Bir önceki yazımız da geleneksel din anlayışımız da birçok doğru bildiğimiz yanlışlar olduğunu ve bu yanlışlarından en önemlisinin de İslam (tevhid - tek tanrı) inancı ile müşrik (ortak koşucu - çok tanrılı) inancın birbirlerinden ayırt edilemediğini belirtmiştik. Ancak o yazımız da yalnızca müşrik inancını anlatabildik. Tevhid inancını ve ikisinin arasındaki farklara yer darlığı nedeniyle değinemedik. Bu yazımda bunları anlatmaya çalışacağım.

 

İslam’ın temeli inançtır. Tüm değerler u inanç üzerine inşa edilir. Şayet temel sağlam ise insanı dost doğru adaletli davranmaya sevk eder. Temelde bozukluk varsa o zaman da insanın yapılanmasında bozukluklar meydana gelir. İnsan sıkıştığında her türlü oyuna, yalana - dolana, dalavereye, fetvalar üretip kılı kırk yarmaya, allem edip kallem yataklık yapmaya, kaytarmaya, döneklik yapmaya, bin türlü hilekarlığa baş vurur.

 

Kuran insanın hayatta ve ahrette kurtulması için baştan sona kadar doğru ve yanlış iki inançtan bahsetmektedir. Kuran, müşrik (ortak koşucu, şirk) inancı anlatırken onun hak olmadığını gerçeklerden uzak, batıl olduğunu ve yanlış bir inanç olduğunun vurgular. İslam, (tevhid - tek tanrı) inancında, hak gerçek doğru hakikat olduğunun bilgisini vermektedir. Bu iki inanca uzaktan bakıldığında birbirlerine çok yakın ve birbirine çok benzemekte olduğu görülür. Ancak biraz yaklaşıp incelendiğinde müşrik inanç ile tevhid inancın daha baştan taban tabana zıt olduğu anlaşılır. Müşrik inanç insanları Allah’tan uzaklaştırır, Allah adına kula kul olmaya davet eder. İslam - tevhid inancı ise insanları kula kul olmaktan kurtarır sadece Allah’a kul olmaya çağırır.

 

Bir örnek gösterelim. Müşrik olan Ebu Cehil, insanları Allah’tan uzaklaştırıp (Allah’ın yetkisini kaldırır) yeryüzünde Allah adına kandırıp kendisine kulluğa davet ederken, Muhammed Peygamber ise kula kulluk yapan insanları kulluktan kurtarıp, kendinsin de kul olduğu “Yerlerde ve göklerde yetki sahibi olan”  Allah’a kul olmaya çağırmaktaydı. Müşrik inancın daha ilk baştan olmazsa olmazı “Allah’ın yeryüzündeki egemenliğini kısmak onun egemenliğini gökyüzü ile sınırlayarak onu hapsetmek” uzaklarda bulunan bir Allah adına güç, iktidar ve din baronlarını yeryüzünde egemen yapmaya yöneliktir.

 

Tevhid inanç ise müşrik inancın tam tersi olarak Allah’ı birlemektir. Allah’ın var olduğunu onun tek, bir Allah olduğunu, ondan başka hiçbir ilah olmadığını, O’nun ilmi (enerjisi) ile evreni ve içerisindekileri yaratıp kuşattığını ve tümüne hâkim olduğunu bildirir. O’ ilmi (enerjisi)ile her şeyi kuşatmış, her an, her yerde, her şeyde hazır ve nazırdır. O’ ilmi ile her yeri kuşattığı gibi insanı da kuşatmış ve insana şah damarından daha yakındır. Allah İnsanın gizli tuttuklarını da aşikar söylediklerini de duyar ve görür. İnsan ister içerisinden ona dua edip yalvarsın ister aşikar. Allah bu kulunun dualarını duyar ve ona anında icabet eder. Bundan dolayı da O’ kendi adına hiçbir kutsal alim, ağabey, veli, evliya, şeyh, müftü, hoca, yatır gibi hiçbir yetkili aracıyı kabul etmez.

