmalar!
Yaşam kendi döngüsü içinde iyi, doğru ve güzeli bulur!
Profil ayarları doğaya ve onun evrensel kurallarına uymaz!
Bütün bunları yaşayarak görüyoruz. Görmediklerimizi de göreceğiz. Görmek istemeseniz bile, o evrensel doğrular, gözünüze soka soka gösterecektir!
 
ŞANINDANDIR...
Toplumsal mücadelenin şanındandır, siz bir yere bir taş atarsanız, birileri sizin başka yerlere de taş atmanızı bekler ve hatta ister!
“Hocam merhaba! Sizi ilgiyle takip ediyor ve takdir ediyorum. Çaycuma’nın falanca yerinde, şöyle bir sorun var ve kimse ilgilenmiyor!”
“Eee?”
“Eee’si, siz bir el atsanız, gündeme getirseniz diyorum!”
“Bu söylediğinizi siz neden yapmıyorsunuz?”
“Hocam benim belediyeyle şu işim, kaymakamlıkla bu işim, filanca sülaleyle şöyle bir işim var. Şimdi ben onlarla kötü olmak istemiyorum!”
-Susuyorum çaresiz!-
 
KANSER UYKUDA!
Kimi hastalıklar vardır; sağaltımı olanaksız! İlaç kâr etmez, ameliyat tutmaz, ağrısı uyutmaz...
Doktorun hükmü nettir; “Bu hastalıkla yaşamayı öğreneceksin!”
Hasta, hastalığına alışmaya çalışır. Önceleri uykusunu bile engelleyen bu onulmaz durumu belleğinde tutmaz; öteler! Yok sayar! Yerli yersiz kahkaha atar, güler eğlenir falan... Ama o ifrit derinden derinden altını oyar! Bitirir kişiyi! Günü gelir kof bir kütüğe dönüştürür.
Reklâmlarla, hayhuyla geçiyor günler! Gün dediğin nedir ki akıp geçer su yılanı gibi! Sonra berberin yolu görünür! Görürsünüz o zaman saçınız ak mı kara mı? Düşünü kurduğunuz sandık, ‘ortada sandık’ oluverir!
 
NEYE VE KİME GÖRE DOĞRU?
Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmin temeli bilimdir! Toplumsal yansıması sınıfsallık ve sınıf bilincidir!
Olay, olgu ve objeler arasındaki ilişkiyi, neden ve sonuçlarıyla değerlendirir diyalektik! Sınıf bilinci oluşturarak örer düşünsel çizgisini!
Gününe, adamına, durumuna göre “Şu şöyledir, bu böyledir!” dedirtmez insana. Derseniz, sekter davranmış olursunuz.
Somut koşullar, diyalektik düşüncenin teori-pratik sınavı gibidir! Emek ve onun düşünsel çizgisi sizi bağlar.
...
Bütün bunları niye yazıyorum? Birilerine bir şey demek, bir yerlere gönderme yapmak için yazmıyorum. Hatta bu türden yazıların okunurluk riski taşıdığını görüyorum. Ne ki birileri bir şeyleri ara sıra da olsa söylemeli. Bir yerlere not düşürmeli.
Günü gelip de masa başından sokağa, sokaktan işliklere, oradan tarlalara yöneldiğimizde ‘teori-pratik sekterliği’ bizi sınava almasın isteriz!
 
ALLAH’IM BANA YÜZ LİRA VER!
Temel yana yakıla dua eder; “Allah’ım bana yüz lira ver!
İdris bağırarak sorar; “Ne yapacaksın lan yüz lirayı!
Temel acıklı bir sesle yanıtlar; “Holding kuracağım!
İdris şaşkındır; “Eee? Nasıl olacak o iş?
Temel umut dolu; “Yüz liranın doksan dokuz lirasını reklâma yatıracağım!
İdris daha da şaşkın; “Ulan zübük, doksan dokuz lirayı reklâma yatıracaksın, kalır bir lira! Bir liralık sermaye mi olur?
Temel gururlu; “Oğlum, sen ne anlarsın bu işlerden? Doksan dokuz liralık reklâma bir liralık sermaye çok bile!