Yok yok, en az sizin kadar ben de sıkıldım bu didişmelerden…

Nereye gitsem aynı soru: “Ne olacak bu kavganın sonu?”

Memlekette bunca sorun varken, pinpon maçı gibi iki tarafı da göz hapsine alan okuyucuya söylemem gereken bir şeyler olduğunu düşünerek bu konuda son kez yazıyorum… Birincisi benim kimseyle kavga etmek gibi bir derdim olmadı hiç… İkincisi ve daha önemlisi biz kavgayı, kavga etmeye değer ise ederiz…

Birkaç gündür Yeni Adım’da aslında Aslankılıç ailesini hedef alan ama beni de güreşe çekmeye çalıştıkları haberler okuyorsunuz… “Kuru bok duvara yapışmaz” derler ama bazen ufak sinek mide bulandırıyor!

İçi boş “Arkası yarın” tefrikalarını aratmayan haberlerle içlerinde bulunduğu ekonomik krizin psikolojisini yansıtan Demir Medya Grubu, Halkın Sesi’nde çıkan haberleri “suç duyurusu” kabul eden Cumhuriyet Savcıları’na verdiğimiz ifadeleri yasal olmadığı halde çarşaf çarşaf yayınlayarak benimle ilgili kamuoyunda “muhbir” algısı yaratmaya çalışıyor. Esasen Demirlere bu panik ve telaş halini çok görmüyorum…  Bana olan kızgınlıklarını da asgari ölçülerde anlayabilirim… Ama aileme yönelik yaptıkları o iğrenç yayınların hesabını yasalar önünde sonuna kadar soracağım…

Demir Medya’ya bağlı yayın organlarında beni ve ailemi ahlaksızca hedef tahtasına koyarak yaptıkları yayınlarla “intikam” alma derdine düşen Demir Ailesi yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle bizi “günah keçisi” ilan etmek yerine hatayı kendi içinde aramış olsaydı çok daha çabuk toparlanıp bu süreci atlatabilirdi… Ama onlar bunca sıkıntının içerisinde yine saldırıyı seçti…

Hani diyorlar ya onca haber “fos” çıktı…

Biz en başından beri hiçbir zümre ya da sınıfın kentin sahibi olamayacağını, kimsenin yasaların üstünde olmadığını savunduk… Hani birkaç gün önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan(HSYK) gelen müfettişlerin Zonguldak’ta görev yapan bir hakimle ilgili açılan soruşturma kapsamında ifademe başvurduğunu söylemiştim ya… Aslında o soruşturma Demirlerin Adliye ile olan ilişkilerinin en güzel fotoğrafı… Soruşturmanın gizliliği açısından içeriğine “şimdilik” girmiyorum…

Ama o hakim kim biliyor musunuz?

Hani yine bu köşeden size bahsettiğim bir savcı vardı ya… Erdoğan Demir, Salih Demir ve korumalarının ölümle tehdit ve darp suçuyla yargılandığı, ancak Demir kardeşlerin beraat edip korumaların suçlu bulunduğu davaya bakan hakimden bahsediyorum… Hani şu ilk duruşmada Erdoğan Demir’e sık sık çıkışıp son duruşmada beraat veren o savcı şimdi nerde biliyor musunuz?

Ben de bilmiyorum:))

Ama şu kadarını söyleyeyim… Demirlerle o dava sürecinde sık sık görüşüp sonrasında defalarca onlara ait restoran ve otelde buluştuklarını, telefon konuşmalarının teknik takibe yansıdığını ve buradan yazamayacağım birçok akçeli iddialar nedeniyle soruşturma kapsamında görevden alınarak başka bir ile gönderildiğini bilin yeter… Eee etme bulma dünyası… Hiçbir şey gizli kalmıyor!

Ben yazdığım her satırın sonuçlarına katlanmaya hazırım… Ve sizlerden gelen eleştirileri de dikkate alarak bu konuda son kez yazıyorum… Ama bu, operasyon süreciye ilgili bir gelişme olduğunda haber yapmayacağımız anlamına gelmez elbette… Tabi mesnetsiz iddialara izahat yapmamız gerekmedikçe!

                                 ***

Zorunlu açıklama: Hafta içinde bu köşeden Demir Ailesi’nin her fırsatta “önce borcunu öde” diyerek beni kamuoyunda küçük düşürme çabasına dikkat çekerken Metin Koçaklı’ya güvenerek açılması düşünülen ama açılmayan TSO Müzesi için verdiğim antika değeri olan 7 parça için “Tarihi eser” ifadesi kullanmıştım. Yanlışı fark eden Cevdet Akgün telefonla uyardığında gazete baskıya girdiği için düzeltemedik. Yorumlarında bize tarihi eser kaçakçısı muamelesi yapan okurlarımız için hemen söyleyeyim. O parçalardan biri kılıç, diğeri son derece değerli Fransızların Zonguldak’a getirdiği bir Alman piyanosu, İsmet İnönü’nün Zonguldak’a geldiğinde seçim bildirgesini yazdığı benim için manevi değeri büyük bir daktilo, bir fotoğraf makinesi, yine son derece kıymetli Roman sepetçilerden aldığım Osmanlı döneminde saray mutfağından çıkma 100 yıllık bir bronz tabak, bir telefon ve bir tüfekti…

Yıllar önce Yeni Adım Gazetesi’nde çalışmam dolayısıyla ilişkilerimin iyi olduğu Salih Demir’den yaşadığım ticari iflas nedeniyle aldığım teminat mektubundan doğan sorumluluğumu bir kez olsun inkar etmedim. Hatta bir kısmı icra yoluyla tahsil edildi… Ama onlar defalarca istememe rağmen açılmayan müzeye verdiğim emanetlerimi hala geri vermedi…

Sizce kim kime borçlu?