En sonda söyleyeceklerimi yazının  başında söylüyorum: Türk milletinin ayarları ile oynanmıştır ve oldukça önemli bir kesimin ayarları bozulmuştur. Acilen fabrika ayarlarına geri döndürülmelidir. 

   Ayarlarla oynayanlar kimler derseniz başta Araplar ve sonra da Osmanlılardır. Cumhuriyetle birlikte tekrar fabrika ayarlarına dönüş başlatılmış olup kısmen bu sağlanmış ise de, içte ve dışta birtakım odaklar bu dönüşümü engellemeye çalışmışlar ve halen çalışmaya devam etmektedirler.

   Bilindiği gibi, Türkler Orta Asya'dan Batı'ya göç etmeye başladıkları sıralarda; zeki, cesur ve çalışkan bir millet idi. Yalanı dolanı bilmeyen, şark kurnazlığı ile henüz tanışmamış dürüst ve mert insanlardı. Çağlarının şartlarına göre oldukça medeni ve demokrattılar. Örneğin, kadın erkek eşit sayılırdı. Kadınlar aşağılanmaz; tam tersine saygı gösterilirdi. Hakan önemli kararlar almadan önce genellikle hatunun fikrini de alırdı.

   O çağlarda bu özelliklerin pek görülmediği Batı medeniyeti ile, hele Orta Doğu medeniyeti ile karşılaştırdığımızda; Türkler medeniyette oldukça ileri sayılırdı.

   Peki sonra ne oldu? Bu ayarlar nasıl bozuldu ve herkes ilerlerken biz bu yüzden yüzyıllarca çağın neden gerisinde kaldık?

   Başta da söylediğim gibi, bu bozulma ve orijinden sapma önce Araplarla tanışıp Müslüman olduktan sonra başladı. Çünkü Araplar bize din adına kendi kültürlerini kabul ettirdiler. Özellikle dini kendilerine göre yorumlayan Emevi - Vahhabi kültürü insanlarımızın kimyasını bozdu. Zira bu kültürde aşırı dini taassup, hurafeler ve safsatalar, kendilerinin ürettiği uydurma hadisler, entrikalar ve şark kurnazlığı bol iken; bilim ve sanat ise yok derecesinde idi. Ayrıca,dayattıkları biat kültürü nedeni ile; insanların sorgulamaları, araştırmaları ve öğrenmeye çalışmaları engellendiği için insanların zekaları da gelişmediği gibi geriliyordu. Türkler bu suretle adeta asimile edilerek Araplaştırıldı.

   Türklere ikinci darbe Osmanlılar tarafından vuruldu. Çoğumuzun Arap isimlerine bakıp da Türk imparatorluğu sandığı Osmanlı İmparatorluğu aslında Türk sosu karıştırılmış bir Doğu Roma imparatorluğudur. Zira kuruluş safhasında dominant olan Türkler; imparatorluk genişleyip nüfusu arttıkça azınlığa düşmüşler ve ezilmeye başlamışlardır. Hatta bazı tarihçiler bu dönemi ''Türkler'in 600 senelik kaybı'' olarak kabul etmektedirler. Çünkü bu dönemde Türkler'in hiç bir etkinliği kalmamıştır. Osmanlılar Türkler'i köylere yerleştirmiş ve Türkler tarlayı kara sabanla sürdükleri ve çobanlık yaptıkları bu köylerde 600 yıl hiç bir gelişme kaydetmeden fakir ve eğitimsiz yaşamışlardır. Eğitimleri sadece kendileri eğitime muhtaç köy imamlarına bırakılmıştır. İmamlar da genellikle cennet - cehennem edebiyatı yaptıkları için bu dünya ile ilgili bir şey öğrenememişlerdir. 

   Osmanlılar Türklere ''etrak-ı bi idrak'' yani ''kafasız Tükler sıfatını takmışlardır. Hatta Padişah Vahdettin yabancı bir dergiye verdiği bir röportajda Türkler için ''Türkler, soyu sopu belli olmayan bir cahiller sürüsüdür'' ifadesini kullanmıştır. (Osmanlılar atamızdır diyen Osmanlı hayranları bunu iyi düşünsünler!)

   Sonuçta cahil ve kafasız kabul ettikleri Türklere devlet dairelerinde görev vermemişler ve orduda çavuştan yukarı bir rütbeye yükseltmemişlerdir. Ayrıca sanat, ticaret gibi işlere de sokmamışlardır. Biliyor musunuz; devlet adamı yetiştiren Enderuna bile Türklerin alınması yasaktı! 

