Hayatı boyunca çok çalıştığını ve hep çalıştığını söyleyen Bozkurt, “Betonda karton üzerinde yattığımız, iki gün boyunca uyumadığımız, 1 hafta aynı kıyafetleri giydiğimiz günlerden, bugün 50 kişiye ekmek verdiğimiz günlere geldik.” dedi.

Hayatı boyunca Allah’ın kalbine göre verdiğini ve bunu önce çok çalışmaya ve çalışırken dürüst ve ahlaklı olmaya borçlu olduğunu söyleyen Bozkurt, “Önce Ahlak, sonra sağlık, sonra para olacak. Bu sıralama çok önemli.” dedi.


İşte işportacılıktan başlayan ve bugün Zonguldak’ta iki büyük mağazayla 50 kişiye ekmek veren Japon Pazarı Mağazaları sahibi Mehmet Bozkurt’un sürükleyici yaşam hikayesi, Meryem Akgün’ün kaleminden, Yıldırım Yılmaz’ın objektifinden.

 

“12 KARDEŞİN EN KÜÇÜĞÜYÜM”

Kırşehir’de Mucurluk kazası Dalakçı Köyü’nde dünyaya geldim. 12 kardeşin en küçüğüyüm. Babam köylü, çiftçi bir adam, annem de köy kadını, ağabeylerimin hepsi devlet memuru, ablalarım ev hanımı. Köyde doğduk büyük. Bizim ailede bir sistem vardır; her kardeş kendinden küçük bir kardeşi büyütür. Beni de abim büyüttü. 12 yaşına kadar köyde okudum. Daha sonra Ankara’ya gittim. İlk defa gittiğimde acayip renkli gelmişti, büyük şehir ne de olsa. Abim memurdu. Onların yanına yerleştim.

“AYAKKABI İMALATÇISINDA ÇALIŞARAK BAŞLADIM”

Ağabeyim garibandı. Beni ilk olarak ayakkabı imalatçısına verdiler, okumadım. Orada çalışmaya başladım. Aslında fena bir iş değildi, zevkli bir işti. Ayakkabı imal etmeyi öğrendim. Baktım benlik bir iş değil, monoton bir iş. Ben bu işi yapamam, dedim. Daha hareketli bir iş istiyordum. Bir tanıdığım vardı. Gel eczanede çalış, dedi. Ayakkabı imalatından sonra eczacı oldum, orada çalıştım. Beni çok severlerdi. Çocukları gibiydim. Ağabeyimin ayakkabı tamir dükkanı vardı. Sonrasında eczacılığı bırakarak ayakkabı tamirciliğine başladım. Bu benim ticarete ilk adım atışım oldu. Ulus’ta ayakkabı tamir yeri vardı beni oraya aldı. Orada benim ticaret hayatım başladı. Ayakkabı tamir ediyorduk. O zamanlar ayakkabı tamiri meşhurdu. Ağabeyimin dükkanında çalışmaya başladım. Burası aynı zamanda benim hayatıma da yön verecek yer oldu.


“EŞİMLE BURADA TANIŞTIM”

“Bir gün dükkanda ayakkabı tamir ediyordum. Dükkana bir kız geldi. Ben 18 yaşındaydım o zamanlar. Ayakkabısını tamire bıraktı. O gün de Galatasaray-Beşiktaş maçı vardı. O Galatasaraylıydı. Aramızda maç muhabbeti oldu. Sonra ben onun ayakkabısını beyaz iple diktim. Ayakkabısını almaya geldiğinde Siyah-beyaz ayakkabıyı görünce, bu ne ya, dedi. Sen bana gıcıklık mı yapıyorsun sözleri ile başlayan atışmamız bizim ilk temasımız oldu. Daha sonra tanıştık.

“EŞİMİ KAÇIRDIM, SEVDİK, ÇOK SEVDİK”

Biz eşimle birbirimizi sevdik, çok sevdik. Ben aileme, evleneceğim, dedim. Onlar da, neyle evleneceksin, iş yok, güç yok, dediler. Ben 19 yaşındaydım, eşim 17 yaşındaydı. Ben de gittim eşimi kaçırdım, ailesinden istemedim bile. Yeğenlerimle organizasyon yaptık, kaçırdık. Arkadaşımın evine gittik. Böylece evlilik hayatım da başlamış oldu.


