Ağabeyimin köpeğinin adı“Tarzan”dı. Lise 1. Sınıfta okuduğum yıllarda Filyos’ta birisinden almış daha küçükken.  Bana “Al şunu Çaycuma’ya götür” dedi. Ben de köpeği kucağıma alıp tren istasyonuna gittim. Bilet aldıktan sonra gelen Banliyö trenine bindim. Yeşil renkli koltukları olan İkinci mevkide bir kompartımana girerek, bir koltuğa kendim oturdum, bir koltuğa da Tarzan kıvrıldı.
Tren kalktıktan bir süre sonra biletçi/kondüktör geldi.Benim biletimi işledikten sonra, “Şu köpeği kaldır ordan!.” dedi. Ben de “Kaldırmıyorum” diye yanıtladım. Biletçi biraz öfkeli halde, “Kaldır şunu, yolcu oturacak!..” dedi. Ben bu kez “O biletli yolcu!” dedim. Biletçi şaşkın bir halde “Benle dalga geçme, bak!” diye heylenmeye başladı. Cebimden iki tane bileti çıkarıp, “Bu benim, bu da köpeğin işte!..” dedim. Biletçi, Tarzan’ın biletine baktı, sonra köpeğe baktı, “Kim verdi bu bileti buna?” diye sordu. Ben “Gişe memuru” diye yanıtladım. Biletçi, “Allah Allah, bu ne biçim iş yahu!..” diye kafasını  sağa sola çevirerek öbür kompartımana doğru yürüdü.
Koyu kahverengi tüylüydü Tarzan.  Güzeldi, sevimliydi. Bizim evde ve mahallede  çocukların  ve  büyüklerin sevgisini kazandı kısa zamanda. Aslında av köpeğiymiş, cinsi de varmış, ama ben anımsıyamıyorum şimdi. Kısa sürede büyüdü, bizimle her yere gelir oldu, oyunlarda bize arkadaşlık etmeğe başladı. Mendil kapmaca, sulandı, elim sende, vbgibi koşmalı oyunlarda bizimle o da koşardı aşağı yukarı.
Günlerden bir gün kayboldu Tarzan. Arkadaşlarla köşe bucak aradık sokakları ama köpeği bulamadık. Kimisi çalındığını, kimisi zehirlendiğini söyledi. Kimisi de canı feci halde yakılan köpeğin acısını dindirmek için dağlık-ormanlık alanlara doğru yıldırım  hızıyla koştuğunu da ekledi söylenenlere. Ama Tarzan bir anda yok oldu ortadan. Dost saydıklarının kötü muamelesinden ve ihanetinden çıkıp gitti yaşamımızdan..
*****
Aradan epey bir süre geçtikten sonra birader bir köpek daha getirdi eve. Adını da “Kısmet” koydu. Ama bu iri kıyım bir şeydi.Yanına yanaşmaya korkardık bu yüzden. Kısmet, bakıma girdikten sonra daha da irileşmeğe başladı. Bazan onu evin arka tarafındaki bir direğe bağlardık. Ama başka köpeklere sataşırken ipini koparınca bir zincir ayarladı birader. Fakat bir gün uzakta bir köpeğin kendisine havlamasına öfkelenip birden fırladı.  Öyle bir fırlayış ki kendisine yönelen tehdide karşı sert bir hareketle zincirlerini kopardı ve büyük bir hızla düşmanına hücum eyledi. Gidiş o gidiş..Bir daha da dönmedi geri..
*****
            Bu günlerde Yüce Meclis’de vekillerimiz kavga-dövüş Anayasa değişikliği peşinde. Kim galip kim mağlup derseniz, aslında mağlup olan biz yurttaşlarız daa!.. İzlediğimiz kadarıyla bir o yana bir bu yana topluca itiş-kakış gidip geliyorlar. Herhalde  onlar da çook oturmaktan yorulan bedenlerini hareket ettirmek istiyorlar. Arada elleri-kolları, ayakları nâzikâne(!) birbirlerine değiyor. Sonra da  kürsüye çıkıp bağır-çağır birbirlerinden şikayetçi oluyorlar. Vekillerimiz bu hallerinden mutlu pozlar veriyorlar kameralara  ama, bizler utanıyoruz olduğumuz yerde. En insanlık dışı, ayıplı davranışlardan biri de; öğretmen ve sendikacı kökenli AKP’li erkek vekil tarafından, bir bayan CHP’li vekilin boyunun sıkılması olarak geçti kayıtlara..
