“Biz büyüdük ve kirlendi dünya”
Şarkı güzel, ona sözüm yok, sözleri melodisi zaten şahane, verdiği mesaj ise efsane.
 Kirlenmiş bir dünyada yaşamak zorunda kalmak, işte bu gerçekten ama gerçekten mide bulandırıcı.
Dünyayı kirleten de zihinleri bulandıran da sahtekârlığın ta kendisi. Hani şu sözünü ettiğimiz son yüzyılın virüsü.

Doyumsuzluğun arsızlaşması neticesinde kurbanlar çoğaltan bir akımın, kopyala yapıştır tekdüzeliğin de ortaya çıkan dönem şövalyelerinden gına geldi. Bildiğin mantar tarlası, uçsuz bucaksız sanki!
Artık günümüz dünyasın da insanların neredeyse  “kendileri olmak” gibi bir çabası amacı da kalmadı.
Güdümlü bir süreç doğuruyor çelişkiler yumağında zaman.

Şuurunu kaybetmemek için direnenler, korkarım onlarda pes edecek bu gidişle. Algılar şamar oğlanına döndü sağlı sollu geliyor tokatlar.

Zihinlerine yerleştirilen bir pil ile kurmalı oyuncaklardan hiçbir farkı kalmadı yenidünya insanının.

Denek maymunları gibi öğretilmiş çaresizliğin kobayları, dolayısıyla da kurbanlarıyız.

Beyinlerin içine enjekte edilen emirlerin sorgusuz itaatçileri çoğalıyor cehaletin başıboşluğunda.
Sorgulamak ince çizgisi özgürlüğün fakat bir farkla, özgürlüğe erişilmiyor özgürlüğüne erişiliyor sorguladığında.

İster binyıllardır türeyen tarikatlar aracılığıyla, ister siyasi otoritenin çıkarları doğrultusunda yaptığı zihin yüklemeleriyle, ilkelliğin o anlamsız yobazlığına doğru hızla hareket etmekte insanlık.
Taraf olmakla itham edilirken, taraf olmaya da zorlanıyorsunuz bir şekilde. Tercihler, hür iradeyi ipotek altına almaya çalışılıyor rekabetin kızıştığı her yerde.

Doğru ve yanlış ikilisinin tamamen kimyasını değiştiren bu yeni ama yobaz akım, gelecek beklentisini de adam akıllı kirletmekte dahası hiç etmekte.

Mutlaka bir saf tutma mecburiyeti icat eden siyasi otorite, böyle giderse insanlığı, hadi bir parça elimizde kalan diyelim, kardeşliği de vuruşturacak birbiriyle.

İçinden geçmekte olduğumuz günlerde, şu seçim teranesinde, algıların üzerine dökülmüş kezzap etkisiyle yamuldu adeta insanlığımız. İnancımız, bakış açımız, dirayetimiz temelinden sarsıldı kabul edelim.
Bir seçimi dahi yönetemeyen (!)  ve halkının hür iradesiyle karar verdiği yönetim sorumluluğunu hiçe saymakta olan bir anlayışla boğuşuyor ülke.” Rezil rüsva olduk el âleme.”

Üstelik bunun için haklı bir gerekçe ortaya koyamayan otoriteler, duvara toslayan egolarıyla gündemi ve zamanı bir güzel harcıyorlar. Bir nevi pil takma operasyonunda kitle çoğaltıyorlar kendilerine.
Kendisi gibi düşünmeyeni azılı düşman belleyen bir zihniyetin, amansız hastalıkla ölüme giden bir bedenden hiçbir farkı kalmayan insanlığın acı yüzüyle çaresizliğiyle tanıştık bu sayede.

Umudumuz öldürülüyor yavaş yavaş. Yaşama sevinçlerimiz elimizden kayıp gitmekte gün be gün. Doğrunun gölgesine sığınmaya korkar olduk öyle değil mi?
 
Yalanlar, yanlışlar, sağanak halde zihinlere yağıyor aralıksız. Etkilenmemek, kendini oyunun dışında tutabilmek öyle zor ki!

Tartışma platformlarında, kendisi gibi düşünmeyeni egale edebilmek uğruna ağızlarından köpük saçanları gördükçe, içine çekiliyor adeta insan. Tahammül mekanizması çoktan çökmüş zihinlerde.
Kurtuluşu olmayan bir hastalığın pençesine düşmüş insanlık vay halimize.

Büyüyünce mi kirlenir dünya büyükler mi kirletir dünyayı bu ikilemin bir an evvel kendini kendinden soyutlaması, acilen sağduyuya erişilmesi gerekiyor.

Yaşama sevinçlerimiz, yarına dair umutlarımız olmazsa ve bir oyuncak haline dönüşürsek gitgide ve çoğalarak, dünyanın dönüyor olması kar etmez tükenmişliğimize.
Kazanmak için kaybedilenler gölge düşürür zafere.