Savaş ve Barış A.Ş.

   

Öyle bir dünya ki duygusallık (duyarlılık) giderek anlamını yitiriyor. Kapitalizmin her şeyi pazarlama kapasitesi olduğunu öğrenmeyenimiz kaldı mı? Ölümü kolayca paraya çevirdiği malum. Silah tüccarlığıyla, insan hayatını hiçe sayan nükleer uygulamalarla, katillerden daha gaddar olabilen güvenlik yapılanmalarıyla, börtü böceğe kadar satabileceği her şeye el koymasıyla Savaş ve Barış A.Ş.

 

Tolstoy bugün yaşasaydı Napolyon’un türevlerinden ve para para para diye gözü dönen çoğalmış liderlerinden bir 15 ciltlik daha eser çıkarırdı. Bir kere en para getiren iş ve taşeron alanı savaş, buna kuşku yok. Sadece insan hayatının, özellikle de sivillerin bir önemi olmadığını benimsemek gerekiyor. Sonrası silah satıp kazanmak kadar kolay. İnsanlar ne olduğunu anlayana kadar o coğrafyanın bütün değerlerini yerle bir edecek servisler, politikacılar, ajanlar hazır (yan iş kolları) Zaten mesleki bir geleneğe sahipler. Savaş ve Barış A.Ş.

 

Enerji üstünde oturduğunu ve bunu kullanamadığını anladıklarında, topraklarına ve insanlarına barış sunacak kadar yeterli olmadığına karar verdikleri anda işin zor. Günümüzün en büyük şirketi bu yüzden Savaş ve Barış A.Ş.

 

Yurtta barış, cihanda barış, ne kadar güzel bir sözmüş. Bugünün dünyasının güçlü barışçıl liderlere ihtiyacı var. Karanlık kapı arkalarında yöneten savaş zebanilerinin teşhirine ihtiyacı var. İnsanlığın insanlıkta yeniden kucaklaşmaya ihtiyacı var ve ticaretini yapmayacağın Barış ve Barış Kooperatiflerinin inşasına ihtiyacı var. (Fazla mı şairane oldu, çok mu gerçek dışı?) İnsanlar nasıl bir dünya istediklerini bazen araya yeni kuşaklar, yeni teknolojiler, yeni anlayışlar girdikçe unutuyorlar. Baştaki lidere yoğunlaşıp körleşen bizim gibi sistemlerde bu alası ile oluyor. Bu yüzden açık fikirli düşünürlere, hümanist bilim adamlarına, gerçek sanatçı ve korkusuz gazetecilere ihtiyaç var. İyi bir dünyada iyi bir insan olabilmek, iyi bir insan olarak yaşayabilmek için. Yoksa kötü insanların yönettiği bir dünyada en kötücüllerimiz gücü ele geçirmek için o kolay yolları kullanıp önümüze çıkacaklar sürekli. Yalanlarıyla. Ülkeler anonim şirketler haline dönüşmemeli. Yoksa insanların köleleştirilmiş klonlara dönüşmemesi için artık para babalarının önünde engel kalmaz. 

   

Severdim- Sevmezdim

 

İnsan değişir. Değişmenin güzeli olgunlaşmaktır. Fikri sabit olmamak, örneğin eskiden sevmediğinizi düşündüğünüz bir şeyin bugün farklı değerlendirilebileceğini, yararlı olabileceğini, beğeninize hitap edebileceğini anlamanızdır ya da buna benzer başka bir sürü şeyin faktör olduğu haller.

 

Örneğin; eskiden Grup Yorum’un sadece slogan atan bir müzik topluluğu olduğunu düşünürdüm. Bugün on yılları aşan bir mücadeleye baş koyan ve türlü zorlukları yiğitçe göğüsleyen bu grubu beğeniyorum. En çok da cesaretleri yüzünden. Her parçasını sevmek zorunda olmadığım bir müzik grubunun misyonuyla da benimsenebileceğini gösterdi bu grubun hayatımızdaki varlığı. Üzerine çok şey söylenebilir.

