Bir arpa boyu yol alamasan da kulağını çeken gözünü oyanlardan yakanı paçanı kurtaramasan da…
Ne memleketmişsin sen yahu; kendinden öyle ya da böyle söz ettirmeyi beceriyorsun.
İçinde kaynayan kazanların buharlarından süzülenler üzerimize yağan lanetin nedeni…
Kimin eli kimin neresinde belli değil, eskilerin sıkça dillendirdiği gibi cenabet kaynıyor memleket san ki.
Bedi bereketi o yüzden yok, o yüzden hangi işin ucu tutulsa sonunu getiremiyoruz.
Arsızlaştı yaşlısı genci, hadi gençlerin başında kavak yelleri esiyor da, şu yaşı kemale ermişlerin salyaları hala daha niye akar ki?
Sırtını makama, poposunu koltuğa dayayanların uçkuru niye gevşer ki…
Niye el atıyla düğüne gitme hevesi, niye el akçesiyle gerdeğe girme hevesi?
Arsızlık kabına sığmayınca, ayıp, yasak, günah gibi içi boşalmış ahlak keseside kar etmiyor arlanmaya paklanmaya.
Kirlendikçe kirletiyorlar, yüzsüzce pişkin pişkin saltanat sürmeye de devam ediyorlar.  
Herkes kendi çöplüğünde horoz olsun kime ne mademki yüzsüzlük astarını yırtmış, mademki al gülüm ver gülüm düzeni kurulmuş, kime ne…
Amma velakin mesele, bu öksüz kimsesiz memlekete verilen zararın ziyanın,  masumlarca ağır ödenmesi meselesi.
Beyler bayanlar, ahlak çok kapsamlı bir edeptir, özel hayat özeldir fakat başka bir özel hayatı köreltiyorsa bu ciddi meseledir.
İşi gücü unutup günü kurtarmakla, işin gücün hakkını verip, hak yememek çok daha ciddi meseledir.
Bayram arifesindeyiz malum, temizlik imandan gelirmiş, önce bir yıkanıp paklanmak lazım ki memleket şu üzerinde ki lanetten kurtulsun.
Yerimizde saydığımız yeter artık, düşün yakasından bu öksüz kentin düşün.
 Boş ol , boş ol, boş ol, dediğinizde nikahtan düşülmüyor, diyetini ağır ödemek de var bu işlerin neme lazım…
 
İDEOLOJİK KİSVELERİN ALTINDA ÇUKUR KAZANLAR
Dünya insanıysanız ve bir parçada olsa duyarlıysanız yaşadığınız gezegene, sorumluluk sahibiyseniz bir de, sizden, ideolojik bir görüşünüz, bir duruşunuz, bir saf tutmanız bekleniyor, aksi halde çemberin dışına itiliyorsunuz…
Kuralları başkaları koyuyorsa ve siz onlara boyun eğmek zorunda bırakılıyorsanız, toplum yararına hizmet etmiş olmuyorsunuz, tam tersi kendinizi, sorumluluklarınızı hiç ediyorsunuz...
Kendinize yakın bulduğunuz, kendinizden bir şeyler katabileceğiniz oluşumlarda mücadele edebilecek enerjiyi, hevesi bulduğunuz anlarda da, kendini ilahlaştıranlar yüzünden içinize kaçıyorsunuz.
Siyaset, politika, çok çabuk kabuk değiştiren ve saflar arasında zaman zaman sınırları ortadan kaldıran bencillik sahnesidir.
Bir duruş ister evet, olması gerekendir zaten,  kararlılık ister ve ciddiyet ister, fakat bunları çıkarları içinde yerle bir edebilecek kadar da şuursuzlaştırır insanı.
Toplum yararına olan, olması gereken önceliğini, kendine döndürür, kendine ve ona alkış tutanlara.
Bu dünyanın birçok yerinde olduğu gibi bizde de böyledir. İnsanoğlunun ne kadar aciz olduğu yaşadığı süre zarfında ortaya koyduğu davranışlarla kanıtlanmıştır ki, insanoğlu içindeki hırsın, içindeki canavarın tutsağı olmaktan, kendini alıkoyamamıştır.
İdeolojik olarak inandığınız güvendiğiniz saflarda, zamanla hangi çıkmaza vardığınızı sorgulamaktan bile acizken, fayda sağlamak üzerine boy verdiğiniz platformlarda görünmez olduğunuza inanmamakta olağandır şu durumda.
Sizden istediğini alanlar, sizi çukura gömmek konusunda hiç de insaflı değillerdir, olmayacaklardır da.
Siyaset ve politika sahneleri, anlı şanlı yıldız yaratmak içindir.
Ne kadar çok itaat edilirse, birilerinin yıldızı o kadar çok parlar ve gün ışıyınca da enkaz ortaya çıkar.
 Gün ışıyınca pişman olmak hiçbir işe yaramıyor, ışık meselesi ciddi bir mesele ziyan etmemek lazım.
Karanlık zihinlerle aydınlık yarınlarımız olma ihtimali yok. Kimi aydınlattığımız işte bu yüzden çok önemli.