   Dolayısı ile Türk halkı Cumhuriyet dönemine kadar mesleksizdi! Ben düne kadar Lozan Barış Antlaşmasına konan ''mübadele'' maddesinin Türkler'in isteği ile konulduğunu sanıyordum. Meğer Yunan Başbakanı Venizelos'un dayatması ile olmuş! Neden biliyor musunuz? Türkiye'deki eğitimli, zengin ve sanatkar Rumları kendi ülkesine kazandırmak ve eğitimsiz, mesleksiz ve fakir Türkleri de bize göndermek için! Tarihi lütfen iyi öğrenelim! Zira hamasi tarihler halkımızı yanıltıyor.

   Osmanlılar Türkler'i Araplaştırma politikasına da devam etmişlerdir. Özellikle Yavuz Sultan Selim Halifeliği aldıktan sonra bu politika çok acı sonuçlara da sebep olmuştur. Örneğin, Sünnileştirmek istediği Türklere Şii, Alevi veya Kızılbaş gibi bahanelerle toplu katliamlar yapmıştır.

   Tabiatıyla biat kültürü Osmanlılar zamanında da tüm hızıyla devam etmiştir. İnsanlar adeta düşünmekten bile korkar hale gelmiştir. Zira biat edilen otoritenin - ki bunlar genellikle din adamlarıydı - gazabından veya günaha girileceğinden korkulurdu.

   İşte gördüğünüz gibi Türkler'in orijinal fabrika ayarları ve kodları ile oynamak için yüzyıllarca elden gelen yapılmış. Peki, elden gelen yapılmış da ne olmuş? Türkler ne hale gelmiş? Bunları görelim.

   Cumhuriyet dönemine kadar geçen zamana bakarsak, Türklerdeki belirgin değişiklikleri şöyle özetleyebiliriz.

   Özellikle Osmanlıların kendilerine bilgi ve becerilerini geliştirecek hiç bir görev ve eğitim vermemesi nedeniyle yoksul ve cahil kalmışlardır. Bu nedenle dünya değişirken medeniyet ve refah seviyeleri hiç bir ilerleme göstermemiştir. Aralarından önemli devlet adamı, sanatçı veya bilim adamı yetiştirememişlerdir. Dini taassubun da dayattığı, araştırma ve sorgulama geleneği olmayan biat kültürü nedeniyle zeka seviyeleri de gerilemiştir. Nasıl ki kullanılmayan organ zamanla fonksiyonlarını azaltırsa, beyin de bir organdır ve az kullanıldığında zeka düzeyi düşer.

   Zeka deyince, Cumhuriyet döneminden sonra tekrar gelişmeye başlayan Türk zekasının bu gün gelebildiği IQ değeri (zeka katsayısı) ancak 90'a ulaşmıştır. Çünkü Türkler artık kafayı çalıştırmaya başladı.

    Biliyorsunuz uluslararası skalada normal zeka 100 olarak kabul edilir. Ama 91 - 110 arası da normal zeka sayılabilir. Ayrıca, 76 - 90 arası sınır zeka ve 51 - 75 arası da hafif geri zeka olarak kabul edilmektedir. Gördüğünüz gibi biz sınırdayız. Ama bu sizi üzmesin çünkü bu ortalama değerdir. Çok zeki Türkler vardır ama geri zekalılarımız da çok olduğundan ortalama düşmektedir. Ayrıca, merak etmeyin Cumhuriyet'in kazanımları sayesinde zeka düzeyimiz de sürekli yükseliyor. Bu sizi sevindirir mi bilmiyorum ama 57 İslam ülkesi içinde en zeki olanı da biziz. Neden acaba!?.Cumhuriyet ve laiklik sayesinde olabilir mi?

   Devam ediyorum: Yine Arap kültürü ve yobazlığı nedeniyle Türkler'in demokrasi ve kadın erkek eşitliği anlayışı da değişmiştir; tıpkı Araplardaki gibi olmuştur. Ama burada şunu belirtmek isterim ki, Osmanlılar Türkleri Araplaştırmada şehir ve kasabalarda muvaffak olmuşlardır ama aynı başarıyı köylerde gösterememişlerdir. Çünkü köylere ulaşmada sıkıntıları olmuş ve bu yüzden köylerdeki ve mezralardaki Türkler Orta Asya geleneklerini kısmen korumuşlardır. Nereden biliyorsun derseniz; köyümden biliyorum. Benim köyümde kadın erkek eşitliği vardı. Kadınlar tek başlarına ormana odun kesmeye giderlerdi. Hatta babaannem tek başına köyün dışındaki kiraz bahçesinde gece kiraz beklemeye giderdi.

