Gündemi bir parça takip edenler farkındadır mutlaka, Zonguldak’ın ekonomik, sosyal gelişimi için yapılan tüm projeksiyonlarda turizm öncelikli sektör öne olarak çıkıyor. Kentin doğal, kültürel, tarihi değerlerini ortaya çıkarmak için çalışmalar yapılıyor, gelen vali gideninkini rafa kaldırıp büyük kaynak savurganlığına neden olsa da proje üstüne proje üretiliyor. Danışman şirketlerin biri gidip diğeri geliyor, bulunan yeni sloganlarla kentin tanıtımı yapılıp, marka değeri oluşturulmaya çalışılıyor…

Bu çabaları destekliyorum, daha ilk mektepte bize “Bacasız sanayi” olarak ezberletilen turizm, yarattığı ekonomik kaynağın yanı sıra sosyal açıdan da çok geliştirici bir sektör çünkü. Sağladığı kültürel etkileşimle halklar arasında önyargıların kırılmasını sağlayarak dünya barışına da hizmet eden turizm planlamadan doğal-kültürel alanların, tarihi yapıların korunmasına; yörenin hizmet kalitesinin artırılmasından altyapısının iyileştirilmesine kadar birçok alanda önemli işlevler görüyor…

VURMUŞLAR DİBİNE KORUMACILIĞIN DA, TURİZM PLANLAMASININ DA

Yüzyıllardır kömür üretmekten başka seçenek sunulmayan Zonguldak bu alanda çok şanslı. Doğal güzelliklerinin yanı sıra antik çağlara uzanan bir tarihe sahip Zonguldak, emeğin olduğu gibi endüstri mirasının da başkenti çünkü. Bunlar korunup, başka işlevler kazandırılarak akıllı bir planlama ile kente kazandırılırsa, turizmin iddialı kentlerinden biri olur bence. De, kamu kurumları başta, pek çok çevre el ele vermiş, vurmuşlar dibine korumacılığın da, turizm planlamasının da...

Örneğin, kıyılar, önemli bir turizm değeri taşıyor değil mi? Uzun sayılabilecek bir kıyı şeridi de var kentin. Ereğli’den Filyos’a tüm sahile ya yol yapıldı, ya fabrika ya da tersane kuruldu. Boş kalan yerler de Milli Emlak tarafından “kamu yararı” lafzıyla şantiye olarak kullanılmak üzere özel şirketlere tahsis edildi.  Onlar da, kıyıları derme çatma binalar, atıklar, hurdalar, kaçak dolgularla çöplüğe çevirdi bir güzel. Kentin parmakla sayılacak kadar az kumsal alan dışında tüm sahili resmen çöp oldu…

BUNCA TİYATROYU BECKETT BİLE YAZAMAZ

Turizm için bundan daha önemli ne olabilir, 4121 yaşında dünyanın en yaşlı 5. yaşlı ağacı yaşıyor Alaplı ormanlarında. Etrafında bin yaş üstü pek çok ağaç olması da gösteriyor ki, üzerinde biten her canlıyı bin yaşatan zengin bir ekosistemi var o ormanın. İnanılır gibi değil, kentte turizmi geliştirmek adına bin takla atan devletimiz, bu vurguyu güçlendirecek işler yerine, tutuyor, sondajlarla delik deşik edip maden arıyor o ormanlarda. Eteklerinde 39 farklı atığı işleyecek cüruf tesisi açılmasına izin veriyor...

Dahası var. Bakacakkadı’daki 100. Yıl Tesisleri, kentin, içinde farklı aktivitelere imkân sunan tek tesisi olarak hizmet veriyor 40 yıldır. Devletimiz yemedi yutmadı, tesisle Filyos Irmağı arasındaki ırmağın sedde içine alınmasıyla elde edilen dolgu alanda, sanayi sitesi kurma kararı verdi, iyi mi? Yaşanan yönetim sorunları yüzünden kapasitesinin çok altında çalışan tesis, yanındaki sanayi sitesinin isi, dumanı, gürültüsü, kiri, pasıyla turizm patlaması yaşayacak herhalde. Atıklarıyla da ırmak daha varsıl olacak…

Kentin turizmdeki en büyük şansı, Filyos değil mi?  Koruma Kurulu’nca kalenin batı tarafındaki Tuğla Fabrikası ile doğusundaki Radartepe’nin eteklerine kadar bütüncül olarak korunması gereken alanın statüsü değiştirilip TPAO’ya ofis, lojman, misafirhane yapma izni veriliyor. İçinden belli bölümler 2. hatta 3. derece site çevrilerek alanın bütünlüğü bozuluyor. Tüm devlet erkânı da gözünü dikmiş, bu kararın çıkmasını bekliyor. Sonra da turizm nutukları atılıyor. Bunca tiyatroyu Beckett bile yazamazdı inanın…