Cumhuriyet döneminin önemli devlet adamlarından Celal Bayar;
100 yıllık yaşamının 80 yılında her yıl Aralık ayında “Dikkat, bu kış Komünizm gelebilir” sözlerini tekrarlardı.
Bu sözlerdeki amaç toplumu Komünizm ile korkutmaktı.
Toplumu korkutmak-korku toplumu yaratmak Celal Bayar’ın sözleriyle sınırlı kalmadı. Hemen her gün, toplumda panik oluşturacak her türlü melanet; sistemi kendi istedikleri gibi yönlendirmek-yönetmek için, iktidar ve sistem içi muhalefet tarafından bilinçli olarak yaratıldı-yaratılıyor.

Savaşların olmadığı bir zaman dilimi olmuyor dünya savaşlar nedeniyle kan gölüne döndü.
Daha önceleri başka ülkelerde farklı alanlarda ve zamanlarda oluşturulan toplumsal korkular şimdi uluslar arası emperyalist-kapitalist sistemin toplumsal psikoloji uzmanları tarafından tüm dünyada aynı anda gündeme getiriliyor.
İnsanları birbirinden uzak tutmak, sosyal ilişkilerini koparmak, üretim alışkanlıklarını kaybettirmek, toplumsal korku-panik yaratma konusunda her zaman bir şey yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Toplum sadece onu konuşup-tartışıyor.
Bir zamanlar “Domuz gribi” ortaya atıldı.

Sağlık alanında: Çiçek, kızamık, kuşpalazı, kabakulak, kolera, tifo, deli dana, kuş gribi, Asya gribi, hanta virüsü, kene, kuduz, uyuz, eidis, verem ve en son “Korona virüsü” illeti dünyanın başına musallat oldu.

Sosyal alanda: Genleriyle oynanmış sebzeler-meyveler-bakliyatlar. Hormonlu yiyecekler. Karısını-kocasını-çocuğunu-babasını –annesini öldürenler. Yoksulluktan organlarını satanlar. Jandarma dipçiği, polis copu, sokak serserileri, kapkaççılar. Tinerciler, dünyaya yaklaşan meteorlar, kıyamet günü senaryoları, kafa kol koparılan cinayetler. Faili meçhul siyasi cinayetler, askeri darbeler, susurluk. Ergenekon, tecavüzler, küçük çocukların kaçırılması, kanserin her türlüsü, gıda zehirlenmeleri. Uyuşturucu kullanımı, liselerde öğrencilerin sudan sebeplerle birbirini öldürmesi, türban. Nükleer savaş tehlikesi, nükleer silah tehlikesi, nükleer santral tehlikesi, kimyasal silahlar.

Tüm bu felaketler karşısında ulusal ve uluslar arası sermaye sahipleri “nasıl olsa bu felaketler sonumuz olacak” deyip sermayelerinden-maldan mülkten vazgeçmez hatta bundan kar sağlarlar.

Yılda binlerce kişinin can verdiği, kan gölüne dönen karayollarındaki trafik cinayetleri, sakat kalan insanlar. Uçak-tren-gemi kazalarında ölen sakat kalan binlerce insan. Serseri bir mermi-pencere camı-saksı veya tuğlanın yolda yürüyen insanların başına düşmesi. Toplumun yoğun olduğu alanlarda patlatılan bombalar. Madenlerde, inşaat sektöründe, tersanelerde vb. sanayi sektörlerinde her yıl binlerce işçinin iş cinayetinde can vermesi binlercesinin sakat kalması. İş amaçlı kullanılan bilgisayara bulaşan virüsün tüm çalışmaları silmesi.

Orman yangınları, Sınır dışı bölgelerde devamlı savaş tehlikesi. İşsizlik, kredi kartı borçları, küresel ekonomik kriz, üniversiteye gitmek isteyen gençlerin sınav maratonu, hak arayan öğrencinin okuldan atılması, hak arayan işçinin işten atılması. Kira, elektrik, su, yakacak giderleri. Yoksulun bin bir zorlukla yaptığı baraka’nın devlet güçleri tarafından başına yıkılması. Bedenlerini satan yetişkinler-çocuklar, işçi küçük çocuklar. Gelecek korkusundan kaynaklanan umutsuzluk, boş vermişlik, sevgiden yoksunluk, çaresizlik ve intiharlar. İnsanların bağışıklık sistemini bozan yiyecek-içecek ve ilaçlar. Bir tarafta; sistemin yönlendirmesi doğrultusunda oluşturulan gündemi medyadan takip edip bilerek veya bilmeyerek bunun borazanlığını yapan felaket tellalları. Bir tarafta; bu kadar sorunlarla boğuşulan dünyada her şeye boş verip liman arkasında gezmek veya efkar dağıtmak için birkaç duble içki içmek isteyenler ve bu pasifliklerini, teslimiyetçiliklerini, çaresizliklerini topluma empoze etmeye çalışanlar. Bir tarafta; kendini topluma karşı sorumlu hissedenlerin bu sorunların tümünü kendi sorunlarıymış gibi sahiplenip ortadan kaldırılması ve insanın insan gibi yaşaması, insanın insan tarafından sömürülmemesi için, tanımadığı insanların mutluluğu için örgütlenip mücadele eden ve gerektiğinde bu uğurda can veren insanlar.

Dinsel korkular; kabir sorguları-nünker-nekir, sırat köprüsü ve cehennem azabı. Burada insan istemeden Havva Ana’ya; “be kadın, şu yasak meyveyi Adem babamıza yedirmeseydin de bizler de bu dünyada bu kadar sorunlarla boğuşacağımıza cennette yan gelip yatsaydık olmaz mıydı? Diyelim ki yasak meyveyi yedirdin ve olanlar oldu. Cennetteki dört meleğe; “Allah'tan ve sizlerden özür dilerim, bu şeytan beni kandırdı” diyemedin mi diye insanın serzenişte bulunası geliyor…

İnsanlığı dünyaya geldiğine pişman eden ve bundan büyük karlar sağlayıp hegemonyasını devam ettiren iktidarlardan kurtulmanın tek yolu solda-sosyalizmdedir.