“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye!”
demiş, atalarımız!

İnanır mısınız bu sözün çok benzerini hem de bizzat yerinde yaşadım ben.

2000 yılında ilk mezun olduğum Niğde Üniversitesi Radyo Televizyonculuk öğrencisiydim.

Bor, Niğde merkeze 10 dakikalık mesafede bir ilçe.

Bizim buradaki Kozlu Zonguldak arası gibi.

Selçuklu dönemine ait cami, kümbet ve diğer tarihi yapılarıyla iç içe geçen çarşıya sahip olduğu için Bor’a sıkça uğrardık.

Bir gün yine okuldan arkadaşlarımla Bor’a gezmeye gitmiştim. Tarihi yerlerini gezip çarşıda alışveriş yapmıştık.

Tabi derse yetişmek için hızlı adımlarla Bor arabalarının kalktığı durağa ilerlemeye başladık.

Aşağıdan doğru durağa giderken uzaktan bir arabanın Niğde istikametine kalktığını gördük, el kol salladık; ama nafile…

Niğde arabasını kaçırmıştık.

Tam o sırada yaşlı bir amca, kılçıklı bir sesle “Ohoo gençler! Geçti Bor’un pazarı, sürün eşeği Niğde’ye!” demez mi?

Bizi bir gülme tuttu.

Atasözüne hayat veren yerde, benzer olayı yaşamak epeyi eğlendirmişti.

19 yıl sonra yazıma konu olacağı hiç aklıma gelmezdi doğrusu!

YOĞUN BAKIM MESELESİ

Bunu niye anlattım?

Bizim yoğun bakımlarımız dolu olduğu için acil tedavi görmesi gereken kritik hastaların çevre illere ve büyükşehirlere gönderildiğini biliyorduk da Orta Anadolu şehri Niğde’ye gönderilmek istendiğini hiç duymamıştık.

Öğrenince şok oldum.

Sağlık müdürlüğündeki bir memurun yakınının başına gelmiş.

Yoğun bakımlar dolu olduğu için hastayı Niğde’ye göndermek istemişler.

Bilgiyi veren sağlıkçı arkadaşıma “Şaka mı yapıyorsun” dedim. Olumsuz cevap alınca bu defa “Ağam bizimle eğlenir!” diye bir daha yokladım.

Meğer doğruymuş. Resmen “Yoğun bakımda yerimiz yok, sür hastanı Niğde’ye” demişler.

“Bu böyle olmayacak”
dedim ve konunun uzmanlarından işin aslını öğrenmeye karar verdim.

Yoğun bakım probleminin iç yüzünü sizlerle paylaşacağım.

Önce istatiksel bilgiyi verelim:

Zonguldak’ta halihazırda 305 yoğun bakım yatağı bulunuyor. Bunun 150’si Sağlık Bakanlığı, 74’ü özel sağlık kuruluşları ve 81 tanesi de Tıp Fakültesi bünyesinde bulunuyor.

Türkiye genelinde 100 binde 44 yoğun bakım yatağı düşerken Zonguldak’ta bu rakam 50.

Yani Türkiye ortalamasının üstünde yoğun bakım yatağına sahibiz.

Peki niye bu doluluk?

Sağlık uzmanının verdiği bilgiye göre sistem boş yer ayırmaya izin vermiyor. Bütün yoğun bakımlar, Ankara’da bir merkezden sevk ve idare ediliyor. Yani hastane yönetimi, acil hasta gelirse lazım olur diye 3-5 kişilik yatağı ayırma şansı yok.

Ağır hasta geldiğinde boş yer varsa hemen yatışı gerçekleştiriliyor.

Peki yer yoksa?

Tek merkezden görülen Türkiye’deki hastanelerin yoğun bakımlarına bakılıyor ve en uygun yer nerede ise hasta yakınları oraya yönlendiriliyor.

Bakanlıkça en uygun yer, Türkiye’nin neresinde ise ona göre hasta yakınları yönlendiriliyor. “Zonguldak nire Niğde nire?” diyecek oldum; “Niğde bile olsa,  uygun yer neresiyse oraya yönlendirme yapılır” cevabını aldım.

Bakanlık gerekirse helikopterle hastayı alıp uzak illere nakledebildiği için böyle bir uygulamaya gidilmiş. O yüzden yoğun bakım meselesi yerelden çok genel bir problemin tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.

İşin matematik kısmı böyle. Bir de sosyoloji kısmı var ki işin asıl üzücü kısmı burası. 

Nüfusumuz yaşlanıyor. Haliyle yaşlılarımız uzun süreli yoğun bakım ve tedaviye ihtiyaç duyabiliyor. 1 yıldır yoğun bakımda kalan hastalardan bile söz ediliyor.

Ailesi bakmadığı için hastanede bakımı yapılıyor.

Eskiden “Son günlerini evinde geçirsin.” denirdi. İnsanlar ağır hastalarını yoğun bakımlarda çürütmek yerine evine alır ve bakarlardı. Hastasına bakmamak en büyük ayıplardan biri sayılırdı.

Bugün ise “Hastayla kim uğraşacak?” deniyor.

Sözde muhafazakârlaşıyoruz; ama başını örten, namazını kılan, dini imanı, itikadı yüksek olmasıyla övündüğümüz genç nesil, maalesef yaşlılara bakmayı tercih etmiyor. Ailesi talep etmedikçe eve göndermeye de yasalar izin vermiyor.  

Bu defa asıl tedavi görmesi gereken yoğun bakım hastalarına yer kalmıyor.

Haydaaa…!

Garibim, nice ağır hasta yollarda ya da başka illerde can veriyor.

Gördünüz mü, yoğun bakımın altından da toplumsal hastalığımız çıktı.

Yaşlısına bakmayan evlatlar var ya! Bir araştırsak bunların çoğu miras mücadelesi veriyordur. Ama iş hastaya bakmaya gelince ‘sen az baktın, ben çok baktım’ kavgası verirler.

Sağlık uzmanı, Devrek’te bu tür hastalar için polyatif bakım yatağının sayısını 10’dan 50’ye çıkarılacağını da haber verdi.

Eskiden ‘anne babasına bakmıyor’ diye kınadığımız Avrupalılar gibi bizde de polyatif yatak sistemine geçiş olacakmış.

İşin sosyolojik kısmı da işte böyle sevgili okurlar!

Üzücü ama gerçek böyle. Bakın bir Niğde hikayesinin altından neler çıktı.

Ve benim aklıma;
 
“Önce insan olmayı dilemek”
ten başka bir şey gelmiyor.