Gecenin zifiri karanlığı. Bacanaktan ödünç aldığım otomobilin kısa farları ışığında normal bir hızla, Çaycuma’dan Zonguldak’a dönüyorum. Tiyatrocu-Yazar Yılmaz Onay’ın 1983 yılında kaleme aldığı, 30 yıl sonra güncelleştirerek yeniden yazdığı “Bu Zamlar Bana Karşı” oyununun genel provası saat 24.00’de bitmişti. Özelleştirilen kağit fabrikasında çalışan ÇASAT’ın (Çaycuma Sanat Tiyatrosu) deneyimli işçi-oyuncusu Kenan’ı, İstasyon Mahallesi’ne bırakmış, rastgele açtığım bir radyo istasyonunun cızırtılı müziği eşliğinde Köprübaşı kavşağını geçmiştim. Oyunun üçüncü sahnesindeki repliklerden bazıları, efekt olan cızırtılar arasında dilime dolanmıştı;

“.....

ANNE: Sormak ayıp olmasın ama göçükteki madencilerden kurtulan olmuş mu... acaba... diyecektim?

BABA: Yani Müberra, şu güzelim Pazar keyfinin içine ettin ya, bravo!

..... “

O ne? Tabela direklerinin arkasında bir adam, başını uzatmış yola doğru bakıyor. Kurtulan işçilerden biri olabilir!

Otomobili durdurdum, radyoyu kapattım. Biraz geri geldim ve pencereyi açtım. Uzun boylu, avurtları çökük, orta yaşlı adam;

-          Bakacakkadı’ya kadar gidecektim...

-          Tamam, gel.

-          Abi, tanıdıklar görüp, almadan geçip gidiyor. Sağol.

-          Sen de sağol.

Adı “Osman”mış. Soma’da madende çalışıyormuş. Büyük katliamın olduğu gün yarım saat erken çıkmış ocaktan.

-          Ben metreciyim. İşimi erken bitirip ocaktan çıktım, tam banyoya vardım ki “kaza oldu” dediler. Kapıları kapattılar. Bir kaç saat sonra kapılar tekrar açıldı. Şimdi bile gözümün önünden gitmiyor; 20 metre fesafede 100’den fazla arkadaşımı üst üste ölmüş halde gördüm.

-          Ne kadar zamandır o ocakta çalışıyordun?

-          23 . Yevmiyemdi. Valla sıcaktan yere basamıyorduk. Böyle büyük bir kaza olacağı belliydi. Fakat kimsenin gıkı çıkmıyordu. Ben metreci yani keseneci olduğum için bir an önce işimi bitirip ocaktan çıkardım hep. Azraille yarış yani...

-          Şimdi ne yapıyorsun? Tekrar dönecek misin Soma’ya?

-          Yok abi! İçerdeki alacağım için bile gider miyim, bilmiyorum. Telefon ediyorlar, elli yerden arıyorlar beni. Daha önce çalıştığım Artvin Yusufeli’nden, Kütahya’dan, Trakya’dan... 20 yıllık madenciyim, bu Soma gibi beterini görmedim.

-          Kaç doğumlusun?

-          1978

-          Evli misin?

-          Yok abi, sen de! Biz, maden memleketinden başka yerlere günü birlik çalışmaya giden kelle koltukta madenciyiz. Evcil durumumuz çok zor. Başka bir işim olursa, belki!

Bakacakkadı’dan 4 kilometre içeride Dereköseler Köyü’nde baba evinde kalıyormuş Osman. Geceleri uyuyamıyormuş.

Osman’ı evine bıraktım. Geç saat olduğu için çay davetini kabul edemedim. Ertesi günkü tiyatromuz için dört adet davetiye verdim. Köyünden, emekli maden işçisi arkadaşlarım olduğunu öğrendim.  Onlara da selam ilettim, oyunumuza beklediğimi belirttim. Zifiri karanlıkta Zonguldak yoluna döndüm.

Osman ve diğer arkadaşlar ertesi gün oyunumuzu izlemeye gelemediler. Osman’la daha sonra da görüşemedim. Soma’ya tekrar döndü mü? Bilmiyorum. Fakat, 6 Temmuz Pazar günü yapılacak İşçi Kurultayı için ben Soma’ya gideceğim. Bunca zifiri karanlıkta bir de bakmışız, bir yerde buluşuruz!