“ÇOCUĞUM DOĞDUKTAN 20 GÜN SONRA ASKERE GİTTİM”

Evlendikten 1 sene sonra ilk çocuğum Orhan dünyaya geldi. O doğduktan 20 gün sonra askere gittim. Para yok, iş yok. Tabi tam bir facia gibiydi. Kızı annemlere bıraktım. 17 yaşındaki kız köye uyum sağlayamadı ama dayandı. Sonra, ben gelene kadar kendi ailesinin yanında kaldı. Allah razı olsun kendisinden, çok iyi bir kadındır. Benim askerliğim bitti ve döndüm. Çok zor ve sıkıntılı günlerdi.

“HİKAYEM İŞPORTACILIKLA BAŞLADI”

Aslında benim hikayemin temelleri askerlik dönüşü işportacılıkla olmuştur. Eczacılık işi bitmişti. Tamircilik de kalmamıştı. Bir arkadaşım vardı. Sokaklarda boş boş gezerken yanıma geldi, gel işportacılık yapalım, dedi. Belediye, Ulus Pazarı’nda işportacılığa izin vermiş. Mal alacağız, satacağız ve akşam adama parasını geri vereceğiz. Kârı da bizim olacak. Tamam, dedim. Aklıma yattı. İşporta işini hiç bilmiyordum ama bu işe girdim. Mal aldık ve satmaya başladık. Para kazanmaya başladık, aklın durur. Bir ayda kazandığımız parayı bir günde kazanıyorduk. Hemen evimi ayırdım. Ağabeyimin bir sözü vardır o her zaman aklımdadır; “Gemisini yürüten kaptandır.” Hakikaten de öyleydi. Tabii her işin başı Allah’ın takdiri, Allah insanın kalbine göre veriyordu. Allah, her zor anımda bana hep bir kapı açtı. Ben bu işi çok iyi yapmaya başladım. Çok iyi işler yaptık. 3-4 senede iyi paralar kazandım.

İŞPORTACILIKTAN İŞPORTACI TOPTANCILIĞINA

İşportacılıkta elde etiğim birikim ve başarıdan sonra bir kademe yukarı çıktım. İstanbul’a gittim, mal almaya başladım. Artık işportacılara mal vermeye başlamıştım. Bu süreç devam ederken iflas ettim. İflas tabii ki zor bir süreç ama bence ticaret yapan her insanın yaşaması gereken bir durum. İnsan ticaret yaparken dibi görmeli. Dibi göreceksin ki, işin ve paranın kıymetini daha iyi anlayasın. İflas etmemiş bir adam askere gitmemiş bir erkektir. İflas sonrası zor günler yaşadık.


JAPON PAZARI’NA İLK ADIM

İflas ettikten sonra bir süre boş kaldım. Dedim ya; her şey nasip, Allah’ın takdiri. Bir arkadaşım vardı. Onunla Türkiye turu yapıyorduk. Çok zeki bir çocuktu. Karabük’te Japon Pazarı diye mağazası vardı. Gel sana da bir mağaza açalım, dedi. Benim hiçbir şeyim yok nasıl olacak, dedim. Ben sana yardımcı olacağım, dedi. Ben de, tamam, dedim. Bu işlerde dürüstlük çok önemliydi. Adamın biri geliyor ve size bugünün parası ile milyonluk bir mağaza açıyor. Bana kredisini kullandı. Kastamonu’ya mağazayı açtık. Ailemi Ankara’da bırakıp bir maceraya daha başladım.

“MAĞAZAMIZ VAR, YATACAK YERİMİZ, YİYECEK YEMEĞİMİZ YOK”

Mağazayı açtık. 15 tane personel aldık. İş başladı. Mağaza var ama cebimizde kuruş yok. Borçlu malın parasını harcayacak halimiz yok. Dev bir yer tuttuk. Kastamonu ayağa kalktı, kim bunlar nereden geldiler diye. Çok çalıştık. Brandalara sarılıp, günlerce kartonların üzerinde betonlarda yattık. Öğlenle akşam yemeğini birleştirip yedik ama çok çalıştık. Gece gündüz çalıştık. Bir yılda borçlarımızı ödedik. Türkiye’deki ikinci Japon Pazarı mağazasıydı. Orası benim için çok önemliydi. Önümüz açıldı. Araba aldık. Zor günlerdi ama güzel günlerdi. Daha sonra Kastamonu’daki ortaklıktan ayrıldım.  


