Zonguldak Bağımlılık ile Mücadele Derneği, İl Sağlık Müdürlüğü ve Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Birimi tarafından Öğretmenevi Konferans Salonunda ortaklaşa düzenlenen “Bağımlılığı değil hayatı seç“ eğitimine konuşmacı olarak katılan Üsküdar Üniversitesi Dilbaz Ruh Sağlığı Akademisi Başkanı Prof.Dr. Nesrin Dilbaz verilen eğitimde bağımlılığa dikkat çekti.

       Dilbaz konuşmasında şöyle dedi. “   Bağımlılık tam olarak nedir? Her şeyinizi kaybetmenize neden olsa da içmeye ya da çekmeye devam etmek: özgürlüğünüzü, paranızı, evinizi, eşinizi, çocuklarınızla iletişiminizi… Ciddi şekilde bağımlı olmak, çoğu insana zor zamanlar yaşatan bir şeydir.

Neden bir kişi, uzun vadede tüm olumsuz sonuçlara rağmen, alkol ya da madde kullanmanın kısa vadeli zevkine - ve genellikle sonradan keyifli de değildir- karşı koyamıyor. Bir çok olumsuz sonuca rağmen kompulsif olarak alkol veya madde kullanımı.

Bağımlılık olumsuz olarak yargılanmakta ya da damgalanmaktadır. İnsanlar sadece bağımlılıkla ilgili olumsuz düşünmezler, ayrıca bağımlılık mağduru insanlar hakkında da kötü düşünürler. Bağımlılık bir hastalık olsa da birçok kişi tarafından bir tercih, kişinin kendi sorumluluğunda olan bir şey olarak algılanır. Tüm bunlardan sonra terk etmeyi seçebilirsiniz. “bunu bırakıp bırakmamak senin elinde” kendimize bir sebep bulabiliriz.

Buna ek olarak, bağımlılık sadece sosyal sıkıntı, maddeye bağlı suçlar ve şehir parkındaki evsiz alkolikler ile ilişkili değildir, aynı zamanda şiddet, çocuk istismarı, kötü sağlık ve sarhoş sürücü nedeniyle trafik kazalarıyla da ilgilidir.

Bağımlılığın yaygınlığı çoğu insanın düşündüğünden daha yüksektir. Örneğin, alkolizm erkekler arasında en sık görülen psikiyatrik sendromdur. Yaklaşık her yirmi Hollandalı erişkinden biri alkol bağımlısıdır. Onlara göre, alkol bulmak ve kullanmak hayatlarındaki en önemli şeydir. Ağır içicilerin çoğu için çok fazla olumsuz sonucu ve ağır kişisel etkiler vardır. Örneğin, Hollanda’da 400.000 kadar alkolik ve 400.000’den fazla problemli içici var. Alkol kullanımının maddi zararı (tedaviler, kazalar, fiziksel hastalıklar, özürlülük, vs.) her yıl yaklaşık 2.5 milyar avrodur Lemmers ve Riper 2007).

 

Bağımlık nedir ve kötüye kullanım nedir?

İnsanların çoğu bağımlılığın duygular ve ahlaki değerlerle ilgili olduğuna inanıyor. Bağımlılar sürekli kınamayla karşılaşıyorlardı. Genel görüş, ‘bu onların kendi seçimi ve bırakmak istemezlerse kimse onlara yardım edemez’ idi. Bağımlılığın kısa bir tanımlamasını yapmak istiyorsak; ‘bağımlılık, bir çok olumsuz sonuca rağmen maddenin (bir madde türü veya alkol) kompülsif kullanımı’ dır diyebiliriz.

Özetle bağımlılık, kronikliğe giden tekrarlayıcı bir bozukluktur denilebilir ve aşağıdakilerle karakterizedir:

·         Dürtüsel olarak bağımlılık oluşturan maddeyi arama davranışı bu maddenin kullanımı;

·         Kullanım düzeyini veya miktarını kontrol edememe;

·         Bağımlılık oluşan maddenin alımının veya davranışın engellenmesi durumunda, zararlı somatik, psikolojik ve/veya sosyal sonuçlara yol açan yoksunluk semptomları, anksiyete, huzursuzluk ve irritasyon gibi olumsuz belirtilerin ortaya çıkması.

