Binbir çeşitlilik içinde, birbirimize tahammül etmeye çalışarak geçirmekte  olduğumuz zorunlu yolculuğumuzda,
canımızı okuyor hayatın sayfalarına yazılan gerçekler.
 
Hadi sıkıysa payına düşene itiraz et bakalım ya da başka bir versiyonunu iste yaşamın sana sunulanın aksine.
Bunun mümkün olmadığını kabul etmek yoruyor belki insanı, bir o kadarda üzüyor elbette ama ne olursa olsun kaderin sicilimize yazdığına kabul göstermekten başka çaremiz yok gibi görünüyor.
 
Belki karamsarlık olarak gelebilir ilk bakışta ancak bütün insanlığın geçtiği varolduğu degişmez güzergah yolcularına işine geldiği gibi davranmıyor mu sizcede.
Zaman zaman kantarın topuzunu kaçırmıyor mu adaletini dağıtırken içinde yaşadığımız dünyanın liderliğiyle övünen yol birincileri.
 
Bunun ışığında  özenmiyor muyuz yaşadığımız koşulların çok çok üstünde hayatın kaymağını yiyenlere ve yine öfkelenmiyor muyuz bir bakşasının üzerinden kendine saltanat edinenlere.
Kızıyoruz elbette, kırılıyoruz, şaşırıyoruz, öyle ki lanet okuyor isyan ediyoruz ama bütün bunlara rağmen çaresizce siniyor ve kabule geçiyoruz.
Çünkü aklın ötesinde çarkını döndürüyor çoğu zaman bu kendini çalkalayan dünya.
 
Doğru bildiğimiz, var gücümüzle savunduğumuz, arkasında durduğumuz doğruların şifrelerini sürekli değiştiriyor menfaatlerine tapanlar.Sonunda da kendi aklından şüpheye düşüyor aslında ta başından beri doğrusunun dosdoğru olduğuna emin olanlar.
 
Keybetmeye mahkum edilen algıların ne acı ki katilleriyle sarmaş dolaş olmak zorunda kalıyoruz günümüz şartlarında.
 
Peki herşeye rağmen direnen ve insanlığın adaleti için var gücüyle mücadele edenler, onlar yola çıktıkları gibi aynı istikrarla ilerleyenbiliyorlar mı hedeflerine onlar halen inanıyorlar mı insanlığın eşit şarlarda günün birinde bir arada yaşayabileceğine.Bu o kadar imkansız ki sanmıyorum kendi adıma ve sadece kendilerini kandırdıklarını düşünüyorum.
Akıl, çıkarlara menfaatlere hizmet etmeye başladığından bu yana, ilk önce kendini, sonrada kendine yakın olanları kayırdı.Ve çok akıllı çok çalışıyor olmak farklı bir üstünlük sağlamadı insanoğluna,çok güçlü olanın borusu öttü her daim acımasız olanın birde.
 
Kendi kimyasıyla çelişkiye düşmekten şuurunu kaybeden insanlık evrim değiştirdi sürekli.Kendinden yarattı canileri sonrada kurban etti masumuyetini korumaya çalışanı,gücü kime yettiyse onda tatmin etti kendini.
 
Birlik beraberlik, başımız sıkıştığında gösteriyor kendini hakkını yememek lazım amma velakin  arkanı dönmeye gör ilk önce en güvendiğinden başlıyor hançerini saplamaya. İşte günümüz dünyasında baş gösteren en büyük hastalık güven duyamama hastalığıdır.
 
Kişi için en yakınında olan onun hakkında  en çok bilgi sahibi olandır ve  bunu gayrı ihtıyari yapar insanoğlu.Bir düşünün birçoğumuz olduğumuz gibi davranmazmıyız en yakınımıza aldığımıza, keşke yapmasak zira sonrasında menfaatler çatıştığında onları bir güzel elinde koz olarak kullanmaya meğilli, kötü bir zihniyetimiz var ne yazık ki.
 
Bunu daha geniş bir perspektiften ele aldığımızda yakından uzağa kadar sirayet eden amansız bir güven süistimalinde yaşayarak öğreniriz ve ağır kayıplar vererek elbette.Sonuç ise asla telafisi olmayacak olan kaybedişler olarak arşivlenir üzüntüyle.
 
Zor zamanlardan zor sınavlardan geçeriz her daim, kendimize yaşam alanları yaratmak için oyun oynarız hayatla bu varolduğumuzdan bu yana böyledir, tarihsel dokümanlarda bunun birçok örneği vardır fakat bu oyunların çok kötü olanını hayat denilen yaşam misafirhanemiz oynar bize, işte paşa paşa teslim oluyor olmamızda hep bu yüzdendir son sözü hayat söyler.
 
 
Şimdilerde daha da çok sorguladığımız insanlık başı boş dolanıyor, hangi kimlikte kendine yaşanacak bir durak bulacak bilinmez ama bu gidişle ihanetin en büyüğünü kendi kimliğine yapmış olarak yok olup gidecek ve belkide yeni bir yaradılışa ihtiyaç duyacak.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
.