SEN AZİZ ŞEHRİM…
Her 2 Aralık günü Devrek Cumhuriyet alanında kederli esintiler kaplar ortalığı. Ağaç dallarında kalan son yapraklar da savrulur yerlere. Alanda kentin sanat-edebiyat alanındaki zenginliğini sergileyen iki anıt vardır. Biri şair Rüştü Onur’un, diğeri şair Müfide Güzin Anadol’undur. 
Devrekli sanatseverler her 2 Aralık günü Rüştü Onur’un büstü önünde toplanır, saygılarını sunar, Rüştü Onur hakkındaki bilgilerini tazelerler. Devrek’te olduğum zamanlarda haxa koşulları ve sağlığım elveriyorsa ben de bu etkinliğe katılır, Rüştü Onur ile selamlaşırım.
*****
Sen aziz şehrim, / Uykusuz yaşadığımı bilmelisin.
Bütün işçilerin / Saçak altında uyuduğu bir saatte,
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan.
Sen aziz şehrim, / Ellerim gözlerim kadar benimsin
Ve aziz şehrim / Şu anda seni terketmem için
Her şey tamam / Gemi hazır yelkenler fora
Fakat neden, / Ölülerim bırakmıyor yakamdan?
Nostalji şiirinde böyle diyor Rüştü Onur. Şiirin bütünü ayrı bir güzellikte, değerde, ama; “Sen aziz şehrim, /Ellerim gözlerim kadar benimsin” dizelerine ilk okuduğum günden bu yana tutkun olduğumu söylemeliyim. Genç şairin yaşadığı, hatıralarının bulunduğu kentle kendini bu derece özleştirebilmesi, bütünleştirebilmesi ve ondan kopamaması ancak böylesine güçlü, etkili anlatılabilir sanırım.
KELEBEĞİN RÜYASI
 “Kelebeğin Rüyası” filmi, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu ve Rüştü’nün sevgilisi Mediha’yı hem bütün ülkemize ve hem de dünyaya tanıtmıştı denilebilir. Yaşadıkları dönemde Rüştü ve Mediha aşkı gerçek, Muzaffer ve Suzan ilişkisi ise kurgudur.
Üzerinde durmak istediğim Rüştü ve Mediha’nın çok genç yaşta yaşadıkları sıcak, içten ama büyük aşklarıdır.
Mediha, Rüştü’nün kendisine yazdığı mektupları saklamış, küçük kızkardeşi Sabahat Sessiz de bu mektupları yıllarca korumuş. Mektuplar, Sabahat Sessiz’in isteği ve  “yayınlanma izni” ile Yılmaz Erdoğan Ekibi ve Kaynak Yayınları  duyarlılığı ve İbrahim Tığ’ın çabaları ile ortaya çıkarılmıştır. (Rüştü Onur, Benim Şeker Yavrum, Haz. İbrahim Tığ, Kaynak Yay. Haziran-2015)
Bu mektupları ve genç şairin şiirlerini okumalısınız. Yalın bir Türkçe ile duygu yüklü mektuplar, 1941-42 yıllarının Zonguldak-Karabük-İstanbul üçgeninde yazılmış. Burada Mediha’nın Rüştü’ye yazdığı mektupları ne oldu acaba sorusu gelebilir aklınıza ama, onların ne olduğu konusunda benim bir bilgim yoktur.  
Mektupları okuduğunuzda, Rüştü’nün kaleminden yansıdığı kadarıyla “Büyük bir aşk yaşanmış” olduğunu görüyorsunuz. İstanbul’dan aynı vapurla döndükten sonra ilk mektup Beycuma-18.3.1942 tarihini taşıyor. İkinci mektubun tarihi yok ama büyük bir itiraf var: “Seni seviyorum Mediha” diyor satır başında.
YILDIRIM AŞKI
Rüştü ile Mediha 1942 yılı Mart ayında tanışırlar. Rüştü, Heybeliada Sanatoryumunda gördüğü tedavi ile iyileşmiş bir halde Anafarta vapuru ile Zonguldak’a dönmektedir. Kandilli Kız Lisesi mezunu Mediha da annesi ve kızkardeşi Sabahat ile sınavını kazandığı Demir Çelik Fabrikasında memuriyete başlamak için Karabük’e gitmektedir. O yıllarda Karabük’e sadece Zonguldak üzerinden gidilebilmektedir. Vapurda karşılaşırlar. Bana göre “yıldırım aşk” böyle başlayacaktır. 7.Ağustos.1942 tarihinde Zonguldak’ta nişanlanırlar, 15 Ekim 1942’de Beşiktaş Evlendirme Dairesinde nikahlanırlar. 12 Kasım 1942’de Mediha ölür, 2 Aralık 1942’de Rüştü sevgili eşinin ardından gider. Evet, mutluluk şarkısı yarım aklır. Gerisini kitabı okuyarak öğrenebilirsiniz.
SAÇLARININ KOKUSU
“Gece!... Saat 10. Beni öpmeni bekliyorum…Ne çare…Nafile…İşte saniyeler bir nehir hızıyla akıp gidiyor. Sen yoksun… Yorganımı kaldırıyorum yok… Yastığıma bakıyorum; Saçlarının kokusu bile yok. Yok! Yok! Yok!
Fakat gözlerim dumanlanıyor. Dalar gibi oluyorum… İşte! İşte! Yanımdasın. Ne kadar sessizsin. Mışıl mışıl uyuyorsun sanki. Seni öpmek için eğiliyorum ve her yanından öpüyorum. Fakat dudaklarımın susuzluğu gitmiyor. Yanıyor gibiyim.
