Aslında bambaşka bir yazı kaleme alacaktım… Her sabah yaptığım gibi bilgisayarımı açtım, internet gazetelerinde gezinmeye başladım. Okuduğum ilk haber yüreğime bomba gibi düşünce yalnızca yazım değil, ruh halim de değişti… Gözü dönmüş caniler bir düğüne bombalarla saldırmış Gaziantep’te… İlk belirlemelere göre 30 ölü var, yaralı sayısı ise yüzlerle ifade ediliyor… Önce bir sıcak dalga yükseldi sırtımdan, vücuduma buz gibi ter yayıldı. Midemden yükselen basınç yemek borumu zorlarken, haberin olduğu sayfayı kapattım hızla… En küçük detayı bile okuyacak takatim kalmamıştı çünkü… Bu ülkenin çekilebilir bir zahmet olmaktan çıktığını düşündüm… Boşluğa bakakaldım öylece… Kulaklarıma yayılan uğultu tansiyonumun tavan yaptığını anlatıyordu…
 
Sakinleşmeyi bekledim bir süre… Tansiyon hapımı yuttum, biraz dinlendikten sonra terim kurudu yavaş yavaş; ensemdeki acı azalmaya başladı… Korkunç baş ağrısı nöbetlerinden birine yakalanmamak için bir de ağrı kesici içerek haptan kalkan oluşturdum kendime… Bir parça rahatladım ama içimdeki tiksinti taş gibi duruyordu yerinde… Ne her gün televizyonları, gazeteleri mesken tutan yıvışık yüzleri görmeye, ne de seslerine duymaya tahammülüm vardı… Her katliam sonrasında, tiyatro sahnesindeki replikler hep aynıydı nasılsa… Yüzlere üzüntülü insan maskesi takılacak önce… Kameraların karşısına geçilip aynı tirat atılacak: “Lanetliyorum…” “Başaramayacaklar…” “Bu oyuna gelmeyeceğiz…” “Şanlı devletimiz…” “Kahraman milletimiz…” “Hesap soracağız..”
 
ÜLKEYİ ŞİDDETLE DİZAYN ETMEYE KALKANLARDAN TİKSİNİYORUM
Haberlerin devamına bakmadığım için bilmiyorum, yayın yasağı da konmuştur mutlaka… Bu zamana kadar hep böyle oldu çünkü… Tiksiniyorum… Bu ülkeyi şiddetle dizayn etmeye kalkanların kendilerini haklı çıkarmak için kurdukları her cümle, ileri sürdükleri her gerekçe, midemi bulandırıyor… Kanı kanla yıkamaya çalışan alçaklardan, bu topraklar yeterince kana doymamış gibi “intikam” naraları atan şuursuzlardan annemin deyimiyle “ikrah ettim” artık… “Barış” diyenin ötekileştirildiği, “silahlar sussun” diyenin linç edilmeye çalışıldığı, “çocuklar ölmesin” diyenin teröre destek vermekle suçlandığı cinnet halinden gına geldi iyice… Yalancı kahramanların “şehit” adını verdiği yoksul çocuklarının cansız bedenleri önünde attığı nutukları içim kaldırmıyor kesinlikle…
 
Aklını, ruhunu birilerine teslim eden aymazlardan bıktım usandım… Bunca haksızlığı nasıl içine sindiriyor insanlar, aklım almıyor… Tiksiniyorum yalancılardan… Said-i Nursi’nin kurucusu olduğu tarikatın bir kolu olan ve siyasal İslamcı bir hareket olduğu tartışma götürmeyen Gülencilere bağlı bir grup asker darbe girişiminde bulundu ülkede… İslam’ın nurunu ülkeye hâkim kılmak için gecesini gündüzüne katan güruhun kalkışması başarısız olunca, yetkililerden gelen ilk açıklama, “Ezanları susturmaya kimsenin gücü yetmeyecek” oldu… Cumhuriyeti, Dinsizlik, laiklikten istifade ile kuvvet buldu diyerek eleştiren Bediüzzaman’ın talebeleri, ezanı susturmak için darbe yaptı bu akla göre… Büyük kalabalıklar da bunu elleri patlayıncaya değin alkışladı… Akıllarını seveyim hepsinin…
 
SAHTEKÂRSINIZ… YALANCISINIZ
Yıllarca Gülen cemaatiyle mücadele ettik bu ülkede… Diğer cemaatlerde olduğu gibi ışık evlerinde yetiştirilen neslin de ülkeyi felaketlere sürükleyecek bir karanlığa dönüştüğünü söylemekten dilimiz eskidi… “Bir lokma bir hırka” felsefesi ile yola çıktığını söyleyen hacıağaların, devlet bütçesinden fazla parasal büyüklüğe sahip olmasındaki garabeti açık dille anlattık… Allah ile kulu arasındaki gönül köprüsü üzerinde kurulan holdinglere, bankalara, saadet zincirinin son halkasına gelmiş din baronlarına bulduğumuz her fırsatta dikkat çektik… Ortaya dökülen kumpasları, saçılan “himmet” paralarını, ışık evlerindeki rezaletleri, abilerin ablaların yediği herzeleri hiç duymamış gibi hayretle karşılıyor bazı insanlar... Bu ikiyüzlülere açıkça sesleniyorum: “Sahtekârsınız… Yalancısınız… Tiksiniyorum hepinizden…”
 
Tiksiniyorum… Kol kola girip başkalarının hakkını yiye yiye devleti fetheden muhterisler, birbirilerine hakaret yarışına girdi şimdilerde… Halis amel işleyip kâmil insan olmayı yaşamının eksenine koyduğunu söyleyen adam müsveddelerinin ağızları lağım çukuru gibi şu sıralar… Dünya hırsı dinlerini, imanlarını unutturdu hepsine… Tiksiniyorum bu cüdamlardan, ahlakın “a”sı yok çünkü hiçbirinde... Dünya nimeti için yapmayacakları şey yok… Ne ahiret, ne de Allah korkusu var içlerinde… Kuldan utanmayı çoktan unutmuşlar… Tek korkuları sahip oldukları iktidarı kaybetmek… Bunu sağlamanın tek yolu da yalandan geçiyor… Bu yüzden dağ dağ yoğuruyorlar yalan hamurunu… Ve ben bu adamlardan, yalanlarından tiksiniyorum…