“Küba’da olmak, bırakın fotoğraf çekmeyi oradaki havayı solumak bile bize ütopya ve hayal olarak gelirdi.”

Zonguldak Fotoğraf Derneği’nin kurucu üyelerinden fotoğrafçı Nadir Özsoy 2011 yılında gittiği Küba’daki çalışmalarını, kurgusunu belgesel sinemacı Metin Kaya’nın yaptığı Küba isimli fotoğraf gösterimi ve söyleşi ile anlattı. Halkın Sesi olarak fotoğrafçı Özsoy’dan Küba isimli çalışmasıyla ilgili röportaj yaptık.

Neden Küba’yı tercih ettiniz ve Küba’daki çalışmanız hakkında bilgi verir misiniz?

Küba’ya 2011yılının ekim ayında gittim. Küba’da 10 gün kaldım. Tekrar gitmek istiyorum.  Ama işten ayrıldığımda Küba ve Güney Amerika’da 8, 6 ay gibi uzun bir dönem kalmak istiyorum. Fotoğrafik  anlamda gidilebilecek bir ülke.  Zaten Fotoğrafçıların gezginlerin son dönemde en çok rağbet ettikleri yerlerden biridir. Bir de Küba bizim için lise ve üniversite yıllarında bir hayaldi. Küba da olmak bırakın fotoğraf çekmeyi oradaki havayı solumak bile bize ütopya ve hayal olarak gelirdi.

6 bine yakın fotoğraf çektim. Onların sunumuna hiç karışmadım Metin Kaya sinemacı arkadaşımız düzenlemeyi yaptı. Fotoğrafları o seçti. Öyküyü o anlattı. Farklı bir çalışma çıktı. Fotoğraf gösterisinden çok bir nevi sinema gibi seyredildi. O havayı verdi. 

Küba’ya gitmeden kafamda ikinci bir plan kurmuştum. Che ve Castro ile ilgili ne bulabilirsem fotoğraflamaktı.   Ve bunu da başardığımı düşünüyorum.  Bu fotoğrafları  çekerken kitaplardan, okulların içindeki tablolardan en çok yollarda bulunan Che ve silah arkadaşlarının tabelalarından çok çalıştım. En az fotoğrafı olan Castro idi. Castro hiç sokaktaki afişlere fotoğrafını koymamış. Savaş öykülerini görüyorsunuz ama içinde kendisi yok veya çok az var. İkinci bir gösterimi  onlarla ilgili bir özel bir günde sadece Che ve Castro’ya ait yapacağım. Mesela Che’nin ölüm yıl dönümünde hem sergi hem de onlara ait fotoğraflarla sergi ve sunum yapabilirim. Fakat başka konularla da çalışıyorum. Ne zaman sıra gelir bilmiyorum.

Küba’da fotoğraf çekerken nelere dikkat ettiniz. Bizde mesela İstanbul’a giden ilk olarak Taksim’e İstiklal’e gider oralarda resim çeker. Siz sadece böyle yerlerde mi fotoğraf çektiniz yoksa Küba böyle bir ülke mi?

Küba fotoğraflarda gördüğümüz gibi bir yer.  Biz sabah şehre yayılırız. Biz iki üç kişi sabah çıkarız herkes  farklı yerlere gider. Sokaktaki evlere girdim aklınızdaki her yere girdim çıktım. Akşam gece karanlığına kadar fotoğraf peşindeyiz.  Bu tür fotoğraf gezilerinde genelde öğlen yemeği yemeyiz. 10 gün içinde ne yapabildiysem yaptım. Benden sonraki gruplardan hiç birisi Santiago Küba’ ya gitmedi. Bizim grupta gitmedi. Çünkü havana 817 km uzaklıkta bir yer.  Tabii oraya uçakla gideceksiniz. Küba’ya aktarma uçağı çok pahalı . Zaten karayolunda ulaşım rahat değil. O kadar saati de kimse göze alamıyor. Biz kendi şoförümüzle gittik. Bana göre Santiago Küba bana kalırsa İstanbul gibi kozmo politik bir yer düşünürseniz. Santiago  gerçek anlamda Küba’yı yansıtan en önemli şehir. Ben orada bir gün kaldım. Tekrar gittiğimde orada daha çok zaman geçiririm. Benim Küba’da gidemediğim Santa Clara’daki Che’nin mozolesi olan yer. Oraya gidemediğim için içimde bir ukte olarak kaldı. Çünkü  orada zaman bize az verildi. Tekrardan ikinci bir dönüş yoluna girmiştik. Oradaki Che’nin müze haline getirilen trenini de göremedim. Che’nin devriminin bitmesine 3 gün kala kazandığı bir zafer var. En önemli zafer sayılıyor Santa Clara’da . Zaten müze o anlamda oraya yapıldı. Orada iki gün kalmak isterdim. Zaten mozolenin içinde fotoğraf çekmek yasaktı. Che’nin 38 silah arkadaşının büstlerini yapmışlar ve isimlerini yazmışlar. O kaidenin üstünde Che’nin Castro’ya son mektubu var. Biraz fotoğraflamaya çalıştım. Devrimin savaşlarını fotoğraflamaya çalıştım. Bana zaman yetmedi orada. Çünkü herkes çağırıyor. Başka yere gideceğiz. Programa uyacağız falan…

İnsanlarla iletişim nasıl sağladınız. Yanınızda çevirmen var mıydı?

