Ülkemde ve yaşadığım coğrafyada son zamanlarda en çok konuşulan konuydu, kadına şiddet. Nedeninin sorgulandığı, güya araştırıldığı ahlarla vahlarla geçiştirildiği aslında.
Kadının kutsiyetinden bî haber olan kişilerden soruna çözümü, sanki kendileri bulacakmışçasına kestiği ahkâmları dinledik günlerce ve üstü asla örtülemeyecek dediğimiz acılarımızı da gömdük hafıza mezarlıklarımıza, çok yakındır silinir tümü.
İnançlarımız gereği Havva anamızla başlanan kadın olma yolculuğunda ilk öğretiydi kadının cezalandırılması. Oysa hep kıyaslama yapmak durumunda kaldığım bir de Meryem ana kutsallığı vardı.
Nedenini anlayamadığım iki kutsal kadın arasındaki öğreti farklılıkları.
Konuya buradan devam etmek haddim değil diye düşünüyorum. İşte o yüzden ben günümüz dünyasında yaşadığım anda, yazılı ve görsel basında kadına şiddetin öğretildiğini düşündüğüm için bu bakış açımı anlatmak ve sebebini sorgulamak istiyorum.
TV programlarından başlayarak görsel basını da ekleyerek kadının nasıl resmedildiği aslında önemli olan ve akıllarda bırakılan yanlış fotoğraflarla gelinen son durum son noktalar aslında konunun özeti.
Anne kutsaldır şöyle der bunu tescilleyen bir söz 'bütün kadınların zayıf tarafları vardır ama anneler hap kutsaldır' ne acı değil mi annelerin kutsal sayılıp da kadınların yok sayılması.
O gözümüzü kırpmadan izlediğimiz tv programları kadını cinsellik objesi olarak teşhir boyutunda yarışmalarla sunan yapımcılar kanal sahipleri. Ve izlerken hoşumuza giderek yerimizden kıpırdayamadığımız yemekleri yakan o ihtişamlı diye düşündükleri hayatlara özenen kadınlarımız kızlarımız.
Ve hep aynı savunma, izlemeyin canım kumanda elinizde değil mi?
Hayır değil eğer kumanda elimizde olsaydı çok daha farklı olurdu yaşam. Annelerin kutsallığına inanan erkek nesli kadına da saygı duymayı bilirdi eğer kadınları sadece cinsel objeden ibaret saymayı öğrenmeselerdi.
 
Kadına şiddetin en ağır olanına tanıklık yapmış bir kadın olarak çok canım yanıyor benim. Oğullarıma anlatmaya çalıştığım her insan olabilme öğretisi toplumun içinde olmak zorunda kaldıklarında düşünce erozyonuyla sarsılıyor. Benim anlatmaya çalıştıklarımla duydukları ve gördükleri ve elbette genetik hisleriyle anIamını yitiriyor.
Saygı duymak için anneye ihtiyaçları varken cinsel ihtiyaçları için bir kadına yol alıyorlar ve iki duygu arasında gel git yaşıyorlar. Namus kavramı sadece kendilerine ait olanlar için geçerli. Başkalarının anneleri ve kadınları; ne yazıkki onlar için hiç bir şey ifade etmiyor.  
Ben inancımı her geçen gün yitiriyorum, kadına şiddet ve kadın cinayetleri; ne yazık ki devam ediyor Ve ne yazık ki unutuluyor, siliyor hafızayı içinde bulunduğumuz dünyanın düzeni yok yok düzensizliği.
Çok paralar kazanmak için kadınlardan faydalanıyor, görsel olarak kullanılıyoruz ve işin en korkutucu kısmı bir işe yaradığımıza inandırılıp bunu gönüllü yapıyor bir çoğumuz .
Ekranlarda tarz yarışmaları, güç yarışmaları, evlilik programları, tartışılamayan tartışma programları ve bütün bunların toplamında oluşan haber programları tüh ve vahlarla susmak zorunda kaldığımız finali işte yaşam savaşının.
Kadına şiddetin bitmesini mi istiyoruz, hayır ben inanmıyorum.