İstanbul’da; yaşamın temel kaynağı suyu ileten pompanın enerji kaynağı ile elektrik üreten kömür üzerine…
İstanbul’a Belgrat Ormanları’ndan içme suyu getirerek yedi tepeli şehrin çeşmelerine dağıtılacaktı… MİMAR SİNAN kolları sıvar. Yapılacak ilk iş, suya kaynağında yükseklik kazandırılmasıdır. Daha sonra İstanbul’un dışındaki sular, Kâğıthane civarında belli yerlerde toplanır. Oradan da kanallar yaparak İstanbul’a getirilir. Şehrin belli meydanlarında ‘Kırk çeşme’ yaparak içme suyu akıtır. İstanbul’u suya kavuşturan Koca Sinan, 1588’de susuz evde hayatını kaybeder.

Giderek büyüyen ve gelişen İstanbul’un her evinde yaşam kaynağı içme suyunun akması gerekiyordu. Bu gereksinin TERKOS Gölünden sağlanacaktı. Terkos Su Pompa İstasyonu, 1883 yılında Fransa’dan getirilen mühendis, mimar ve ustalarca yapılır. Yapı, aynı zamanda İstanbul’un içme suyunu temin etmek amacıyla kurulan ilk pompa istasyonu olma özelliğine de sahiptir. Terkos Su Pompa İstasyonu’nda bulunan ve kızgın buhar enerjisiyle çalışan “buhar pompalarının” imalatı ve montajı Fransız şirketi tarafından yapılır. Buhar pompalarını çalıştırmak için kullanılan yüksek kalorili kömür de Zonguldak’tan temin edilecektir.
Osmanlı Başkenti İstanbul için en az su kadar, elektrik de hayati öneme sahipti.

Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi'nin kurulmasından sonra, İstanbul'un elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla Zonguldak kömürü ile çalışması planlanan ilk termik santral Silahtarağa’da, 1914 yılı Şubat ayında -savaş öncesinde- üretime başlanır. 1871’den sonra atla çekilerek çalışmaya başlayan İstanbul tramvayları bu tarihten sonra elektrikliye dönüştürülür.
Birinci Dünya Savaşı, tüm koşulları değiştirir. İstanbul - Zonguldak arasında kömür nakli yapan vapurlardan 30’u batırılır. Zonguldak'tan İstanbul'a denizden kömür naklinde yaşanan sorunlar nedeniyle İstanbul’a yeteri kadar kömür sağlanamaz olur. Kömür sıkıntısını aşmaya yönelik yeni arayışlar, Kilyos'tan Terkos Gölü’ne kadar uzanan ve varlığı 1774'ten beri bilinen Ağaçlı linyit havzası kömürlerinin kullanılmasını kaçınılmaz hale getirilir.

Bu nedenle (kalorisi düşük) Ağaçlı linyit kömürünün, (yüksek kalorili) Zonguldak taşkömürü ile üçte bir oranında karıştırılarak kullanılabilece¬ğinin anlaşılması, kömür sıkıntısının çözüm yolu olur. Ocaklardan çıkarılacak kömürün demir yolu ile taşınmasına karar verilerek, önce, “Kâğıthane’den Ağaçlı linyit ocaklarına ulaşan dekovil hattı ve sonra da Kemerburgaz Çiftalan dekovil hattı bölümünün yapımı tamamlanır.
Ağaçlı ve Çiftalan'daki kömür ocakları 1916'dan itibaren askeri makamlar tarafından işletilir, yer altı işletmeciliği ile günlük üretim 800 tona kadar çıkarılır. Silahtarağa Elektrik Fabrikası’nın, kömür ihtiyacını giderilir ve aynı zamanda bu kömür donanmada, trenlerde ve fabrikalarda kullanılmaya başlanır.
Bu dönemde Ağaçlı Kömürleri gibi Zonguldak kömürlerinin de idaresi Almanların hâkimiyetindeki 'Harp Kömür Merkezi' adı ile kurulan kurulun elindedir.

Belçika’nın Mons şehrindeki politeknik okulunun maden fakültesini 1. Dünya Savaşı’nın patladığı yıllarda bitirerek maden yüksek mühendisi olan A.Reşit GENCER, zorlu bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşır. Osmanlı’da seferberlik ilan edilmiş olduğundan döner dönmez askere çağrılarak yeni kurulmuş olan Harbiye’deki ilk yedek subay okuluna gönderilir. Gencer, askerlik anılarında şunları anlatır; “Karadeniz Boğazı düşman donanması tarafından torpillenmiş bulunduğundan kömür havzasından yakıt getirtilmesi çok tehlikeli bir hal almış ve kömür bunalımı had bir şekle girmişti. İstanbul’daki askeri fabrikaların vapurların değirmenlerin ihtiyaçları çok zor karşılanıyordu. Bundan ötürü Askeri Levazım Dairesi İstanbul’un yakınında, Karadeniz sahilinde bulunan Ağaçlı linyit yatağının işletmeye konmasıyla beni görevlendirdi ve madene ‘amele taburu’ denilen bir birlik sevk edildiğini” belirtir.

Bin bir türlü eksikliklerle ve taburun acemi erlerinden oluşan işçilerle görevin sürdürüldüğünü anlatan GENGER, anılarında; “Zonguldak’tan ancak iki maden çavuşu gönderilebilmişti. Okuldan yeni çıkmış genç ve henüz tecrübesiz bir mühendis olarak müşkülleri karşılamak zorundaydım. Bir süre sonra, yeni kurulmuş olan 40 kilometrelik bir dekovil hattı ile İstanbul’a kömür yollamaya başladık.” bilgilerini verir. 


     
                      Çiftalan Kömür Yükleme Tesisleri (1916)


Silahtarağa, 1950'lere kadar İstanbul'un tek elektrik santrali olarak çalışır. 1953 yılına kadar, Zonguldak'tan Karaburun'a gemi ile taşınan kömürün, Karaburun'dan 7 km’lik ayrı bir dekovil hattı ile 1967 yılına kadar Terkos Pompa İstasyonuna getirilir ve bu tesisin çalıştırılmasında kullanılır.


Yaşamın temel kaynağı su – enerji – kömür – yaşam bağı nedeniyle;  Silahtarağa Müzesi ve Terkos Pompa İstasyonu Müzesi gezilirken, İstanbul’un suyu ve elektriği için  “kömüre ömür verenler” de unutulmamalıdır.