İkinci dünya savaşı sosyalizmi yıkma savaşıydı, yıkamadı. Aksine bu savaşın sonunda kapitalizmden kopan başka ülkelerde oldu. Savaş sonrası kapitalizm, işçi sınıfını düzen içinde tutmak için yeni politikalar yürürlüğe koyma ihtiyacı duydu.

İşçi ve emekçilere refahtan pay verilecekti. Bunun için kar gelirleri vergilendirilecek, bu vergilerin bir bölümü emekçi sınıflara; işsizlik sigortası, ulaşım, konut, beslenme, sağlık, eğitim gibi alanlarda sunulan ücretsiz veya ucuz hizmetlerle döndürülecekti. Kısacası devlet gelirleri yeniden dağıtacaktı. Böylece daha iyi yaşam koşullarına, sosyal güvenceye, iş güvencesine, eğitim ve sağlık hizmetlerine kavuşan işçi sınıfı devrim için değil, refahtan alacağı payı büyütmek için mücadele edecekti. İşçi sınıfının eylemi fabrika içi bir militanlıkla sınırlanacak, fabrikasının dışına, yani iktidarı ele geçirmek için sokaklara çıkmayacaktı. Bunlar Avrupa’da ABD’de uygulamaya konuldu. Az gelişmiş-gelişmekte olan ülke işçileri de devrim yerine, gelişmiş ülkelerdeki hakları alma mücadelesini öne koydu. Sınıf mücadelelerinin yumuşaması için patronlar karlarının önemli bir bölümünden vaz geçtiler. Kar düzenini hepten kaybetmektense, karın bir bölümünden vazgeçmek daha iyiydi. Üstelik gelirleri artan işçi ve emekçiler önemli bir müşteri kitlesi haline geldi. Artık sadece asgari düzeyde beslenme, barınma, giyinme için değil, daha iyi konut, radyo, televizyon, bisiklet, araba, dayanıklı tüketim malları, tatil ve benzerleri işçilerin talepleri arasına girdi.   

Daha önce patronların nefret ettiği, devletlerin yasaklamak veya faaliyetlerini sınırlamak için fırsat kolladığı, fırsat çıkmazsa provokasyon düzenleyerek fırsat yarattığı sendikaların bu role talip olanları artık yeni düzenin temel kurumları oldu. (Zonguldak Maden İşçileri Sendikası- ZMİS bu dönemde kuruldu)Devletin, gelirlerinin yeniden dağıtılması ve toplumsal çelişkilerin yumuşatılması politikası içinde sendikalar kilit rol oynadı. Düzenin saygın kurumları arasında yerlerini aldılar ve sendikacılar yüksek bir itibar görmeye başladılar. Bu itibarın, iktidarlar ve muhalefetlerin kendi çıkarları için gösterildiğinin en somut örneği Zonguldak ta ZMİS’e , DP ve CHP’nin gösterdiği ilgidir.

Sanayinin geliştiği ülkelerdeki İşçiler düzenden memnundu. Devrim için ayaklanmıyorlardı. Patronlar, nispeten uysallaşmış ve iyi müşteriler haline gelmiş işçilerden de sendikalardan da hoşnuttu. Bu düzene sermaye çevreleri ve onların iktidarları “Sosyal devlet-Refah devleti” diyorlardı. Bu saadet zinciri 70 lerin başında zorlanmaya başladı. Kapitalist sistemde yeni bir krizin ilk güçlü işaretleri görüldü. Sosyalist sistemle kapitalist sistem arasında, kapitalist ülkelerin kendi arasında süregelen rekabet giderek daha büyük bir hızla teknolojik yenilikleri üretim alanına soktu. Sermayenin değer yaratan emek gücüne ayrılan payı karşısında, makine ve teçhizata ayrılan payı giderek büyüdü. Bu da kar oranlarının azalma eğilimine girmesi anlamına geliyordu. Küresel sermayenin yaratığı bu kriz başta işçi-emekçi ve yoksul halkı daha da yoksullaştırdı. Dünyanın üçte birini kapitalist sistemden koparan 1917 Bolşevik devriminin acılarını hiç unutmayan ve bundan büyük deneyimler çıkaran Uluslar arası sermaye, bunun acısını tüm dünya işçilerinden ve yoksul halklarından fazlasıyla çıkarıyor. Sosyal devletle; işçi emekçi ve yoksul halkları atmış yıl oyalayan, onlara örgütlenme ihtiyacı-fırsatı tanımayan, tek kutuplu sistemin zorbaları şimdi ömürlerini atmış yıl uzatan sosyal devlet’in de sonunun geldiğini söylüyor. 

İşçiler-emekçiler, yoksul halk bu vaat dolu yalanlara ancak kendi örgütleriyle karşı duracaktır.