Bıraksanız doğanın karşısında en yaşlı insanın yaşının anlamı kalmıyor.
 
245 (255, Zonguldak’ın en gezgini Engin Zaman’ın yorumuna göre- tabelayı 10 yıldır değiştirmemişler galiba) yaşındaki Fagus Orientalis (Doğu Kayını) Ulutan Barajından sonra Kent Ormanı'nı gezerken karşımıza çıkıyor. Ormanın içinde film mekânı tadındaki güzellikler arasında mest oluyorsunuz. Elvan Pazarcık'a kadar devam ediyor yeşil okyanus.
 
Bayramın ikinci günü böyle değerlendi benim adıma. Aslında Zonguldak Merkez’e ne kadar yakın güzel bir yer, diyorum gerçeği söylemek gerekirse. Bir Zonguldaklı olarak uzun süreli anlamda şehiriçine sıkışmışlığın her türlüsünü yaşadım. ‘Şehiriçi insanı’ diye bir kavram üretebilirsek bana uyacaktır kesinlikle. Çağdaş düşünür Foucault’un ‘kapatılma’ saptamasıyla benzerleştirilse bana yine uyar. Bu yüzden belki de şehrimizin hemen yanı başındaki yeşil coğrafya beni her gördüğümde size abartılı gelebilecek şekilde içimi coşturuyor. ‘Kapatılma’nın kapıları aralanıyor.
 
İnsanın altında bir araba olması bunun için gerekli herhalde. İnsan dört tekerlekli bir ‘homoautomobilecus’a dönüştüğünde bir yerlere kaçıp sıkışmışlık hissinden de kurtuluyor. Zonguldak’ta bu dediğim doğruysa ne çok sıkışmışlık duygusu yaşayan kişiymişiz? İşin mizahı elbette… Araba sahibi olmanın bu en son nedenidir belki de… Parayı biraz bulan sınıf atlamayı öyle zannettiği için arabaya yöneliyor bizim toplumda, durum bu kadar basit. “Sınıf atlamanın Harvard’ı vardı da biz mi gitmedik?” diyen varsa bunu da anlarım doğrusu!
 
Tıpkı “param var, yerim içerim gezerim” demek gibi bir şey söylediğim. Kent Ormanı’na giriyoruz ve kapıda kent adı taşıyan orman işletmecisine kiralandığı için görevliye 10 lira ödüyoruz. Piknikçiler, klasik mangalcılar ve hazır yemek ile geliciler arasından orman yollarında dolanıyoruz. Yine ağaçlara, çalılara saçılmış çöp poşetler, plastik atıklar ile karşılaşıyoruz. Bu alışkanlığı edinemeyeceğiz anlaşılan. Bu alışkanlığı insanlara kazandıracak çağdaş işletmecilik ile tanışmamıza da daha çok zaman var galiba.
 
Hani “bunu demeseydin iyiydi” diye bi laf var ya? Çöp poşeti, atık görmeyeydik iyiydi işte.
 
Bütün bunlara rağmen yaşadığımız yer güzel be kardeşim. Hafta sonları yola çıkılan gezi turlarına katılanlar haklı! Zinde kalmak için gezmek dolaşmak gerek her fırsatta. Necdet Kutoğlu önermişti geçenlerde. Yeri gelmişken yazayım: Her katılımcı tur esnasında beraberinde getirdikleri meyve çekirdeklerini uygun yerlerde gömse, 10 yıla kalmaz meyve ağaçları ile de coşar güzergâhları.
 
Veya ağaç fidanı mesela! Bir köşeye ekin; doğada serpilip büyüyen bir ağacınız olduğu duygusu ile uyuyun geceleri.
 
Bilen bilir rahmetli Ruşen Yaraş Ağabey ile ömrü uzun olsun Temel Amca yıllar önce böyle yaparlardı. Biriktirdikleri meyve çekirdeklerini doğa gezilerinde etrafa gömerlerdi.
 
Çöp poşetini gömsen de ormanda yetişmiyor be kardeşim. Biliyorum poşetin tanesi de 25 kuruş ama… Homoeconomicus gibi düşünmemek gerekli her zaman! Yani çıkarlarını maksimize etmeye çalışan, rasyonel (akılcı) davranan birey gibi; yani kendi çıkarlarını düşünene ne deniyorduysa işte o!