Pazar gününün uyuşukluğu içinde kaleme aldığım yazımı bitirip gazeteye yolladım... İmamoğlu’nun mitingini izlemek için televizyonu açtım, henüz bağlantı yoktu Maltepe’yle… Kanallarda gezinirken altyazı olarak geçen “Kılıçdaroğlu’na tepki” haberini ciddiye almadım ilkin… Zaman geçtikçe huzursuzluğum arttı, fiili saldırıdan, yumruktan, tekmeden söz ediliyordu çünkü… Kanallar canlı bağlantıya geçince huzursuzluğum endişeye dönüştü… KIlıçdaroğlu’nun mahsur kaldığı evin önünde büyük bir kalabalığın beklediği söyleniyordu çünkü…
 
Aklıma Sivas geldi… Aziz Nesin’le birlikte etkinliklere katılmak için gelen aydınların konakladığı otelin önünde de aynı şekilde bir kalabalık toplanmış sloganlar atıyordu o vakitte de… Otelden devletin en üst düzey makamları dahil tüm birimlerine ulaşılarak tehlike anlatılmıştı ama kimsenin kılı kıpırdamamıştı nedense… Vicdanı kadar şuurunu da kaybeden güruh tam 8 saat önünde gösteri yaptıktan sonra oteli ateşe verdi… İkisi otel görevlisi, ikisi gösterici, 33’ü otelde mahsur kalan aydın olmak üzere 37 kişi can verdi herkesin gözü önünde… Aynı olay yeniden yaşanacak ödüm koptu…
 
 
Her şey nasıl da benziyordu birbirine…  Aynı öfkeli yüzlerden, aynı sevgisizlik akıyordu en başta… Nalça ağızlardan aynı nefret kusan sloganlar, aynı çirkinlikle yükseliyordu göğe… Devletin ilgisizliği bile tıpatıp aynıydı… Kahhar devletimiz, tıpkı 2 Temmuz 1992’deki gibi şefkate gelmiş, linç çağrıları yaparak, şiddete taptığını höyküren güruha aynı hoşgörüyle yaklaşıyordu… Yetkililerin kalabalığı sözde yatıştırma adına sarf ettiği sözler bile kelimesi kelimesine aynıydı neredeyse… Sırt sıvazlayan o sözler her türlü ödünü vereceğini belli ederek daha da yüreklendiriyordu güruhu, o günkü gibi tıpkı…
 
Yetkililerin suç işlediklerini bildirip, dağılmayanlar hakkında yasal işlem yapacaklarını söylemesi, o da olmadı iki biber gazı sıkması, orayı dağıtmaya yetip de artardı bile… Köyüne HES yapılmasına karşı çıkıp deresine, suyuna, yaşam hakkına sahip çıkmaya çalışan köylülere hiç sakınmadan sıkılan biber gazı, ne hikmetse, galeyana gelip insan canına kast eden güruha layık görülmedi… Dalga geçer gibi “Cenazede gaz sıkmak yanlış olur” diye açıklandı sebebi de… O saygı yoksunu güruh cenaze namazı bile kılınmasına bile müsaade etmemişti oysa…
 
İNSANİ BOZUMA UĞRAYAN SİZLERLE NASIL YAŞAYACAĞIZ BİZ
Sonrasında yaşananlar nasıl bir kalpsiz toplum yaratıldığını gösteriyordu resmen… Cumhurbaşkanı hâlâ geçmiş olsun bile demedi mesela… Yancı partinin başındaki zat, utanmadı, “Yüzde dokuz oy aldığın yerde ne işin var?” diye sordu… “Oralar bizim çöplüğümüz, size yaşam hakkı yok” anlamına gelen sözlerle, esas bölücünün kendileri olduğunu anlattı… Dinbaz kanalların birinde, bir şarlatan, yumruk atan şahsı ifadeye davet etmek yerine kelepçeleyerek gözaltına alan polisin suç işlediğini iddia ediyordu… Şahıs olay mahallinden yüzlerce kilometre uzakta değil de evinde gözaltına alınmıştı sanki…
 
Sonra yumrukçu şahsın elini öperek kutlayan şuursuzlar mı dersin, AKP’ye “Onu partiden atarsanız beni de yok sayın” diye babalanan yazar bozuntuları mı? Ortalık barut fıçısı gibiyken provokatif yazılara devam eden çamur medyasıyla, hiç sıkılmadan yalan söyleyen devlet görevlilerini de not edin bir kenara… Offf… Yahu biz nasıl bir ülke haline geldik böyle, bu kadar kalpsiz nasıl olduk? Bunca insan bir araya gelip böyle bir kötülük toplumu yaratmayı nasıl becerdik? Ey hırsından izanını, aklını yitirmiş şuursuzlar… İnsani bozuma uğrayan sizlerle nasıl yaşayacağız biz… Bu onulmaz dertten arındırıp insan sırasına nasıl koyacağız sizleri…