Soma, Zonguldak ve kömür!
Ülkemiz piyasacı sermaye iktidarının yağmacı saldırısı altında…
Güçlendirilmiş iktidar müfrezeleriyle dört bir yandan saldırıyorlar!
Ormana…
Ağaçlara, çiçeklere ve börtü böceklere…
Suya…
Irmaklara, derelere ve denizlere…
Havaya…
Soluduğumuz oksijene, esen yele ve atmosfere…
Yaşama…
İnsan dahil önlerine çıkan hangi canlı olursa olsun, saldırıyorlar!
Tüm güçleri eline geçirmiş ilkel Tiranlar gibi saldırıyorlar!
Yakıyor, yıkıyor, baskı altına alıyor…
Gerekirse öldürüp katlediyorlar!
Mesele öyle Ahmet-Mehmet meselesi değildir.
Mesele sermaye sınıfının iktidarı meselesidir.
Kapitalist sömürü gemisi, Emek-Sermaye çelişkisinin yarattığı dalgaların üzerinde yüzüp ilerler. Geminin ilerletici yakıtı ise, her ne olursa olsun elde edilmesi gereken artı değer sömürüsüne dayalı olan “KAR” dır…
Sözün kısası; sermaye sınıfı iktidar gemisini yüzdürebilmek için, sürekli daha fazla “KAR” etmek zorundadır.
İşte bu nedenle kişilerden ve o kişilerin tercihlerinden bağımsız olarak, karşısındaki sınıfa dahil olan her kesime saldırmaktadır, saldıracaktır!
Soma’da yaşanan kaçınılmaz ya da basit bir iş kazası mıdır?
301 maden işçisinin öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı bir olayda suçlular veya katiller yok mudur?
13 Nisan 2015 Pazartesi günü Manisa’nın Akhisar İlçesi’nde bir mahkeme vardı ve “Soma Davası” görüşülüyordu.
Fakat Soma’da gizlenmeye ve çarpıtılmaya çalışılan bazı gerçekleri, Akhisar’da da gizlemeye gayret ediyorlardı…
Dava sanıkları mahkemeye getirilmeden (uzaktan alınan ifade ile) yargılanacaklardı.
Sanıklar bir biçimde korunmaya, olaydaki sorumluluklarının üzeri örtülmeye çalışılıyordu.
İşçiler, işçi yakınları, emekten yana olan kişi ve örgütler bu duruma itiraz ettiler Akhisar’da…
Karşılarında mahkeme duvarı, devlet bürokrasisi, patronları koruyan hükümet yetkilileri, işbirlikçi sarı sendikacılar, jandarma ve polis yani sermaye sınıfının gücü vardı.
Akhisar’da açığa çıkan gerçek; Emek- Sermaye çelişkisinden başka bir şey değildir.
Görev ve sorumluluk işçilerin örgütlü oldukları sendikalara, emekten yana konumlanmış siyasi parti ve örgütlere düşmektedir…
Çünkü mücadelenin sınırları, boyutları ve çerçevesi, kişilerin yaratabileceği direnç ölçülerinin çok ötesine geçmiştir. 
Konuyu Zonguldak’la bağlayacak olursak; AKP Hükümetinin ve Zonguldak vekillerinin dile getirdiği gibi, Türkiye Taşkömürü Kurumu özelleştirilecek veya kapatılacak mı? 
Adeta bir kömür deposu olan bir havza üzerinde bulunan Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesine, “İthal Kömür” ile çalışan termik santrallar kurulacak mı?
Bu kömür havzası bölgesine, ithal kömürle çalışacak termik santralların yapılma planları ne anlama geliyor!
Soma’da, Akhisar’da ve birçok yerde olduğu gibi, bölgemizde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerde sermaye sınıfının saldırılarından bağımsız değildir! 
Şimdi bu konular üzerinde kafa yorup düşünülmeli ve şimdiden olabilecek gelişmelere karşı hazırlıklı olunmalıdır.
Bu konuda Zonguldak ve çevresinde en önemli görev ve sorumluluklar da, bir işçi örgütü olan Genel Maden İşçileri Sendikası’na (GMİS) düşmektedir, düşecektir.
Saldırı varsa, savunma veya karşı saldırı da olmalıdır, olacaktır!
Saldırı sınıfsal bir temele oturuyorsa, savunma da sınıfsal bir temele oturmak zorundadır!
Bu mücadelenin strateji ve taktiğini ise; karşılıklı güç dengeleri, bilgi, birikim ve sınıfsal kararlılık ölçüsü belirler.
Yoksa her şey yolunda da; boş yere vesvese üretip, olayları bizler mi abartıyoruz?
TTK TOPUN AĞZINDA; KAPATMANIN İLK SİNYALLERİ Mİ?
Kısa adı TTK olan Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Amasra ve Armutçuk Müesseselerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gönderilen işçi sağlığı ve iş güvenliğini ilgilendiren konularındaki tebliğlerinin altında, maden ocaklarının kapatılmasına dönük endişelerin yattığı öne sürülüyor.
Konuyla ilgili görüştüğümüz bazı sendika yöneticileri,  endişeleri olduğunu ve müesseselere kaymakamlık aracılığı ile gönderilen yazıların kendilerine gelmediğini, gönderileceğini de bilemediklerini ancak sürecin TTK’nın kapatılmasına doğru gideceği yönünde haberlerin hızla yayıldığına vurgu yaptılar.  Önce Amasra’ya gelen yazıda, kurumda işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınması gereken önlemlerin yerine getirilmesinin mümkün olmayacak talepler olduğu ve bilinçli olarak bu isteklerin tebliğ edildiği, müessese müdürlüğünün de 10. Aya kadar süre aldığı belirtiliyor.
Amasra’dan sonra Armutçuk’a gönderilen bakanlık yazısında, elektrik kesintilerinin madencilerin yaşamını tehdit ettiği ve bu nedenle müessesenin jeneratör sistemi kurması başta olmak üzere birçok önlem alması isteniyor.
Amasra ve Armutçuk’a gönderilen tebliğin, kısa zaman içinde Kozlu, Üzülmez ve Karadon  Müesseselerine de gönderileceği öne sürülen sürecin, Zonguldak’ta yeni bir gergin dönemi başlatacağı iddia ediliyor.
1998’DE DE AMASRA VE ARMUTÇUK KAPATILMAK İSTENMİŞTİ
1998 yılında Hazine Müsteşarlığı tarafından TTK’nın öncelikle küçültülmesi için Amasra ve Armutçuk müesseselerinin kapatılması ve ardından da diğer müesseselerin özelleşmesi veya kapatılması istenmişti. Bu raporun belgesini “İpimizi Çekmişler Bile” başlığıyla Gazeteniz Önder yayımladığında, Şemsi Denizer’in başkanlığındaki GMİS, aynı gün gazetemizi kaynak göstererek “İhanetin Belgesi Ortaya Çıktı” başlığıyla özel bir gazete yayımlamış ve madenciler ayağa kalkmıştı.
Bu haberimiz üzerine Zonguldak ve ilçelerinde büyüyen çığ gibi tepkiler sendikanın düzenlediği kurultaylara kadar uzanmış ve nihayetinde dönemin hükümeti, Hazine Müsteşarlığı’nın hazırladığı raporun askıya alındığını açıklamıştı. 
(Haber: Eyüp Bektaş)