Hayır çevirmenimiz yoktu. Ben çok iyi İngilizce de bilmem. Ama vücut dilini iyi kullanırım. Bazı yerlerde İngilizce de yetmiyor. İnsanlarla diyalogum çok iyidir.

İnsanların sizlerle iletişimi nasıldı?

Çok iyi. Küba suç oranının en az olduğu ülke. Benim pansiyonunda kaldığım adam avukat işsizlikten turizmcilik yapıyor. Biz ev pansiyonlarında kaldık. Bunu nedeni hem halkla daha iç içe yaşamak için hem de ekonomik olarak daha iyiydi. Belki bu bize biraz zaman kazandırdı. Otele bağımlı kalmadık. Genellikle gece yolculukları yaptık. Başka şehirlere gittik. O yüzden iletişimimiz iyiydi. Halkta sıcak bakıyordu. Mesela başka yerlerdeki gibi para isteme durumunu hiç görmedim. Kalem ve sabun isteyen birkaç kişi çıktı. Raflar boş o anlamda zaten bir şey söylemiyorum.  Çokta doğal bir durum yarım asırdan fazla ambargo uygulanıyor. Havana Miami sahilleri arasında bir okyanus var güneyde de 29 km Amerikan üssü var. Yani böyle bir ülkedeyiz. Benim için baskı altında kalmış bir ülkede rastladığım hiç bir şey sürpriz değildi. Bir de kendinizi çok güvende hissediyorsunuz. Az gelişmiş bir ülke olarak düşünebilirsiniz Küba’yı buna rağmen en rahat seyahat edebildiğiniz insanlar evlerine davet ediyor bunlardan ürkmüyorsunuz. Ben Nepal hariç gittiğim hiçbir ülkede bu kadar yakınlaşma görmedim.

Okuma oranı %97 büyük evlerin hepsinde kütüphane var. Her evde en az iki tane orijinal yağlı boya tablo var. Kalın bir çizgi çekin. Türkiye’de aile büyüklerinden başka hangi evde orijinal kaç tane resim vardır. Küba’ya giden tursitlerin Küba’dan aldıkları en çok şey tual ve resim.  Ahşap oymacılıkta çok iyiler çünkü hiçbir olanak yok hiçbir girdi yok ülkeye. Kola kutularını toplayıp araba yapıyorlar. Ve onları gelen turistlere satıyorlar. İnanılmaz sanatkar insanlar. 30’a yakın ülke gezdim. Hiçbir bu kadar sanata duyarlı ve içinde olan bir halk görmedim. Trinidad diye bir küçük bir kasabası var. İstanbul’dan çok resim ve heykel galerisi var daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.

Yaptığını çalışmaları belge sinemasına yansıtacak mısınız? Metin Kaya’yı Belge sinemasındaki çalışmalarını biliyoruz. Size nasıl bir katkısı olacak?

Ben Beyrut’ta mülteci kamplarına gittim. Oralarda biraz zor durumda dolaştım. Metin bana gitmeden demişti ki ‘Benim içinde video çekebilir misin?” herhalde video çekseydik oradan çıkmazdık diye düşünüyorum. Zaten makinemizda ne çektiklerimize hep baktılar. Bazı yerlerde o anı yakalayamıyorsunuz. Hayatta normal gezi fotoğrafçılığı iki anlamda düşünülebilir. Gezi sırasında fotoğraf çekenler bir de biz geziye fotoğraf için gidenler diye. Bizim sabahımız akşamımız yok Türkiye’ye yorgun olarak dönüyoruz. 

Nepal’de gece 3’te ayinleri çekmeye çıktım. Kimsede benimle birlikte çıkmadı. Nepal’de yarım saate yakın bir yakma töreni çektim. Bu şöyle oldu. İnsanlar Türkiye’ye döndü. Ben Nepal’de kaldım. Küba’da beraber olduğumuz bir arkadaşımız vardı o istedi. O günlerde serbest çalışabiliriyoruz. İstediğim zaman kalkıyorum fotoğraf çekmeye gidiyorum. Nepal’de artık öğrendiğimiz için bize orada verilen 45 dakikalık en büyük zaman dilimi içinde çekebileceğimiz Hinduzm’in en önemli yeri ölüm evi var. Ölüm evini daha önce hiç keşfetmemiştim. Ve orada özel kiliseler var. Bir tek ölüm evine giremedim. Ben çoğu zor şartlarda her yere girdim. Ama oraya girdiğinizde Hinduzm kimliğini göstermek zorundasınız. Bir orası kabul etmedi.  Orada aylarca kalabilirim. Bu bakış açısı ile ilgilidir. Dünyada fotoğrafik mistik yer derseniz. Kendine özgü ruhu olan kentler vardır. Benim için Katmandu bunlar için ilk beşte olan bir yerdir. Bizim için oralarda aylarca kalınabilir. ama başkaları için cazip gelemeye bilir. Bu bakış açısıdır.  (Röportaj Aykut Kara)