Hiç tuhafına gitmesin Ali Rıza…

Burası muz cumhuriyeti…

Tefecilerin, kadın satıcılarının, devleti soyan siyasetçilerin, mafya-mufya ayaklarının “beyefendi” olarak anılıp VİP’te oturduğu bir kentte Halkın Sesi’nin yaptığı haberlerin itibar görmediğini söylemen kadar tuhaf bir şey olamaz…

Adı çete davaları ve avanta karşılığı haber yapmakla anılan bir gazeteci bu kentte itibar görüyor, zengin maslarına meze oluyor, tüm bu yüz kızartıcı durumlara rağmen utanmadan sıkılmadan çıkıp bir de kent gazeteciliği yaptığını söylüyor ve itibar görüyorsa söyleyecek söz bitmiştir Ali Rıza… 

Evet Halkın Sesi, çıkan haberlerle ilgili mahkemeden gelen cevap hakkına duyduğu saygı gereği benzer açıklamaları yayınlıyor. Ama ne gariptir ki, siz yayınlayınca “cevap hakkı” ya da “açıklama” biz yayınlayınca “yalanlama” ya da “tekzip” oluyor adı…

Bizim hiç kimseye yaranmak, alkışlanmak ya da sizin yaptığınız gibi “beğenmiyorsanız okumayın” küstahlığı yapmak gibi bir derdimiz olmadı.

Ama şunu kafana sok… Cevap veremediğin sorulara adres şaşırtmak, kafa karıştırmak, gündeme değiştirmek için yazdıklarına kimse inanmıyor artık.

Gerçi sende utanma duygusu olsaydı, adam öldürmek, tefecilik, silahla adam yaralama, adam kaçırma ve daha birçok suçtan açılan çete davasında, çete lideri Ahmet Likoğlu’ndan aldığın talimatlarla sistematik haberler yaptığın için ceza aldığın gün kalemini bırakma erdemi gösterirdin.
Sonra çıkıp “Deliller yasal yollardan toplanmadığı için Yargıtay dosyayı yeniden yargılanmak üzere Zonguldak Adliyesi’ne gönderdi” deme pişkinliği de ne oluyor?

 

Soru çok net:

Çete lideri Ahmet Likoğlu ile yaptığın telefon görüşmelerinde  aldığın talimatlarla dönemin Emniyet Müdürü Atilla Çınar hakkında onu zora sokarak çeteyi kollayan haberler yaptın mı yapmadın mı?

Bunun karşılığında Liloğlu’ndan para aldın mı almadın mı?

Böyle bir telefon konuşması var mı yok mu?

Dinlemenin yasal ya da yasal olmayan şekilde yapılması senin ayıbının üzerini örter mi?

Likoğlu ile yaptığın telefon konuşmalarının tapeleri bende var.

O tapeleri okuyan herkes senin nasıl zamanında maaş ödediğini, nasıl gazetecilik yaptığını, bir gazetecinin meslek onurunu nasıl ayaklar altına aldığını gördü.
Ya Sami Aydın olayına ne demeli?

Memurlar Lokali’nde yaptığın ısrarlı yayınların arkasında yatan gerçeği herkes bilirken bu ne garabettir ki, yüzünün kızaracağı yerde memleketin en namuslu gazetecisi edalarıyla yavuz hırsız misali ev sahibini bastırdın…

 

Soru net:

Sami Aydın’la ilgili onu milyonlarca zarara uğratacak haberler yaparken, “abone parası” adı altında bile olsa o süreçte para almam doğru muydu?

İstediğin 3 bin lira ya da onun iddia ettiği 10 bin lira eğer abone parasıysa, Basın İlan Kurumu’na gösterdiğin Memurlar Lokali için kestiğin 20 liralık abone faturası neyin nesi?

Sami Aydın’ın güvenlik kamerası görüntüleriyle belgelediği para alma anı ve senin para istediğin telefon görüşmeleri var mı yok mu?

Bak Ali Rıza efendi…

Senin “itibar” dediğin ne bilmiyorum ama…

İtibar ne yenir, ne içilir… İtibarlı olman için ilk önce insanların sana güvenmesi gerekir… Sen zengin masalarında oturmayı “itibar” kabul ediyorsan…

Batsın o itibar!