Seks, bazıları bunu inkar etse de aslında aşkın en önemli parçasıdır. Ama aşkın neresindedir diye soracak olursanız; bu kadına ve erkeğe göre değişir. Bazıları diyor ki, erkeğin aşkı yatakta biter; tam aksine kadınınki de yataktan sonra başlar. Ben şahsen buna katılmıyorum.

Pardon! Şaka yaptım! Esas konumuz bu değil; sadece yazının reklamlar kısmı!

Böyle bir şaka yaptığım için duyarlı okuyucularımdan özür diliyorum. Bunu niye yaptığımı anlatmaya çalışacağım. Ama önce yukarıdaki başlığı neden koyduğumu ve birinci paragrafı niye yazdığımı söyleyeyim: Başlığı tabii ki ilgi çekmek için, ama paragrafı özellikle Facebook okuyucularına gösterip yazının tamamını açmalarını sağlamak için!

Değerli okuyucular, aklıma acaba bizim insanlarımız hangi konulara daha çok ilgi gösteriyor diye bir araştırma yapmak geldi. Aslında bir fikrim var ama yine de teyit etmek istedim. Şu ilginç örnek size de bir fikir verebilir: Bundan 30-40 sene önce sinema sahiplerinin müşteri çekmek için yaptıkları bir uygulama vardı. Filmin arasına sadece birkaç dakika süren bir porno filmi parçası koyarlardı. Bunu duyan erkek milleti sinemaya dolardı. Bunu yapmayan sinema sahipleri de sinek avlardı!  Yani; o zaman kültürümüz böyleydi! Şimdi nasıl acaba?

Devamlı okuyucularım bilirler; ben magazin yazıları veya dedikodu yazıları falan yazmıyorum. Özellikle de zaten bol bol yapılan Gazi Paşa Caddesi dedikodularına ve siyasetine girmekten de kaçınıyorum. İnsanlarımızla bazı bilgilerimi ve düşüncelerimi paylaşmak amacıyla bilimsel,  sosyal, politik ve ekonomik konulara ağırlık vermeye çalışıyorum. Bu nedenle de yazılarım genellikle akademik formasyonda oluyor.

Fikir ve görüşlerimi daha fazla insanla paylaşmak için makalelerimi Facebook sayfamda da paylaşıyorum. Gerek gazetedeki köşemde  gerekse Facebook’ta yazılarımın tıklanma sayısına bakıyorum; bazen daha fazla oluyor ama ortalama 300-500 civarında olduğunu görüyorum. Ama, edindiğim tecrübelere göre, eğer yanılmıyorsam, bu yazımın daha fazla tıklanacağını düşünüyorum.

Şimdi; yazılarıma değer verip okuyan ciddi okuyucularımın dışında, bu yazımın başlığını ve ilk paragrafını (yani seks ve aşk kelimelerini)  görüp de merak edip tıklayan diğer okuyucular için yazıya devam etmek istiyorum. Bunun için de öncelikle bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.

Kitap (ve eğitici ve öğretici yazılar) okuma; hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatımızın bir parçası olmadıkça kültürel gelişmemizi tamamlamamız ve bilgi çağını yakalamamız mümkün değildir. Ama Mark Twain'in şu sözünü de unutmamak gerek: ''Niteliksiz bir kitabı (veya yazıyı) okuyanla okumayan arasında bir fark yoktur.'' Neymiş? Nitelikli yazılar okumalıymışız!

Türkiye'de durum nedir; Türk insanı ne kadar okuyor, ona bakalım.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), kitap okuma araştırması utandıran bir gerçeği gözler önüne sermiştir. Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece bir dakika ayırıyor. Raporda, Türkiye'nin kitap okumada dünya ülkeleri arasında 86.sırada olduğu da yer alıyor. Türkiye'de okunan kitapların da genellikle siyaset, aşk ve cinsellik üzerine olduğu kaydediliyor.

Gelelim gazete okunmasına: Bizim insanımızı birkaç ülkenin insanlarıyla karşılaştırırsak sanırım durumu daha net görürüz:Japonya'da nüfusun % 62'si gazete okuyor. Almanya'da bu rakam %48, Türkiye'de ise sadece %5'dir.

Okumaya bir Türk'ün ayırdığı zamanın 300 katını bir Norveçli, 210 katını bir Amerikalı ve 87 katını ise bir İngiliz ayırıyor.

Başka çarpıcı rakamlar daha vereyim: Türkiye'de 95 kişiye bir kahvehane düşerken 65.000 kişiye bir kütüphane düşüyor.

Rakamları görüyorsunuz! Sonra da neden geri kaldığımızı sorguluyorsunuz. Yanıt çok açık değil mi? Okuyan bir millet olmadığımızdan olabilir mi?

Kalite felsefesi kitabında diyor ki; ''Kaliteli işler kaliteli insanlardan beklenir; kalitesiz insanlardan kaliteli işler beklemek aptallıktır!'' Tabii ki kaliteli insan olmanın birinci kriteri de eğitimli olmasıdır. Eğitimsiz bir insan istediği kadar diğer kriterlere sahip olsun kaliteli bir insan sayılamaz. Takdir edersiniz ki eğitimin yolu da kitap okumadan geçer!  Bilmem meramımı anlatabiliyor muyum?

Şimdi bu yazının tıklanma sayısına bakıp yazarlığımı sorgulayacağım. Tıklanma sayısı her zamanki ortalamadan fazla çıkarsa sorun bende değil okuyucu tercihinde demektir. Eğer her zamanki ortalama civarında çıkarsa, ben Türk okuyucu için söylediğim her şeyi geri alıp özür dileyeceğim. O zaman, (zaten amatörce yazıyorum) belki de hatanın bende olduğunu düşünüp yazmaktan da vazgeçeceğim!