Bağımlılık mekanizması

Bir biyolojik varlık olan insanoğlu,  bilinç sahibi, öz algıya sahip, karakter ve motivasyon sahibi, kişiye özgü davranışları olan bir birey veya sosyal sistemin parçası olarak düşünülebilir. :

Bağımlılığın sosyolojisi

Kısa bir tarihsel girişten sonra şu başlıklara değinilecektir: maddelerin elde edilebilirliği, suç, ekonomi, bağımlılık yapıcı maddelerin üretimi, sosyal ötekileştirme (marjinalizasyon) etkisi ve son olarak yetiştirilme ve aile.

Erişilebilirlik esas üstünde durulması gereken konudur. Günümüzde bu konu satış noktaları, fiyat ve bu uyuşturucuları deneyen gençlerin bütçesi ile ilgilidir. Bu faktörler kullanım miktarı ile doğrudan ilişkilidir. Kullanım miktarı ise kötüye kullanım olanağını ve bağımlı sayısını belirler. Aynı şey maddeler için de geçerlidir. Maddelere gençler arasında, partilerde, eğlence mekânlarında, satıcı evlerinde erişebilirlik, kullanım oranını etkiler.

Yine de tüm vakalarda topluma verilen zarar büyük olmaya devam etmektedir. Madde ile ilişkili suçlar yargısal sistemlere ve hapishaneler üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Tüm mahkûmiyetlerin yüzde 30 ila yüzde 50’sinde işlenen suçlar doğrudan ya da dolaylı olarak madde ticareti veya kullanımı ile ilişkilidir.

Öte yandan yasallaştırmanın kendisi de tüketimi önemli ölçüde arttırmaktadır. Alkol ve nikotini ele alalım. İnsanlar bunun farkında olmasa da bu maddelerden dolayı ölme ihtimali, diğer tüm maddeler sebebiyle ölme riskinden kat be kat daha büyüktür.

Erişilebilirliği takip eden en önemli faktör suçtur. Alkol ve amfetaminler ve kokain gibi stimülanların kullanımı kişinin irade gücünü düşürerek saldırgan davranışlar sergilemesine yol açabilir. Diğer sonuçlar arasında terör finansmanı (örneğin El-Kaide) ya da yasadışı uyuşturucu satışı ile finanse edilmiş savaşlar (örneğin eski Yugoslavya) yer alır. Üçüncü çevresel faktörse ekonomidir. Bu faktörde yalnızca yasadışı pazar değil, yasal Pazar da rol oynar. İçki endüstrisi borsaya kayıtlı pek çok şirketin rol oynadığı multi milyarlık bir sektördür. Bir diğer ana motifse daha az imtiyazlı ve dışlanmış kesim arasında bağımlılık riskinin daha yüksek olmasıdır: Günümüzde madde kötüye kullanımının sonucunda görülen etkiler gençleri, psikiyatrik rahatsızlığı olan kişileri, suçluları ve çeşitli kültürel azınlıkları vurmaktadır. Bu gruplarda madde kötüye kullanımının daha sık görülmesi şart değildir, ancak bu kişiler diğerlerine oranla çok daha hızlı ve ciddi bir şekilde sosyal problemlerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Şimdiye kadar toplum işleyişinin bazı başlıca yönlerini bir bütün olarak ele aldık. Çocuk yetiştirme ve aile boyutunda ebeveynlerin madde kullanımı önemli bir rol oynar. Örneğin ebeveynlerden birinin sigara içip içmemesi, çocuğun ileride sigara kullanma riski için önemli bir belirleyici faktördür. Aynı şey alkol ve madde kullanımı için de geçerlidir. Kalıtım faktörünün kötüye kullanımlarda rol oynadığına şüphe yoktur, fakat üstünde durulması gereken şey yalancı kalıtımsal faktördür: çocuğun ebeveynlere ait davranış ve standartları kopyalaması. Bu, edinilmiş ya da edinilmemiş problem çözme becerileri ile de ilgilidir. Sıkıntı ya da gerilim hâlinde ebeveynler sorunları uygun bir şekilde çözmeye çalışmak yerine içki şişesi ya da haplardan medet umuyorsa, istemeden de olsa çocuklarına da aynı şeyi yapmaları gerektiğini öğretirler. Çocuklardaki alkol ve uyuşturucu madde kötüye kullanımının önemli belirleyicileri arasında aile içi uyumsuzluk ve evlilik sorunları yer almaktadır. Tek ebeveynden oluşan aileler veya yeterince ebeveyn kontrolünün olmaması önemli belirleyici faktörlerdendir. Bu faktörlerin yanı sıra koruyucu faktörler de mevcuttur: eğitim sahibi olmak, spor sevgisi, yakın arkadaşlar, öğretmenlerin uyarısı vb. Dahası, stres ve travmaya hassasiyet kişiden kişiye farklılık gösterir.

