Görsel ve yazınsal medyamızın güzide mensupları merhaba. Hoş geldiniz.  Eskiden bir şarkı vardı “Altı kara üstü yeşil Zonguldak…” diye.  Altı yine kara Zonguldak’ın, emme üstü yeşil değil artık. Veyahut da şimdilik idare eder. Neden şimdilik idare eder? Çünkü yeşili sadece doların, yuronun, yani paranın yeşili olarak gören, gücünü nereden aldıkları malum bazı gözü kara adamlar; memleketin her yerinde olduğu gibi, burada havzanın Kandilli’sinden başlayıp taa… Amasra’sına kadar,  yaklaşık 80 kilometrelik mesafede, sanki var olanlar yetmezmiş gibi, keyiflerince istediklere yere termik santral kurmaya soyundular da onun için.

     Yahu zaten zehir soluyoruz. Sen daha ne halt etmeye zehrin dozajını artırıyorsun? Ben zaten ocaktan emekli olmuşum, yarım ciğerle kıt kanaat-tık nefes zor soluyorum. Bir de senin, gözle görünen kül dumanını saldığın havayı mı soluyacağım?

     Bana bak bana! Ben kül yutmam.

     Benim akranım ve de benden daha yaşlı her beş kişiden biri ciğer hastası veya kanser zaten. Yeni dünyaya “merhaba” sı “ıngaaa…” olan her beş bebekten biri gene öyle… Yani kronik ciğer hastası olarak doğuyor ana kuzuları. Sen ne konuşuyorsun?

     Yıllık 6 milyon ton kömür yakıp da bacalarınızdan çıkan külün; doğada, yaprakta, çiçekte, meyvede, sebzede beş parmak kalınlığında kül bıraktığını bilmeyen kalmadı. Evlerde yakılan kömürün 40 misli yani… Üstelik biz evde kış münasebetiyle altı ay soba yakıyoruz. Siz paragöz münasebetsizliğinizle 12 ay kömür yakıyorsunuz.

     Yalnız yeşili mi? Maviyi de mahvediyorsunuz. Üç metre çaplı borularınızla barajın 2 misli suyu, her gün denizden alıp veriyorsunuz. Ne balık kaldı, ne midye, ne yosun!...

     Bana bakın! Dedim ya ben kül yutmam.

     Arsanın, arazinin, tarlanın değerinin üstünde fiyatla, parayı “tirink” ödemeniz de osuruktan tayyare. “Gençlerinizi işe alacağız” yalanına da karnımız tok. “Havzanın, Zonguldak’ın kömürünü kullanacağız” fasaryası zaten dikiş tutmuyor. Gemiciklerinizle taa bilmem nereden kömür getiriyorsunuz. Bilmeyen kalmadı.

    Ee… Keseye zarar. Sebzeye, meyveye zarar. Denize, balığa zarar. Asılım esas nefese-ömre zarar! Bunca zarara karşı ne olur? Elbette, herkesin kini-nefreti azar.

     Hem de bir tek benim değil. Aklı başında olan ana, baba, çoluk-çocuk, konu-komşu, dede, nine… Herkesin kini nefreti azar.

     Anlatmak istediğim şu: Bu halk külyutmaz!

     Şimdi benim bir çağrım var; Bütün “Ben kül yutmam” diyenler birleşelim. Şu termik holdingcilerine iyi bir ders verelim. Bir ders yetmezse, bir daha ve bir daha verelim. “Altı kara üstü yeşil Zonguldak” şarkımızı  hep bir ağızdan söyleyelim. Nefesimiz yettiğince….  Yarın bir gün buna da nefesimiz yetmeyebilir!

     Efendim teşekkür ederim.

     Bilmeyenlere, şarkı defterimizi dağıtacağım. Sağolun.