 

Yine ilk yazımızda müşriklerin ahret inançlarına da değinmiştik. O, müşrikler ki, “Her insan ölümü tadacak ve tekrar dirilip ahrette hesaba çekilecektir” düsturuna inanmaktadır. Onlara göre Allah, bu dünyada seçip seçkin kullarından yaptığı ve nimetlerinden bolca yaralandırdığı kullarına ahrette de cömert davranacaktır.  Dünyada işlemiş oldukları günahlar için, sevgi, saygı ve itaatte kusur etmedikleri, kutsal saydıkları yöneticileri, ataları, evliyaları, velileri, alimleri, din adamları Allah’tan şefaat dileyecek ve işlemiş olduğu günahları affettireceklerdir.

 

İslam inancındaysa her nefis ölümü tadacak, tekrar dirilecek ve bu dünyada zerre kadar iyilik ve zere kadar kötülük işlemiş ise ahrette onların hesabını Allah’a tek tek verecektir.  Müslüman buna ta baştan inanmaktır. “Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin/kurtulmalığın alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah’ın koruması altına girin” (Bakara,48)

 

Bu kişi Kuran’dan, dinin direğinin doğruluk ve dürüstlük olduğunu öğrenir. Allah’a ait sıfatların Hakk, hukuk ve adaletin üstünlüğü olduğunu öğrenip ona inanır, iman eder. (Tin suresi 8, Enam 115) Dinde zorlama olmadığına ve insanların özgür olduklarına, rengi, ırkı ve dili ne olursa olsun insanlıkta kardeş olduklarına da inanırlar. Dinde bazı ritüellerin emredildiğine ve bu ritüellerin Allah ile insanın arasında özel bir şey olduğunu bilir. Bu ritüellerin insanı eğitip, bilinçli bir kul durumuna getireceğine ve toplum içerisinde de başarılı bir kişi yapacağına inanır.

 

İslam dinine girmek isteyen yabancı bir kişiye müftü imanın şartını sayar ve beraberce kelime-i tevhid getirilir (Laila he illallah denilir). Bu “Allah’tan başka Allah yoktur” manasına gelmektedir. Ancak “Müşrikler ve Ebu Cehil, sanki Allah yok demiş, ya da Allah’tan başka bir Allah daha var demişler gibi bu sözle davette bulunmaktayız. Bunun böyle olmadığını bir önceki yazımızda belirtmiştik.

Müftü devamla İslam’ın şartlarının da 5 olduğunu vurgular. 5 vakit namaz, haftada bir cuma namazı (erkeklere farz, kadınlara gereksiz) senede bir oruç, ömür boyu bir hac ve zenginsen senede kırkta bir zekat… İşte İslam’ın farzları da bunlardır. Sonra da İslam adına nafile olan ibadetleri anlatmaya başlar: Erkeksen sünnet olacaksın, kadınsan başını bağlayacaksın. Kuran’ı öğrenip bir ömür boyu okuyacaksın, fakat ona asla abdestsiz tutmayacaksın. Onnu ömür boyu okuyacaksın fakat hiç anlamayacaksın. Umre yapacaksın, sakal bırakacaksın, misvak kullanacaksın, sarık takacaksın vs. Sevap sayılan bir sürü ritüel telkin edilerek İslam’ı anlatır. Diyanet’in anlatmış olduğu din hayat ile bağını kesmiş paralı ritüelleri anlatıp durmaktadır. Bunları anlatarak hem halktan hem de devletten yararlanmaktadırlar.

 

Not: Ebu Ehil bugün kalkıp gelmiş olsa ve tevhid dinine girmek istese aynı müftü bu ritüelleri Ebu Cehil’e saymış olsa, İslam (tevhid) dini budur demiş olsa, Ebu Cehil hayret eder, “Sayın Müftüm” der, “Muhammed Peygamber bize bu saydıklarınızdan hiçbirini söylemedi. Çünkü biz zaten bunları yapmaktaydık! Sayın müftü biz hem de bu ritüelleri kutsal mekan olan Kabe’de çocukluğumuzdan ölünceye kadar bir ömür boyu yapmaktaydık. Hem de biz bunları Arapça konuşup, hem de Arapca okumaktaydık. Üstelik manasını senden daha iyi bilmekteyiz.Sayın müftüm, yoksa Muhammed Peygamber’in vefatından sonra tevhid dini mi değişti. Şayet değişti ise vallahi “Dininizin kıymetini bilin” derdi herhalde.