Bu hayali hiç bozmak istemiyorum.” (28.05.1942 tarihli uzun mektuptan)
EVET, SÖZÜ GETİRMEK İSTEDİĞİM YER  
Rüştü ile Mediha’nın gerçekten büyük aşkları yeniden bir film senaryosuna konu olabilir mi?
Aynı şekilde gerçekten yaşanmış bu bence çok değerli aşk bir romana konu olmalı değil midir? Bu konuda tek örnek: İrfan Yalçın-İlkyaz Ölümleri-Cumhuriyet Kitapları-2011- Genç şairlerimiz Muzaffer Tayyip Uslu ile Rüştü Onur’u ve onların yakın arkadaşı Kemal Uluser’in yaşam öyküleri)
Tiyatro olarak ele alınabilir, iki perdelik bir oyun yazılabilir mi? Rüştü için de Muzaffer için de “şiirsel bir oyun” yazılabilr mi?
Devrek Belediyesi, Devrek’teki ROSAK (Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği) ve Devrek Kültür Derneği, Ticaret ve Sanayi Odası ve bu gibi kuruluşlar bu konuyu yeni baştan düşünürler mi?
Ayrıca, her yıl veya iki yılda bir Rüştü Onur anısına Genç şairler şiir Yarışması da düzenlenebilir mi?..
Unutmayalım; Rüştü Onur, Devrek’in, Zonguldak’ın, ülkemizin ortak bir değeridir. Ama, önce Devrek sahip çıkmalıdır…
YANLIŞLARI DÜZELTMEK
Rüştü Onur’la ilgili geçmişten gelen bazı yanlışları bir kez daha düzeltmek gerekiyor.
Rüştü Onur, Kastamonu Lisesi 5. Sınıf öğrencisiyken, aldığı 21.VIII.1939 tarihli tasdikname ile Zonguldak’a gelir ve M.Çelikel Lisesi 5/B sınıfına 25.IX.1939 tarihinde 1588 numara verilerek kaydolur. Bir yıl sonra da 29.Aralık.1940 tarihli tasdikname ile Maliye memurluğu yapabilmek için M. Çelikel Lisesi’nden ayrılır.
Behçet Necati (Necatigil) ise 1941 yılı Ekim ayında (Rüştü’nün okulu bırakmasından bir yıl sonra) Kars Lisesi’nden Zonguldak M.Çelikel Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Zonguldak’ın kömür tozlu rutubetli havası genç öğretmene dokununca İstanbul’a gider. Bir-iki aylık adenit hastalığı tedavisi ve raporundan sonra 1941 Aralık sonunda gelerek görevine başlar.
Bu bilgiler ışığında Rüştü Onur’un, Behçet Necatigil’in öğrencisi olmadığı, Muzaffer Tayyip’in ise 1941-42 öğretim yılı lise 2. sınıftan itibaren öğrencisi olduğu anlaşılır. Ancak, Edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil, Rüştü Onur ve arkadaşı M. Tayyip çok güzel bir edebiyat ve şiir ortamı oluştururlar. Behçet Necatigil, onları anlamaya çalışan, sorunlarını dinleyen, öğretmenliğinin yanında arkadaşlık da yapan yegâne insandır.  
 
 
 
MEDİHA ÇİNGENE KIZI MI?
Rüştü Onur’un çok sevdiği eşi için “esmer bir Çingene kızı” yakıştırması vardır. Bu gerçek dışıdır. Mediha’nın kızkardeşi Sabahat Sessiz’in verdiği bilgilere göre: Anneleri Ünyeli bir aileden, babaları ise Bitlisli Şerefhanzadeler’dendir.
Rüştü Onur ile Mediha Sessiz, hastanede değil, Anafarta vapurunda tanışırlar. . Rüştü Heybeliada Sanatoryumundan çıkmış Zonguldak’a gitmektedir. Mediha Sessiz ise, Karabük Demir Çelik fabrikasında işe başlamak için annesi ve kardeşi ile Zonguldak üzerinden Karabük’e gitmek üzere vapurdadırlar. Tanışmaları bu yolculuk sırasında olur.
Mediha Sessiz’in hastalığının “veremli veya tifo” olduğu yazılmasına karşın, apandisit patlaması ve vücuduna yayılması sonucu yaşamını yitirdiği kızkardeşi Sabahat Sessiz tarafından açıklanır.
Rüştü için, eşinin ölümü nedeniyle kendini içkiye verdiği ve bu yüzden öldüğü ileri sürülmüştü. Oysa Mediha’nın ölümünden kısa bir zaman sonra Rüştü Onur bir gece ciğerlerinden kan boşanması sonucu yaşama veda eder.
**************************
GÖNÜL DOLUSU TEŞEKKÜRLER
Öğretmenler Günü nedeniyle; Arayarak, sorarak, yazarak beni güçlendiren, onurlandıran, yaşamımı anlamlı kılan sevgili ve değerli öğrencilerim ve öğretmen arkadaşlarım, yakınlarım, dostlarım, arkadaşlarım ve özel olarak Zonguldak’tan Ankara’ya çiçek gönderme inceliği gösteren (Sema Sazak Koç, Osman Asan, Bediz Özer Çelik, Feriha Üçyıldız Bora, Belda Uysal, Ali Akça, Rasim Sarıçam, Sami Özkaya) grubuna, -sağlık kontrolleri nedeniyle gecikmeli de olsa- içtenlikli ve gönül dolusu teşekkürlerimi sunarım. Sağolunuz, Varolunuz.