Aileye ek olarak okul, akranlar ve sosyal hayat da mevcuttur.

Bu bağlamda yaşıtların davranışları önem arz eder. Arkadaş grubu Pazar günkü maçın çok önemli olduğunu düşünmesi alkol kullanımını etkileyecektir. Öte yandan uyuşturucu maddeleri deneyen genç kesmin ileride de aynı hareketi tekrarlama olasılığı yüksektir. Araştırmalar antisosyal eğilimleri olan arkadaşlara sahip olmanın da bir risk faktörü olduğunu göstermektedir

Bağımlılık yapıcı maddelerin beyin üzerine etkileri

Tüm bağımlılıklarda rol oynayan bir madde vardır: Dopamin. Dopamin seviyesi, dopaminin kullanılacağını belirten uyaranlar geldiği anda yükselir. Yani dopamin zevk ve heyecanın ilk evrelerinde görev yapar: tabir-i caizse zevk ve heyecanın ilan edilmesi esnasında çalışır.

Bu gasp etme nerede ve nasıl oluşmaktadır? Bu orta beyinde özellikle limbik sitemde yer almaktadır. Burası bizim duygusal reaksiyonlarımızın ve öğrenme yeteneğimizin olduğu alandır. Örneğin çevresel şartlarla bağlantılı korku gibi duygusal tepkilerimiz. Orta beyindeki en önemli nörotransmitter dopamindir. Yeme, içme ve cinsel uyarılma ve cinsel haz gibi doğal ödüller dopaminin salınımını arttırmaktadır.

Bağımlılık yapıcı maddelerin istisnasız tümü vücudumuzdaki dopamin miktarı üzerinde olumsuz tahrip edici etkileri vardır. Bağımlılık yapıcı maddenin alınması dopamin miktarını arttırmaktadır. Uzun dönemde bu maddelerin alınması merkezi sinir sitemindeki dopaminerjik sistemin doğal aktivasyonunu bozmaktadır. Diğer bir deyişle alkol ve madde kullanımı kısa ve uzun dönemde doğal ödüllendirme yaşantısını azaltmaktadır. Dopamin miktarının artmasıyla doğal ödüllendime sistemi, uzun süre madde kullanımından sonra karşılaştırıldığında hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Bunun sonucunda kullanıma ilişkin büyük bir odaklanma ve obsesyon ortaya çıkmaktadır. ‘Lastikler’ çevresel faktörlerle otomatik pilota bağlanmakta ve kullanıma doğru gitmektedir.

            Bu bizi bağımlıların bozulan ikinci sistemine götürmektedir: öğrenme ve bellek sistemi. Kullanımla ilişkili durum, koşul ve insanlarla ilgili tartıştıktan sonra tekrar buraya geleceğiz. Bunun küçük bir formunu örneğin aşık olduğumuzda hayal kırıklığına uğradığımız zaman görmekteyiz. Daha sonra sürekli radyolarda bizimle ilgili görülen şarkılar duyarız. Ve eğer sevilen kişi ölürse ya da ölebileceği korkusu varsa her yerde cenaze alayı, morglar ve mezarlıklar görmeye başlarız. Bizim dikkatimiz ve davranışlarımız güdümlenmiştir. Aynısı bağımlılar için geçerlidir sadece bu daha şiddetli ve kalıcıdır. Sonuçta duygusal öğrenme çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. Alkol ve uyuşturucu ile ilgili olarak bu öğrenme süreçleri daha hızlı ve şiddetli gelişmektedir (Matthys 2006).