“ZONGULDAK MACERAM BAŞLADI”

Kastamonu’daki ortaklıktan ayrıldıktan sonra, yeniden Türkiye’yi dolaşmaya başladım. Zonguldak’a daha önce işportacıyken gelmiştim. Burayı seviyordum. Burada bir mağaza açmaya karar verdim. Kastamonu’daki dükkan sahibim benimle birlikte Zonguldak’a geldi. Şimdiki yerimizi gördük. Sahibi Yüksel Pehlivan’dı. Dükkanı tutmaya gittik. Ben hiç konuşmadım. Zafer Ağabey, Kastamonu’daki dükkan sahibim, burayı bu çocuğa ver, ben kefilim, dedi. 28 yaşında çocuk, çalışır, ver buna dükkanı, dedi. Adam aslında vermeyecekti. Zafer Ağabey’e imza da atar mısın, dedi. Tabii atarım deyince adam 1 hafta sonra gelin anahtarı teslim alın, dedi. Aslında amacı bizi araştırmaktı ve bakalım zamanında gelip anahtarı teslim alacaklar mı diye kafasında hesap yaptı.

“ANAHTARI ALACAĞIM GÜN KAZA YAPTIM”

Zonguldak’taki dükkan için anahtarı almaya geldiğim gün Ereğli’de kaza yaptım. Acele bir şekilde arabamızı çalışır hale getirdik. Zonguldak’a geldim Adam bize, eğer bugün gelmeseydin bu dükkanı sana vermeyecektim, dedi. Kontratı yap, dedi. Kontratı yaptık. Para, dedi, param yoktu. Hemen Kastamonu’daki dükkan sahibimi aradım. Bana, ne kadar lazım, dedi ve gerekli parayı gönderdi. Böylece biz dükkanı tuttuk.

“1 LİRALIK MAL 5 LİRAYA SATILIYORDU”

Zonguldak’a geldik. Hazırlıklara başladık. Bir baktık 1 liralık malı 5 liraya satıyorlar, Zonguldak’ın piyasası çok yüksek, hala da yüksek, özelikle gıda ve giyimde. 2000 yılında, biz buraya girdiğimizde, yüksek olan bu piyasayı en az yüzde 30 aşağı çektik ve bugün de aynı durum devam ediyor.

“KAPATIYORUZ DİYE GELDİK, ZONGULDAKLI OLDUK”

Zonguldak’a 2000 yılında kapatıyoruz diye geldik ama buralı olduk. İlk gelirken de amacımız Zonguldak’ta kalmaktı ama ilk önce, işin tutup tutmayacağını görmemiz gerekiyordu. Biz de öyle yaptık. 90 gün olarak başladık. Sonra 120 güne çıkardık. Son olarak da 120’den geriye saydık ve bu şekilde yaklaşık bir sene devam ettik. Sonrasında Zonguldak bizi sevdi, biz Zonguldak’ı sevdik. Japon Pazarı ismini insanlar benimsedi. İnsanlara ilginç geldi, içeri girip baktılar. Mağaza tuttu ve burada kaldık.


DEPOLARDA YATTIK, UYUMADAN ÇALIŞTIK”

Zonguldak’taki mağazamızı açtığımız ilk günlerde, mağazanın üst katında bulunan mobilya mağazasının deposunda çekyatlarda yatarak çalıştık. Çünkü ekstra harcayacak bir paramız yoktu. Önce malın parasını çıkarıp borcunu ödemeliydik. Gece gündüz çalıştık ve Allah’a şükür o günlerden bugünlere karakterimizden prensiplerimizden taviz vermeden geldik. 

“HEP MÜŞTERİNİN ARKASINDA DURDUK, İNSANLARI KANDIRMADIK”

“Biz Japon Pazarı mağazalarında hep ucuz mal sattık. Ucuz mal satarken kaliteden ödün vermedik. Herkes yüzde yüz kârla satarken biz yüzde 20 kârla sattık, sürümden kazandık. İnsanları kandırmadık. Hep müşterinin arkasında durduk. Kendimizin kullanmayacağı hiçbir ürünü vatandaşa satmadık. Çok çalıştık. Gece gündüz çalışarak bugünlere geldik. Bugün iki mağazamızla vatandaşlara hizmet veriyoruz. Çaycuma’daki mağazamız gibi mağaza Batı Karadeniz Bölgesi’nde yok. Hedefimiz büyüyerek devam etmek ama bilinçli ve hesaplı şekilde büyümek. Bundan sonra sırada Karabük ve Bartın olacak. Buralarda mağazalar açmayı düşünüyoruz. Allah’ın takdiri ve bizim de gayretimizle bunları da başaracağız.

“ZONGULDAK BEREKETLİ BİR ŞEHİR”

Zonguldak çok bereketli bir şehir. Tek problemi zor şehir olması, şehircilik anlamında da zor bir şehir. Zonguldak’ı çok seviyorum. Buradan çıktığım zaman sanki bir boşluğa düşüyorum. Bunun yanında bir de Zonguldakspor var. Zonguldaksporlu olmak bir ayrıcalık. Fırsat buldukça maçlara gidiyorum. Zonguldak’ı seviyorum.

