Birileri “yurtta bu kadar karışık bir gündem varken bu da nereden çıktı?” diye sorabilir. Doğrudur, ülke gündemi toplumsal yaşamın gerçekçiliğinden kopuk olan siyasetçiler için çok karışık olabilir ama bizler için yani yaşama; emek ve toplumsal gerçeklik açısından bakanlar için Türkiye gündemi hiçte karışık değil. Tabii birilerinin oluşturduğu gündem dışında bizler kendimiz gündem oluşturduğumuz sürece her şey çok anlamsızlıktan anlaşırlılığa dönüşür

Kendi gündemimizin oluşumuna çok basit bir örnekle;”Sosyalist Sol kendini tasfiye (mi) ediyor” la başlayabiliriz.

Sosyalist Sol emektir. Asli görevi; çevrenin, doğal kaynakların ve emeğin sömürüsüne karşı emeğin bağımsızlığını, dünyada barışı savunmaktır. İnsan hakları, Çocuk hakları, Hayvan hakları, Tüketici Hakları, Kadın hakları, vb. vb. toplumsal yaşam içinde sömürülen, değersizleştirilen ne kadar değer varsa Sosyalist Sol yeri geldiğinde canı pahasına bunları korur ve korumak için her türlü mücadeleyi verir. Peki, bunu nasıl ve neyle yapar? Tabii ki partiyle.

Dikkat edin “Sendika veya konusuyla ilgili kurulan derneklerle” demiyorum, partiyle diyorum. Neden? Çünkü sayısal olarak ne kadar fazla olurlarsa olsunlar hiçbir sendika ve dernek partinin üzerinde yani partiler üstü olamaz.

Küresel sermayenin akıl hocaları, sendikaları ve meslek örgütlerini bile kanarya sevenler derneği ile aynı tutup adına “Sivil Toplum Kuruluşu-örgütü (STK) “deyip hepsini eşit gösterip insanların beynini dumura uğrattı.

Uluslar arası sermaye bunda epeyi de başarılı oldu, hemde bu başarısını Sosyalist Solun büyük çoğunluğu sayesinde elde etti.

Bu kadarla da kalmadı. Asli görevi, üzerinde yaşadığımız dünyanın savaşız –sömürüsüz, insanın insana kulluk etmediği bir yaşam alanına dönüşmesi için mücadele etmek ve bu mücadelesini siyasal örgütü partisiyle vermek zorunda olan Sosyalist Sol, özellikle 12 Eylül sonrası küresel sermayenin isteği doğrultusunda Çevre, Emekliler Derneği, Tüketici Hakları, İnsan Hakları, Kadın hakları, Hayvan hakları vb. birçok derneğin kuruculuğunu-yöneticiliğini yaptılar ve halen yapmaya devam ediyorlar.

Peki, tüm bu işleri dernekler yapacaksa partiler ne iş yapacak? Genel olarak baktığımızda geriye partilerin yapacağı pek bir şey kalmadı.

Sosyalist sol, parti dışı işlerde yoğunlaşırken daha düne kadar sendikalaşmayı –dernekleşmeyi vatan hainliği sayan milliyetçi ve dinci kesim, sendika ve dernekleşme alanında kendini “demokrasi havarisi” göstermeye devam ediyor.

Demokrasi havarisi kesilen bu yoz güçler bir zamanlar karşı çıktıkları örgütleri şimdi kendileri kurup asıl içeriğini boşaltıyorlar.

Örneğin; Kadın örgütlenmesi: asıl adı “ 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olan anma günü, günümüzde: “Kadınlar günü”,”Bayanlar günü”,”Hanımlar günü”,”Feminist Kadınlar”,”Atatürkçü Kadınlar”,”Cumhuriyet Kadınları”, “Laik Kadınlar” ,”Kapitalizm Karşıtı Müslüman Kadınlar”,vb, vb kuruluşlar olarak faaliyet gösteriyorlar. Dedik ya, bunların hiç birinin kadının çifte sömürüsünü ortadan kaldırmak diye bir dertleri yok. Asıl amaç 8 Mart’ın içini boşaltmak. 

Aynı “1 Mayıs” gibi. Sizler kaç yıldır 1 Mayıs’ta alanlarda “ Yaşasın Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik Mücadele Dayanışma Günü 1 Mayıs” yazılı pankart görmüyorsunuz?    