 İktidar partisi sayısal çoğunluğu ve gözü kapalı MHP desteğiyle hiç bir şeyden yılmıyor. Bu nedenle gece yarısı yapılan serbest dövüşlerde bir AKP vekil,  “Ayağımı CHP’li vekil ısırdı” dedi. Suçlanan CHP’li vekil, söz aldı: “Gerekli tıbbi incelemeler yapılsın, eğer benimle ilgili bir sonuç çıkarsa söz veriyorum vekillikten ayrılacağım, o da ayrılacak mı?” dedi. Ayağım ısırıldı diyen  vekil, bu defa “Hayır o ısırmadı, başkası..” dedi. Ardından bir başka Uzman Dr.CHP’li vekil, “Bu insan dişi izi değil, at dişi izine benziyor!..” dedi. Yarınki gün AKP’li bir bayan vekil Meclis’te “Buraya köpek giremez” yazılı bir pankart açtı. Bir sonraki gün de CHP’li bir başka vekil köpeğiyle Meclis’e geldi. Onlar yüce halkımız için böyle fedâkârâne(!) çalışmalar içindeyken, benim de aklıma “Tarzan” ve “Kısmet” adlı köpeklerimiz geldi gayr-ı ihtiyari..
*****
 AKP’li vekillerimizi;  Ne sınır ötesi askeri harekat, ne PKK-Fetö gibi terör örgütleriyle mücadele, ne dolar’ın ve euro’nun yükselişi, ne canlı bomba ve toplu cinayetler, albayraklı tabutlar, anaların-gelinlerin-çocukların gözyaşları, ne Ege denizi adaları ne Kıbrıs görüşmeleri,  ne halkın hayat pahallığından mağduriyetleri, ne gençleri sokağa ve kahvelere mahkum eden işsizlik durdurabiliyor. AKP’li vekiller büyük bir hırs ve inatla OHAL koşullarında olsa bile “İlle de Anayasa değişecek” diyorlar. Tabii ki biz yurttaşların da bizler için(!) yapılan bu Anayasa değişikliği için “du bakali ne olacek acaba?” diye beklemekten başka bir şey gelmiyor elimizden..
Şu son hafta sonu Dolar 3.73-TL, Euro:3.98-TL. İniyor, çıkıyor. Karadenizli Temel’in dediği gibi,   “Bi batayruk bi çıkayruk!..” Aynen biz yurttaşlar da öyleyiz. Ammavelakin biz hep batayruk!.. Ne olacak ha bu halimiz bilmeyruk!.. Yani hep inişteyiz.. Nasıl mı? İşte hesaplar-rakamlar..
Türkiye Kamu-Sen'in araştırmasında iki ay önceye göre; dört kişilik ailenin asgari geçim  sınırı 4 bin 769 lira 4 kuruş olarak tespit edildi. Buna göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 2 bin 349 lira 78 kuruş olarak hesaplandı. Çalışan tek kişinin açlık sınırı da 1.795 lira 17 kuruş oldu. Doların durmayan-durdurulamayan yükselişi yeniden bir ZAM dalgası ile karşılaşacağımızı gösteriyor. Ülkemizde asgari ücretin de 1.404.TL olduğunu unutmayalım!..    
Anayasa savaşları, “Meclis hattı”nda bir sonuca ulaşmazsa “Vatan sathı”nda sonuç alınmaya çalışılacağı da dile getirildi partili yetkililer tarafından. Yani AKP’nin “Parlamenter demokrasiye son vererek devlet yönetimi ile ilgili tüm yetkileri partili bir Cumhurbaşkanı’na devretme savaşı” halk oyuna sunulacak.. Hani derler ya “Tarzan zor durumda” diye. Esas zor durumda olan “Tarzan” değil, bizleriz, ülkemiz aslında.. Bakalım Anayasa savaşları hangi kelimize merhem, hangi derdimize çare olacak!..