 

İhtimaller

 

AKP o kadar şanslı ki seçimler sonrası istediği oyu alamasa da en yüksek milletvekilini çıkardığı için bütün partilerle koalisyon yapma şansı olacak. Olasılıklar açısından bakıldığında MHP ile koalisyona gitme şansı da var, HDP ile de. Şimdi bu partiler topluma karşı AKP ile koalisyon yapıp yapmayacaklarına dair söz verebilirler mi? Herkesin AKP’ye göre muhalefet yaptığı bu ortam güven duygularının sınandığı bir seçim olacağa benziyor. (Kaçıncı kez?)

 

CHP’nin üstündeki baskı, uzun yıllardır aynı statükocu yapıya güvensizlikle alakalı genelde. Nedense seven de sevmeyen de bu statüko üzerinden partisini savunuyor ancak CHP’nin kilo alıp güçlenmemesinin nedeni hakkında en çok bu konuda materyal çıkar. Derin bir bağlılık kadar toplumun içinde derin bir nefretin de partiye yöneldiğini biliyor olmalı kadim partililer. Bunun en belirgin kanıtlarından biri eğer gündem değiştirilecekse AKP’lilerin özellikle İnönü diye başlayıp, CHP zamanında diye sürdürdükleri nutukları. CHP artık özellikle yeni politika üretmede gündemin gerisinde kalmamalı, toplumun yaralarına merhem projeleri konuşturmalı ve Kürt sorununda AKP’ye karşı güçlü manevralar yapabilmeli. Zor bir iş ama eski CHP’nin günahlarını da taşıyarak genişlemek, topluma yayılmak mümkün görünmüyor. Bu baskı konusunda hep dezavantajlı CHP. Kaldı ki Türkiye’nin en eski partisi kendi içinde sürekli birbirine düşüyor. Çok fazla birbirleri ile uğraşıyorlar. Dışarıdan CHP’yi umut görmek isteyen biri Ahmet’in Mehmet’in kapışmasından, gündemi meşgul etmesinde toz ve sis görüyor. Kendini ifade edemeyeceğini bu kişilerin kendini ifade ederken kast kafasıyla davranmalarından anlıyor. Bu da antipati yaratıyor partiye. Isınamıyor, yeni yüzler, özellikle de iş üreten politikacılar görmek özlemi kavuruyor seçmeni.

 

Güzel Bi Şey

 

 

Hayatının baharında genç öğrenci sunucudan, Sazköy’den, Çaydeğirmeni’nden gelen 75’lik muhtarlara, Doğa torunundan aldığı güçle sahneye çıkan madenci bastonlu Tekaüt Haydar’dan (Fahri Bozbaş’ın yeni tiplemesi) Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün’e ve Gezi’nin Üç Beş Ağaç Kervanını oluşturan müzisyen, pantomimci ve tiyatrocularından, Zonguldaklı çevre dostlarına Yaşanabilir Zonguldak için” bilgiler tazelendi, doymak bilmeyen kapitalist üçkağıtçılar için yapılan esprilere gülündü ve keyifli ritimler çalındı, şarkılar söylendi, halaylar kurulup oynandı. (GMİS Şemsi Denizer Konser ve Toplantı Salonu’nda)

 

ZOKEV ve Yaşanabilir Zonguldak Platformu’nun desteklediği etkinlikte kısaca ”HES yapma boşuna yıkacağız başına"* mesajı verildi. (*Praksis’in çocuklarla ürettiği müzik parçası.) Elbette “Zonguldak’ın dağlarına, ağaçlarına, kuşlarına, balıklarına, derelerine, suyuna, havasına birlikte sahip çıkalım demek içindi bu etkinlik. Güzelim doğayı termal cehenneme çevirmek isteyenlere karşı bir kere daha güç birliğiydi. Dağ, taş, kuş, balık, börtü böcek her şeyi A.Ş. olarak görenlere yaşam alanını savunma hakkını konu ediniyordu.