Çünkü uzun yıllardır yok. Hepsi de sade suya ekmek doğranmış tirit gibi üzerinde sadece “ Yaşasın 1 Mayıs” yazılı pankart taşıyor.

( En son 1999’da TTK Maden Makineleri servisinde İşyeri Temsilciliği yapan işçi sınıfımız önderlerinden Ali Hikmet Güzel yoldaşımız bu pankartı kendi hazırlamış ve GMİS üyesi atölye işçileri ile birlikte taşımıştı.  Ve GMİS yönetimi bu pankart nedeniyle Ali Hikmet Yoldaşı temsilcilik görevinden azletti.)

Aynı şey “Nevroz” için de geçerli. Hâlbuki ki hepsi de işçi emekçi sınıfın- Sosyalist Solun değerleri olan bu anma günleri hem küçük burjuvalar hemde devlet eliyle resmileşince 

içleri boşaltılıp alanlara taşınıyorlar.

“Sosyalist Sol” karşıtı olan siyasetlerin tümü için geçerli olan öncelik; üyesi oldukları partileridir. Bunlar kurdukları sendikaları veya dernekleri partiler üstü görmezler, hepsi de partilerinin militan üyeleridirler, asıl enerjilerini ideolojilerine-partilerine harcarlar.

Ama Sosyalist Solumuz öyle değil. Partili çalışmayı bir kenara bırakıp tüm zamanını sendika veya derneğe bağlıyor. Bu defa da parti çalışamıyor, halbuki parti dünyayı değiştirir.

Burada bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için konuya bir açıklama getireyim, malum halk dilinde “öküzün altında buzağı aramak “diye bir söz vardır. Bu buzağıyı aramak isteyenler;“ ne yani sosyalist sol karşıtları partilerine-cemaatlerine biat ederler, bizde mi partinin emir kulu olalım” diyebilirler. Bunu söyleyenler yazdıklarımdan böyle bir sonuç çıkartıyorlarsa hemen bulundukları yeri yeniden gözden geçirsinler veya yazdıklarımı birkaç kez okusunlar.

Sosyalist Sol mensupları; Çevre, Emekliler Derneği, Tüketici Hakları, Hayvan Hakları, vb. kurumlarla ancak günü değiştirmeye çalışıyor onu da ne kadar becerdikleri-becerdiğimiz tartışılır.   

Örneğin; Zonguldak Tüketici Hakları Derneği Başkanlığını on yıldan fazla zamandır yapan çok sevgili dostumuz Ali Topaloğlu’ nun “Özgürlük Dayanışma Partili (ÖDP)“li olduğunu herkes bilir. Dernek Başkanlığı ve yöneticiliği yaptığı zaman içinde binlerce mağdur kişinin hakkını aramış ve mağduriyetlerini yasal yollardan gidermiştir. Buraya kadar çok iyi. Peki, dostumuz bu süre içinde partiye kaç kişiyi üye yapabilmiştir? Burada Ali dostumuzu eleştirmek gibi bir art niyetim kesinlikle yok ve olamaz. Eğer daha güzel bir dünyayı hep birlikte kuracaksak bazı şeyleri eleştirme hakkımızın da var olduğunu sanıyorum. Dedik ya mesele sadece “Tüketici Haklarını Koruma Derneği” değil, çeşitli derneklerde yöneticilik yapan Sosyalist Sol kimlikli her dostumuz için bu geçerli.

Sosyalist Sol Mensupları, öncelik olarak bu derneklerden veya parti dışı kurumlardan daha çok partileri içinde bu çalışmalarına ağırlık verdiklerinde Sosyalist Sol partiler ancak ayağa kalkar ve sınıfla-kitleye buluşur, yoksa devlet eliyle değil; zaman içinde kendi kendilerine tasfiye olurlar. Veya devamlı olarak kendi içlerinde Hizipleşme ve ayrışmalar yaşarlar, yani kendi içlerinde veya aralarında didişip dururlar.

Peki, kendi kendilerine tasfiye olurlarda her şey biter mi? Kesinlikle, asli çelişki olan dünyadaki emek sermaye çelişkisi-sömürü devam ettiği sürece, mücadele bir atom molekülü kadar küçük bir parça bile kalsa zamanla dünyayı yine sarar.