Üç çeşit kulak vardır…

Kepçe kulak…

Yelken kulak…

Kabakulak…

Bir de “Telekulak” vardır!

İlk üçü basit bir ameliyatla tedavi edilebilir…

Ama “telekulak” irsi ve tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır!

Kepçe ve yelken kulaklar doğuştan gelen basit bir şekil bozukluğudur…

Kabakulak da çocuklukta gelip geçer…

Telekulak ise kronik bir kişilik bozukluğudur!

Telekulak hastalığına yakalanmış bir zavallı, yaşamın her alanında insanları gizli gizli dinler…

Sahip oldukları her yere gizli kameralar yerleştirirler…

Ve bu ses ve görüntü kayıtlarını arşivler…

Günü geldiğinde piyasaya sürerler…

Bir telekulağa asla güvenilmez…

Onlar hiç kimseyi bulamazsa dikiz aynasından kendilerini röntgenler!

Duvarda yankılanan seslerine bile kulak kabartırlar…

Bir telekulak teknolojiyi yakından takip eder, gerekirse İsrail’den son derece gelişmiş cep telefonu dinleme cihazı dahi getirtebilir…

Ortam dinleme aleti ve böcek tabir edilen pahalı oyuncaklara da son derece meraklıdırlar…

Zaten başlarına ne gelirse bu “merak” duygusundan gelir…

Hastalık boyutunda “şizofren” olurlar…

Hatta o kadar şüphecidirler ki, acaba başkası da bizi dinliyor mu diye binlerce lira verip 15 günde bir İstanbul’dan gündelikçi çağırır gibi emekli istihbaratçı asker çağırıp işyerlerinde böcek taraması yaptırırlar…

Bu tür adamlara telefonla tüp siparişi bile verilmez…

Çünkü iyi niyet ve güvenerek yapılmış her konuşmayı kayıt altına alırlar…

O kişilerle araları bozulduğunda ise bu kayıtları tehdit unsuru olarak kullanırlar…

Suça meyillidirler…

Telekulak olan bir kişi, kaydettiği ses ve görüntülerle karşılarına engel çıkartan herkesi tehdit edip suçun içine çeker, yasal olmayan yöntemlerle kazandıkları paranın sürekliliğini sağlarlar…

Telekulak aslında bir zengin hastalığıdır…

Güçlü ve zengin olan bir telekulağın yağcısı da çok olur…

Bu yağdanlıklar telekulağa yaranmak için her gün gönüllü muhbirlik yapar…

Telekulak hastalarında görülen en büyük ortak belirti ise tuzak kurmaya bayılırlar…

Alkol ve kadın alemlerine çağırdıkları hakim, savcı, polis, emniyet müdürü ve bürokratları muhakkak görüntülerler…

Bu görüntüler onların en büyük silahıdır…

Bir telekulak bugün iyi olduğuyla yarın kötü, dün küfrettiğiyle bugün iyi olacak kadar istikrarsız ve omurgasızdır…

Onlar için kamuoyunun ne düşündüğü, etik ve ahlak kuralları hiç ama hiçbir şey ifade etmez…

Belden aşağı vuracak kadar alçaklaşabilir ve iğrençleşebilirler…

Telekulak rahatsızlığı olan bir kişi bazen kendi telefon konuşmalarını bile dinler, kayıt altına alır…

Ama o kayıtlarda geçen ve suç teşkil eden kendi ifadelerini çıkardıktan sonra tapeleri basına servis ederler…

Bir telekulakçı her devrin adamıdır…

Güçlü kimse onun yanındadır…

Gün gelir cemaat liderinin elini herkesten önce öptüğünü açıklar…

Gün gelir öptüğü eli “parelelci” ilan edip anında saf değiştirirler…

Bir telekulak asla uslanmaz…

Çünkü onlarda can çıkar huy çıkmaz…

Ben kulağınıza kar suyu kaçırayım da…

Mahalle maçlarında kuraldır…

Üç korner bir penaltı… Topu dışarı atan alır… 5’te devre 10’da biter…

Bir de maç yaparken top başkasının bahçesine kaçarsa…

O topu keserler!