Bir şehri şehir yapan içinde yaşayan insanlarıdır.

Daha açık ifade edecek olursak; afetler, felaketler veya acı olaylardan sonra sergilenen tutuma bakarak o kent sakinlerinin ne kadar insanî, ne kadar dayanışmacı olduğunu ayan beyan görürsünüz.

Bir evin duvarındaki tuğlalarından biri eksilmişse, o evin sağlıklı olduğundan bahsedebilir misiniz? 

Aynen öyle de bir beldede, bir kişinin başına bir felaket gelir de o beldenin sakinleri hemen kenetlenip yarayı sarmazlarsa, birlik ve beraberlikten söz edilemez.
Böylesi bir vilayetin adı, nüfusu ve coğrafi özellikleri ansiklopedik bilgiden öteye gidemez.

Kent olarak büyük olaylarda kenetlenebilirsek, el birliği yapabilirsek; şehir o şehirdir. Diğeri menfaatleri peşinde koşan, zorunluluktan bir araya gelmiş insan sürüsünden ibarettir.

Geçtiğimiz Çarşamba günü Zonguldak tarihinin en büyük yangın afetine maruz kaldık.

Samsun Mobilya isimli bir işletmenin bütün varlığı kül oldu. Allah kimsenin başına vermesin. Elimizde avucumuzda kalan tek teselli kaynağı, bir can kaybının yaşanmamış olmasıdır.

Yanan yandı, giden gitti… Ama asıl bundan sonra ne olacağıdır!

ARTIK KENETLENME ZAMANI...

Sevgili okurlar, ben yangın olayını değil, yangından sonraki durumu merak ediyorum. Yani sebebe değil, sonuca bakıyorum.

Acaba devlet ve esnaf, el birliği yapıp bir yardım seferberliği başlatacak mı?

En çok buna odaklanıyorum.

Fakat şu ana kadar bir ses duymadım.

Herhangi bir çabaya rastlamadım.

Vilayetimizin Valisi Sayın Erdoğan Bektaş veya Şehr-ül Emini Sayın Selim Alan, bütün esnafı çağırsa, dese ki;

“Ey esnaf arkadaşlar! Bugün bana yarın sana… Esnafın başına bir felaket geldi. Şimdi kenetlenme zamanıdır. Açmış olduğumuz hesaba desteklerinizi bekliyoruz!…”

Fena mı olur yani?

                        ***

Anadolu’nun kültür ve sanayi şehirlerine baktığımızda bunu görüyoruz.

Eskişehir, Kayseri ve İnegöl gibi mobilya şehirlerinde bir esnafın başına bir şey gelmiş olsa hemen yardım seferberliği başlatılıyor. Devlet koordinesinde, esnaf gayretinde kurumsallaşmış bir yardım ağı devreye giriyor ve yaralar anında sarılıyor.

Zonguldak’ta niye yapılmasın?

Ne malum, bugün Samsun Mobilya’nın başına gelenler, yarın başka bir esnafın başına gelmeyeceği..?

Garantimiz var mı?

O halde niye duruyoruz?

Hem insanız diyeceğiz, hem de akbabalar gibi bir esnafın batışını mı seyredeceğiz?

ALIN SİZE ÖRNEK...

Japon mimarlarından biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısmında, iki tahta arsında sıkışıp kalmış bir kertenkele buldu. Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti.

Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü.
On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı diye düşündü Japon mimar.

Peki, nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim boyu bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı?

Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu.

Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyordu.

Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu.
 

Kıssadan hisse işte...