“KİMSENİN İŞİNİ ETKİLEMEDİK”

Biz bu işe milyoncu olarak başlamadık. Toptancıların işini ya da milyoncuların işini bozduk algısına da katılmıyorum. Sonuçta kimseye zorla mal satamazsınız. Biz kaliteli malı ucuza satıyoruz. Hizmet noktasına titizlikle dikkat ediyoruz. Vatandaş ona göre tercihini yapıyor. Artık vatandaş bol çeşit, geniş ve ferah mağazalar istiyor. Çaycuma’daki mağazamız Batı Karadeniz’in en büyük mağazalarından biridir. 20-30 bin ürün çeşidi ile her kesimden vatandaşa hitap ediyoruz. Tüm ürünleri inceler ve ona göre titizlikle seçerim. Zonguldak’ta belli bir yerimiz ve güzel dostluklarımız var. Zonguldak bizi, biz de Zonguldak’ı seviyoruz.

“EKONOMİ GENEL OLARAK KÖTÜ”

Zonguldak ekonomisinden ziyade, ülke ekonomisi bugünlerde zor günler geçiriyor. Genel olarak işler iyi ama eski kârları yapamıyoruz. Bu iş bizim bildiğimiz iş, bildiğimiz işi yapacağız. Öz sermayemiz olduğu için bu zor süreçleri atlatabiliyoruz. Eskiden gider az, gelir çoktu; şimdi ise gelir az, gider çok. Bu dengeyi iyi korumak lazım. Biz de bunu koruyarak ve dengeli büyüyerek yolumuza devam ediyoruz.

“ORTAK İŞ YAPMAM”

Hayatım boyunca bir kez ortak iş yaptım. Çok güzel bir ortaklıktı ama ben ortak bir iş yapmayı düşünmüyorum. Ortak ticaret yapmak istemem. Ben hep kendi kararlarımı kendim verdim. Ortaklık bana göre değil. Farklı bir iş olsa yapabilir miyim? Yine de zannetmiyorum.

“SPOR YAPIYORUM”

Boş zamanlarımda spor yapıyorum. Halı sahada maç yapmayı çok seviyorum. Bunun yanında maçlara gidiyorum. Fanatik Beşiktaşlıyım. Fırsat buldukça Beşiktaş maçlarına gidiyorum. Geceleri dışarı çıkmayı sevmiyorum. Aileci bir yapım var.


“ÇOCUKLARIM HERŞEYİM”

Eşimle 25 yıllık evliyiz. 3 tane çocuğum var. En büyük oğlum Orhan 24 yaşında, Gediz Üniversitesi’nde okuyor. Kızım Elif ise 19 yaşında, Okan Üniversitesi’nde okuyor. Bir de Hamza’m var, dünyam. Ben, ilk iki çocuğuma çok çalışmaktan dolayı fazla vakit ayıramadım. O yüzden, Hamza benim için çok farklı. Son tekne dedikleri bu olsa gerek.

“ANNEMİN DUALARI BENİ AYAKTA TUTUYOR”

Biz fakir bir aileydik. Ben o zor günlerden bugünlere gelmeyi başardım. Bugün ailemin bütün sorumluluğu benim üzerimde, annemle ben ilgileniyorum. Onun duaları ile ayakta kaldığımı düşünüyorum. Biz 12 kardeştik. Kazandığını sadece kendine harcamayacaksın. Ben ailemin her ferdine yardımcı olurum. Ben başarılıysam Allah’ın takdiriyle başarılı oldum ancak dualar da olmalı. Toplumda eksiye düşmeyeceksin. Bu hayatta öncelikli olarak Allah’ın takdiri ile bugünlere geldim. Sonra bana ilk mağazamı açmamda yardımcı olan arkadaşım, sonra da Kastamonu’daki dükkan sahibim Zafer Ağabey ve tabii ki dualar.

“YAŞAMDA VE TİCARETTE AHLAK ÖNEMLİ”

İnsanlar yaptıkları işte vicdanen rahat olmalılar. İnsanda hem ticari hem de aile ahlakı olmalı. Eğer insanda ahlak varsa birinin canını yakmaz. Para her şey mi? Hayır. Para gerekli ama her şey değil. Önce ahlak, sonra sağlık, sonra para. Biz çizgimizi bozmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Zonguldak’ta bana dua eden çok insan var. Zonguldak’ta güzel dostluklarım var, güzel insanlar var. Allah hepimizin yardımcısı olsun, gönlümüze göre versin.

Röportaj: MERYEM AKGÜN
Fotoğraflar: YILDIRIM YILMAZ