Doğum ile ölüm anına kadar olan yaşamda en çok gittiğimiz, bazılarımızın yaşam boyu kapısından eksik olmadığı sağlıkçılarımız; doktor, hemşire hastabakıcıların,
sağlıkları acaba nasıl? Nasıl bir eğitimden geçiyorlar? Çalışma koşulları nasıl?
Liseyi bitirip özel yetenek ve bilgisiyle birçok sınavdan geçip TIP fakültesini kazanan bir öğrenci altı yıl okuduktan sonra bir yıl pratisyen hekim olarak mecburi hizmet yapmak zorunda.
Uzman doktor olmak için: önce TUS ( Tıp’da Uzmanlık Sınavı)na girecek. Sınavı kazandığında beyin ve plastik cerrahi dallarına girerse altı yıl, diğer dallarda beş yıl eğitim görecek. Bu eğitim sonrası doğu-batı illerinde uzaklığa göre bir veya iki yıl mecburi hizmet yapacak. Mecburi hizmet bitmeden diplomasını alamaz, diploması olmadığı için özel klinik açamaz veya başka yerlerde çalışamaz.
Uzmanlık sonrası dalında Profesör olması için: önce Yard. Doç sonra Doçent olması gerek. Tüm bunlar için ayrıca beş yıl eğitim görmesi gerek. Yani tıp fakültesine giren çok başarılı bir öğrenci Prof. olmak için en az yirmi yıl öğrenim görmek zorunda.
Tıp fakültesi öğrencilerinin çoğunluğu ders yoğunluğundan uyku uyumamak için uyarıcı-ilaç alıyor.
Tıp fakültesinde öğrenim gören bir öğrencinin ailesinden aldığı para ayda en az İki bin beş yüz lira.
Tıp fakültesinde öğrenim görenlerin öğrencilik ve pratisyenlik dönemlerinde eğlence, tatil vb. sosyal aktivitelere ayıracak boş vakitleri yok. Bu dönem arasında hemen tamamının karşı cinsle bir arkadaşlığı-sevgilisi yok.
Uzmanlık eğitimi öncesi veya başlangıcında evlenenlerin çoğunluğu evliliklerinde büyük sorunlar yaşıyor.
Ameliyatın asıl sorumlusu sayılan anestezi uzmanı veya teknisyeni ameliyattan en son çıkarlar.
Hastalarla birebir hatta doktorlardan fazla görüşen hemşirelerde güler yüzlü görünmek zorunda.
Hastanın güler yüz ve ilgi beklediği, doktor, hemşire, hastabakıcı günde en az 50-100 hastaya nasıl güler yüz gösterebiliyor? Günümüz dünyası ve yaşadığımız yurdun yaşam koşulları belli, buna rağmen nasıl oluyor da bu kadar rahat görünüyorlar? Özel yaşamlarında hiç mi sorunları yok?
Kendimiz veya çevremizde tanıdığımız birçok kişi yemek esnası veya öncesi; kan, irin, dışkı, cenaze vb. şeylerden söz edildiğinde midesi bulanır yemeği terk eder.
Nasıl olur da sağlıkçıların böyle bir sorunu olmaz? Yanmış, çürümüş, parçalanmış vb. cesetler üzerinde nasıl çalışırlar? Tüm bunlara rağmen dünyaya nasıl olurda güzellikler katmak için uğraş verirler? Hiç mi duygusal yanları yok? Hastalar olarak bir an bunları düşünüp kendimizi onların yerine koyalım.
Günlük sosyal yaşam, çalışma koşulları, eş-çocuk ilgisi, kira, konut, ulaşım, ekonomik vb. sorunları hiç mi düşünmezler veya bunları düşünürken hiç mi hata yapmazlar. Her meslekte olduğu gibi hata yapanlar tabii ki var. Hata yapmayanların yaşam tarzları-ekonomik durumları sosyal yaşamları vb. hata yapanlardan çok mu iyi?
Tanıdığım prof, uzman doktor ve hemşireye( özellikle ameliyat hemşirelerine) “çocuklarınızın bu meslekte biriyle evlenmesini ister misiniz?” diye sorduğumda tamamı “Hayır” dedi. Sistem kendinden kaynaklanan sorunları saptırmak için sağlıkçılarla halkı karşı karşıya getiriyor. Halkımızda kendisine güler yüz, ilgi göstermeyen günde en az 50-100 hastaya bakan doktor, hemşirelere ve diğer hastane personeline tepki gösteriyor. Kadro yetersizliğine rağmen çok başarılı ameliyat-tedaviyi gerçekleştiren doktor, hemşire, hastabakıcılar haklı. Doktorundan, hemşiresinden, hasta bakıcısından tedavisi yanı sıra yakın ilgi bekleyen yurttaş ta haklı. Özel yaşamında birçok sorunla boğuşan, hastası kadar kendi sağlığına vakit ayıramayan ve çoğu psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu halde buna vakti olmayan, tüm bunlara rağmen hastasına güler yüz ve ilgi göstermek zorunda kalan başka hangi meslek var?
Doktoru, hemşireyi değil, sağlık sistemini sorgulayalım!