Aşırı madde kullanımı sonucunda ödül sisteminde dopamin reseptörlerinin miktarında azalmalar görülmektedir. Araştırmalar aynı zamanda düşük miktarda dopamin reseptörüne sahip bağımlı olmayanların uyarıcıların uyarımlarından çok haz aldıklarını göstermektedir. Madde bağımlıları (düşük dopamin reseptörü) dopamin seviyelerini aynı seviyeye getirmek için uyuşturucu kullanımına ihtiyaç duyarken bağımlı olmayanlar normal dopamin seviyesine sahip olduklarından ödül sistemi normal hislere sahiptir. Görülen şu ki aşırı bağımlılar dopaminerjik sistem fonksiyonları oldukça düşük bir beyne sahiptirler. Bu atrofi açıkça prefrontal kortekste gösterilmiştir. Bağımlılıkta düşük kişisel kontrol, üçüncü sistem olarak adlandırılabilecek olan ‘frenleme’ sisteminin düzgün çalışmamasıyla açıklanabilir. Neden olumsuz sonuçlar çok ağır olduğunda kişisel kontrol bu kadar zorlaşmaktadır?

Uzun süreli kullanım açıkça frontal lobun (prefrontal korteks) işleyişini etkiler. Bu alan yüksek bilişsel işlevlerin ödülle ilişkili kararların yavaşlaması gibi kararların yapıldığı bölgedir. Bağımlılıkta prefrontal korteksteki sorunlar kişisel kontrolün azalması şeklinde kendini gösteren önemli sorunlara yol açmaktadır. Prefrontal korteks gelişimini yetişkinliğe kadar devam ettirir. Bu ergenlik döneminde madde kötüye kullanımının etkisi hakkında bizleri düşündürmektedir.

 

Bağımlılığa karşı zayıflık yaratan faktörler

Şimdiye kadar tanımlanan genel bağımlılık mekanizmasına ek olarak yukarıda bahsedilen çevresel şartların yanı sıra daha spesifik faktörlerin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Zihinsel yetersizlikler ve kişilik bozuklukları gibi diğer psikiyatrik bozukluklar bağımlılık oluşturma ihtimalini arttırabilirler.

Zararlı alışkanlıklara yönelmeye etki eden Faktörler

 

§Ruhsal sorunları ya da bağımlılığı olan ebeveynin bulunduğu kaotik aileler,

§Doğru olmayan yetiştirme yolları,

§Ebeveyn-çocuk arasında bağlanma ve ilgi eksikliği,

§Sınıfta aşırı utangaçlık ya da şiddet içeren davranışlar,

§Okul başarısında düşüş,

§Sosyal becerilerin zayıf olması,

§Sapkın davranışlar sergileyen arkadaşlarla “takılma”,

§Okul, iş, aile ortamlarında uyuşturucu kullanımının onaylanması.

 

Ergenlik sanayileşmiş ve ekonominin önemli bir yer tuttuğu toplumlarda daha uzun sürede gerçekleşir. Avcı toplayıcı toplumlarda ergenlik-çocukluk ve yetişkinlik arasındaki dönem-başlatma törenlerine kadar sürer. Bizim toplumumuzda bu dönem, ilköğretimin sonundan itibaren başlar ve tam yetişkinlik dönemi yani yirmili yaşlara kadar devam eder. Çocukluk ve yetişkinlik arasındaki bu dönemin genç nesiller üzerinde özellikle alkol ve madde kullanımı gibi hoşa giden fakat riskli davranışları da beraberinde getirdiği öne sürülebilir.

Belki de, insanlar son derece karmaşık toplumlarda yaşadıkları ve daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduklarından dolayı uzun bir ergenlik dönemi gerekli hale gelmiştir. Mesela bireyselleşme, küreselleşme, kültürlerin karışması, teknik gelişmeler ve kitle iletişim araçları (internet, e-mail, cep telefonu) yoluyla oluşan bilgi yığını. Bunlar toplumda başarılı bir şekilde yer almak isteyen her bireyin bilmesi gereken şeylerdir. Bu her türlü cezbedici şeye karşı öz-kontrol gerektirir. Ve bundan dolayı ergenlik risklidir “