Eski cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel'in ölümünün ardından herkes bir şeyler yazıyor ve söylüyor. Kimisi ölünün ardından kötü konuşulmaz terbiyesiyle iyiliklerinden bahsediyor; kimisi  geçmişte yapmış olduğu hataları da anımsatarak laf sokuşturuyor. Kimisi de, şimdi benim yapacağım gibi, onunla ilgili anekdotlar anlatıyor. 

   Ben burada size Süleyman Demirel'i anlatacak değilim. Bildiğiniz gibi, Süleyman Demirel defalarca başbakanlık ve son olarak da cumhurbaşkanlığı yaparak  Türk siyasi hayatında bir simge isim oldu. Hatta cumhurbaşkanlığı döneminde, benim de genel müdürlük yaptığım sırada, elinden şirketimle ilgili ''kalite güvence belgesi'' almışlığım da vardır. Bana göre bu başarılarının sırrı; çocukluğunda çobanlık yapması ve bu sayede sürü psikolojisini öğrenmesidir! 

   Öyle veya böyle çok hizmetler de yaptı.  Allah rahmet eylesin; mekanı cennet olsun.

   Eski okuyucularım artık biliyor; anlatmak istediğim konu ile ilgili yaşanmış anekdotlar veya fıkralar anlatmayı pek severim. Böylece anlatmak istediğimi daha iyi ifade edebileceğimi düşünürüm. Bu sefer de size Süleyman Demirel ile ilgili, olayları bizzat yaşamış kişilerden dinlediğim iki canlı anekdotu aktaracağım. Böylece, Süleyman Demirel'in ne kadar zeki, ne kadar hoşgörülü, ne kadar esprili ve ne kadar hazır cevap bir insan olduğunu görmüş olacaksınız.

   Birinci anekdot rahmetli Mustafa Diken'den. Mustafa Diken'i Zonguldak'ın yaşlıları iyi tanır. Kendisi özellikle 1960'lı yıllarda Zonguldak'ın en önemli politikacısıydı. O zamanlar başbakan olan Süleyman Demirel ile doğrudan ve samimi konuşabilen nadir insanlardan biriydi. Zonguldak Şehir Kulübünde bana anlattığını aynen aktarıyorum.

   Abdülkadir Ünek'i EKİ müessese müdürü yaptırmak için,yanımda bir heyetle Süleyman Bey'in Ankara Güniz Sokak'daki evine gittik. Kendisi bizi çok iyi karşıladı. İsteğimizi ilettik ve kendisinden olur cevabını da aldık. Sonra vedalaşıp çıkmak üzere kapıya yöneldik. Ayağım sakat olduğu için iki arkadaşım da koluma girmişti. Fakat olur cevabı almamıza rağmen ben hala kuşkulu idim ve kolumdaki arkadaşlara; ''Bu d..s bizi yine kandırdı galiba!'' dedim. Bunun üzerine, arkamdan ''Hala ikna olmadın mı Sayın Diken!'' diyen Süleyman Bey'in sesini işitmez miyim! Meğer Süleyman Bey bizi uğurlamak için arkamızdan geliyormuş! Çok utandım. O arada keşke yer yarılsaydı da içine girseydim diye düşündüm.

   İkinci anekdot eski bir müsteşardan. 

   Bir heyetle Süleyman Bey'in Güniz Sokak'daki evine gitmiştik.İçeride başka bir heyet olduğu için bizi bekleme salonuna aldılar. Süleyman Bey içerideki heyeti yolcu edince bizi oturma odasına aldı. Bize ne içeceğimizi sormadan çay söyledi. Ama bu arada, etraftaki tabaklarda bulunan kırıntılardan, bizden önceki gruba bisküit de ikram edildiğini anlamıştık. Bunun üzerine, grup liderimiz, tabii ki Süleyman Bey'in hoşgörüsüne güvenerek; ''Sayın Genel Başkanım, biliyorsunuz sizi çok severiz. Öl dediğiniz yerde ölürüz. Bizden önceki heyet ise aslında sizi sevmez. Dışarıya çıkınca arkanızdan konuşurlar. Bize çay ikram ettiniz; teşekkür ederiz. Ama onlara bizden daha çok değer veriyorsunuz ki, onlara çayın yanında bisküit de ikram etmişsiniz.'' diye sitem etti.

   Bunu gülerek dinleyen Süleyman Bey; ''Ben size bir fıkra anlatayım da size isterseniz çay da ikram ederim.'' dedi. Biz lütfen anlatın deyince şu fıkrayı anlattı:

   İngiltere'de kör bir adam sokakta eğitilmiş köpeği ile dolaşıyormuş. Köpek adamı trafikte yolun karşısına yeşil ışıkta geçirip kırmızı ışıkta durduruyormuş. Fakat köpeğin o gün aksiliği tutmuş ve adamı kırmızı ışıkta karşıya geçirmeye kalkmış. Bu arada da bir araba adama çarpıp yolun kenarına savurmuş. Herkes adamın başına toplanmış, kimisi ambulans çağıralım diyor, kimisi bir şeyin var mı diye soruyor, kimisi adama masaj yapıyormuş. Bütün bunlar olurken adam cebinden bisküit çıkararak köpeğe yedirmeye çalışıyormuş. Bunu gören insanlardan biri adama; ''Yahu bu köpek az kalsın seni öldürüyordu. Sen kalkmış bir de bu köpeği ödüllendiriyorsun!'' deyince; kör adam şöyle demiş; ''Ben bu köpeği becereceğim de, bir yerlerini karıştırmamak için bisküit veriyorum!''

   Fıkra bitince heyetin lideri şöyle demiş; ''Mesajı aldık Sayın Genel Başkanım; sakın bize bisküit falan ikram etmeyin!''

   İşte böyle bir adamdı rahmetli Süleyman Demirel. Şimdikiler ders alsın!