Siyaset için söylenecek en kısa söz, ‘insan yönetme sanatıdır’ demek olur. Doğruya, güzele, iyiye  doğru tabi ki… Ancak bizim toplumumuzda bu kavram, ‘insanı yöneltme’ olarak anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Hatta biraz ileri giderek ‘insanı kullanma’ tabirinide bu tarife maalesef ekliyorum. Bu ‘kullanma’ sözcüğünü daha da genişletip müziği, sinemayı, tiyatroyu, bilimi-ilimi, toplumsal ortak değerlerimiz olan bayrağı, dini ve önder kişilikleri de ekleyebiliriz.

Evet, bizde durum böyle. “Yok, hayır, değil, şudur-budur…” deseniz de yazsanız da durum bu. Hoşnut muyuz siyasetin bu çamura batmış halinden? Değiliz tabii. Lakin “yan cebime koy” der gibi bir halimiz de yok değil hani. Sizce, siyaset ülkemizde neden bu şekilde yozlaşıp gerçek şeklinden uzaklaştı? Algıları yaratanlara, sorgulanmayı kabul etmeyenlere, sorunlar karşısında politika üretemeyenlere, birbirleri ile hizmette değil çamur atmada yarışanlara seyirci kalmamızın nedeni ne? Bırakın ırk ayrımcılığını, aynı şehirde yaşayanları, şehir şehir ayırıp ‘bölgecilik’ yapıp, bundan prim yapanlara alkış niye? Doğru yapılana sırf tarafı olmadığı için yanlış demenin gerekçesi ne?  Yalana, yanlışa ve hatta günaha ortak olup verdiğimiz oyla destek çıktığımız, gerçek ortaya çıktığında ise, ”Bilmiyordum, yanılmışım…”gibi sözler söyleyerek pişmanlık göstermenin kime ne faydası var?

Değerli okurlarım, siyasetin bu karanlık yüzündeki tüm bu soruların tek cevabı var. “CEHALET” İki üniversite bitirmiş olsak da, sorgulamayı yapamıyorsak neden, niçin sorularına verilecek cevapları bilmeyip, anlamsızca  kendimize göre yorumluyorsak, yanlış düşüncenin esiri olup gerçekleri saklıyorsak, siyasetin az da olsa doğruları ile hareket etmeyip de tüm olaylara, kişilere dar bir çerçeveden bakıyorsak bu da bizlerin “Cahilliğinden” kaynaklanmıyor mu sizce? Yapılan doğru, iyi, güzel diyebileceğimiz şeyleri görmüyor ve alkışlamıyorsak bunun sebebi; aklımızı, algımızı birilerinin emrine verip onun kullanmasına müsaade ettiğimizden değil midir? Alternatif düşüncelere değer verip onu geliştirmek, bilgi hazinemizi genişletmek, ufkumuzu daha da açmak için, kitap okumak, panellere katılmak yerine, siyasi toplantıları tercih etmemiz, gazetelerin propaganda kokan köşe yazılarını gün atlatmadan takip etmek ne kazandırır; ne kadar doğruya getirir? Cehaletimizi süsler, püsler, renklendirir; o kadar!

Okumuyoruz! Okumuyoruz! Ve dahi o-ku- mu- yo-ruz! Bu gerçeği kabullenip en kısa sürede kişisel eksikliğimizi, gelişimimizi tamamlamamız lazım. Yaşantımızın yüzde yetmişini siyasete ayıran bizlerin bu yanlışı kabullenip derhal düzeltme yoluna gitmesi sanırım tek çaredir. Dedikodu, yalan, iftira bu tip içi boş sohbetlerde, tartışmalarda ortaya çıkar. Farkına varmadan hem kendimizi hem de bize inananları yanlışa getiririz. Siyasete ayırdığımız zamanı azaltmak, okuduğumuz kitap çeşidini, sayısını artırmak, toplumu ve kendimizi geliştirecek konferanslara katılmak, bizleri daha olumlu geliştireceğinden, vereceğimiz kararların daha isabetli olacağından hiç kuşkum yoktur.

Ben bir karar aldım. Siyasetle olan ilgimi en asgari bir seviyeye çektim. Belki zor olacak ama inanıyorum ki, yapılan yanlışları, doğruları daha iyi analiz edip sizlere daha sağlıklı aktaracağım. Şunu unutmayın ki, hayatımızda her şey ‘siyaset’ değil, o yalnızca küçücük bir bölümünü işgal ediyor. Ki, o da gerekli. Ve göreceksiniz ki, arkadaşlarınız, dostlarınız daha çeşitlenecek daha güzelleşecek. Etrafınızda “yüreği güzel insanlar” olacak, çoğalacak! Dedikodu ile nifak unuttuğunuz kelimeler arasına girecek ve daha huzurlu olacaksınız! Siyasetin parlaklığı sizi aldatmasın; fikirlerin, düşüncelerin parlaklığı ile ilgilenin!

Hayırlı olacağına inandığım bu değişimi gerçekleştireceğim. Hizmet bekleyen, sosyal duyarlılığımızı artıracak alanlara yönelip, orada uğraşı vermek galiba en güzeli. Okuyacağım kitapların sayısını artırmak daha da güzeli. Siz de deneyin! Hem kendi, hem de toplumun huzuru için… Tabii ki “doğruya” en sağlıklı ve en kısa sürede ulaşmak amacıyla…