Bilindiği gibi, halk arasında, yakın zamanda başına kötü bir iş gelecek insanlar için ''suyu ısındı'' ifadesi kullanılır. Ama biz burada bunu başka bir anlamda kullanacağız. Hoş, neticede belki  aynı kapıya da çıkabilir!

   Meramımızı anlatabilmek için, önce bir kurbağa deneyini hatırlatmakta yarar olabileceğini düşünüyorum. Değerli dostum Aydın Balekoğlu'nun gönderdiği, Almanca anlatımlı bu deney bana da esin kaynağı oldu .Bu yüzden kendisine ayrıca teşekkür ediyorum.

   Deney şu: Eğer bir kurbağayı kaynar su dolu bir kaba atarsanız; kurbağanın canı yanar ve hemen sıçrayarak kabtan dışarı atlar. Ama içi soğuk su dolu bir kaba koyarsanız orada öylece kalır. Kabı yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa bunu fark etmez. Su kaynama noktasına geldiğinde ise kurbağa çoktan ölmüş olur.

   ''İşte toplumlar da tıpkı içi su dolu bir kaba atılan kurbağa gibi tepki verirler. Yani bir topluma doğrudan ve aniden bir şeyi dayatırsanız ani tepki verir. Ama bir şeyleri yavaş yavaş değiştirirseniz toplum bunu  fark etmez. Örneğin, toplumlarda denetim mekanizmaları gittikçe çoğalıyorsa bu hiç de iyi bir gelişme değildir. Çünkü kişi kendisini gözetlenmiş hissettiğinde,gözetlenmeyen birine göre daha farklı davranır.

   Bu kişiler, anonim olmadığı sürece,  kendilerini özgür hissetmedikleri için  haklarını da kullanamazlar. Böylece fikir özgürlükleri de büyük ölçüde engellenmiş olur. Bu aynı zamanda düşünce özgürlüğü için de geçerlidir.

    İnsanlar göze batmamak için giderek kurallara uymaya başlarlar. Böyle durumlarda, toplumlarda kendine özgü farklı düşünenlerin sayısı da  günden güne azalır. Bu tür tek tip toplumlar kendilerini zihnen veya sosyal olarak yenileyemezler. Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük artarken aynı zamanda toplumun yaratıcılık, yenilenme ve  ilerleme olanakları engellenmiş olur.

   Bu yüzden arada bir termometreye bakıp, suyumuz ne kadar ısınmış, bunu görmemiz lazım!''

   Yukarıdaki tırnak içindeki yorum ve tespitler  sosyologlara aittir. Biz de bunlardan giderek; Türk toplumu olarak,birilerinin bizim suyumuzu da ısıtıp ısıtmadığını; ve ısıtıyorsa suyumuzun şu an ne kadar ısındığını bir irdeleyelim bakalım!

    Çok değil; 13 yıl öncesiyle bu günü kıyaslayalım. Bu günleri zaten yaşıyoruz. O zaman gözlerimizi kapatıp 13 yıl öncesini hatırlamaya çalışalım. Acaba ne gibi değişiklikler olmuş? Benim aklıma gelenleri sayayım; bu suretle sanırım tablonun geneli ortaya çıkar.

    -Yönümüzü Batı'ya çevirip Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyeti yakalamak üzereyken; 180 derecelik bir dönüş yaparak Doğu'ya döndük.

    -Batı medeniyeti ile entegre olmuşken Arapları örnek alarak Araplaşmaya başladık.

    -Herkes ileriye giderken biz geriye özlem duyup yeni Yeni Osmanlılık sevdasına düştük.

    -İlime değer vermeyi bırakıp dine ağırlık vermeye başladık. Eğitimde dini öne çıkarıp fenni geri planda bıraktık. Örneğin, binlerce imam hatip lisesi açarken fen liselerine önem vermedik.

    -Toplum kalitesinin en önemli kriteri olan eğitim kalitesini yerlerde süründürdük. Okuma yazmayı bile doğru dürüst öğrenemeyen öğrencileri liselerden mezun ettik. Bakkal dükkanı açar gibi; kalitesiz, odunu  kayıt yaptırsan diploma veren, 200 üniversite açarak yarı cahil üniversite mezunları ürettik.

    -Cumhuriyet'i ve Atatürk'ü değersizleştirmeye çalışan gericilerin sayısı ve cesareti bayağı artmaya başladı.

    -İnsanlarımızın önemli bir kısmının kılık ve kıyafetleri ile dini ve ahlaki anlayışları ve davranışları değişmeye başladı.

    -Eskiden bu millet kimsenin etnik kökenine ve dinine karışmazken; hatta dikkat bile etmezken şimdi bu konuda ayrışmalar başladı. Ayrıca,toplum siyasi görüşüne ve dünya görüşüne göre de ayrışmaya ve kutuplaşmaya başladı. 

    İşte tüm bunlar bizim suyumuzun da ısınmaya başladığının açık ve net göstergeleri olabilir mi acaba?

    Şimdi de size biri tüm halkımızı, diğeri de Zonguldaklıları ilgilendiren iki çarpıcı ve somut örnek daha vermek istiyorum.

    Okuyucularım hatırlayacaktır: Büyük Kürdistan Devletinin kurulmasını da ön gören Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP)  10 yıllık bir süre içinde hayata geçirilmesinin planlandığını; bu sürenin de dolmak üzere olduğunu bir kaç kez yazmıştım. Neden 10 yıllık süre? Çünkü bu süre içinde halkın yavaş yavaş buna alışacağı hesaplanmıştır  da ondan.

     İkinci örnek de TTK ile ilgili. TTK'nu hemen kapatamayan devlet, Kurumu yavaş yavaş küçülterek zamanla tamamen kapatmayı hedeflemiştir. Bunu zamana yaymasının nedeni halkı psikolojik olarak buna alıştırmaktır.

     Bu iki örneği ele alırsak; eğer 10 yıl önce ''vatan bölünecek, Kürdistan kurulacak'' denseydi, kıyametler kopardı. Ama şimdi görüyorsunuz insanlar bunu tartışır hale geldiler. Yine, eğer 15-20 yıl önce ''TTK kapatılacak'' denseydi, bunu diyeni Gazi Paşa Caddesinde döverlerdi. Şimdi ise millet ''acaba ne zaman kapatılacak?'' diye bekler oldu! 

    Su ısındıkça değişimleri görüyor musunuz?

    Değerli okuyucular, özetle, burada benim  vurgulamak istediğim husus;  kurbağa deneyinde olduğu gibi, topluma yavaş yavaş dayatılan  değişimlerin halkımızın önemli bir kısmı tarafından zamanla benimsenmesi ve hatta savunulmasıdır. Eğer bu değişimler iyiye doğru ise diyeceğim bir şey yok. Ama bana göre iyiye doğru değil; yani suyumuz ısınıyor!

     O zaman, sosyologların dediği gibi, arada bir termometreye bakıp,suyumuzun ne kadar ısındığını görmemiz lazım.

     Eğer ısı çok yükselmeye başlamışsa; haşlanmadan önce hemen önlem alıp kendimizi kurtarmamız hayati bir önem taşımaktadır.

     Dikkat edelim; rehavete kapılan kurbağa gibi olmayalım!

 

                                                                                                                      ŞERAFETTİN ÜSTÜNKOL