   Şimdi gelelim Cumhuriyet dönemine. Her ne kadar Cumhuriyet'in kazanımları ve laiklik sayesinde artık Türk insanı düşünmeye,araştırmaya ve soruşturmaya başladı; ve bu nedenle zeka seviyeleri de yükselmeye devam etti ise de henüz her şey yeterli düzeye gelmedi. Çünkü sürekli engellemeye ve geri götürmeye çalışanlar var.

   Yazı daha fazla uzamasın diye bu günkü manzarayı özetliyorum.

   - Hala geriye özlem duyan,padişah ve Arap hayranları var. Hatta bunların içinde şeriat özlemi çekenler bile mevcut.

   -Dini çıkarları için kullanan ve bunlara biat eden önemli bir kesim var. Düşünebiliyor musunuz, bu devirde  Cüppeli Ahmet Hoca gibi bir şarlatana inan çok sayıda insanımız var.

   - Eğitim sistemimiz yerlerde sürünüyor. Bu nedenle Nobel Bilim Ödülü almış bir tek bilim adamı bile yetiştiremedik. Aziz Sancar var derseniz, o Amerikan göçmeni ve Amerikan vatandaşı. Kariyerini de orada yapmıştır. Yani o bizim şartlarımızda kariyer yapmadı. 

   Üniversitelerimizden hiçbiri uluslararası derecelendirmelerde ilk yüzlere giremiyor. Bilim adamlarımıza da  uluslararası atıflar yapılmıyor. Alınan yıllık patent sayısı ve bilimsel makale sayısı bakımından İran'ın bile çok gerisindeyiz. Örneğin, 2015 yılında bir milyon kişiye düşen patent başvuru sayısı dünya ortalamasında 254 iken, bizde 173, İran'da ise 254 olmuştur. Bizim bazı üniversitelerimizden mezun olanların çoğu bırakın dışarıyı, içeride bile üniversite mezunu sayılmıyor. Bu nedenle çoğu iş bulamıyor.

   Bu yazıyı hazırladığım sıralarda, gazetede bir haber okudum. Haber başlığı şu: Üniversite ''şeytan uzmanı'' yardımcı doçent arıyor. Habere göre; Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, resmi internet sitesinde  öğretim üyesi almak için ilan veriyor. İslami İlimler Fakültesi'nde görev yapacak 1 yardımcı doçent için ''Kuran ve sünnet rehberliğinde şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerine çalışmaları olmak'' şartını koyuyor. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne alınacak yardımcı doçent için ise ''Pervane Bey Mecmuası, Harputlu Mahmut Bedreddin Divanı, Arapça - Farsça - Türkçe manzum sözlük konularında çalışmaları olmak'' şartı arıyor. Bunlar sadece iki örnek.

   İlim irfan öğretecek üniversitelerimize bakar mısınız! Bu devirde bu neyin kafası? Bu kadar ayarı bozulmuş kafalar olabilir mi? Bunlardan çağdaş eğitim bekleyebilir miyiz? Daha bir sürü soru..

   Orta öğretimde de durum farklı değil. Uluslararası matematik ve fen yarışmalarında bizimkiler hep en sonlarda. Ana dilleri Türkçeyi bile okuyup anlamaları  ile ilgili sınavlarda hep kırık not alıyorlar. Çünkü eğitim bilimselleştirilmeden uzaklaştırılıyor. Dini temellere ağırlık veriliyor. Son zamanlarda her mahalleye bir imam hatip okulu yapılması politikası nedeniyle, bu gün imam hatip okullarının sayısı fen ve anadolu liselerini dörde katlamış vaziyettedir.

   -Türkiye halen bilim adamlarının dışında dünyaca tanınan ünlü de yetiştiremiyor. Örneğin, dünyaca ünlü ve saygın  devlet adamlarımız, iş adamlarımız, sporcularımız veya sanatçılarımız maalesef yok derecesinde.

   SON SÖZ: Bu milletin içinde, halen azımsanmayacak bir güruh bu ülkenin kurucusu Atatürk'e laf etmekte ve hatta hakaret edebilmektedir. Kimisi de rüzgara göre hareket etmeyi tercih etmekte ve bu yüzden Atatürkçülüğe ve hatta Atatürk ismine bile uzak durmaktadır. Daha ileri gidenleri de vardır. Bunlar aleyhte konuşanlar, kendisine ve ailesine çamur atanlar, tarihi kasten çarpıtanlar, iftiracılar ve küfür  edenlerdir.

   Oysa Atatürk, bu saydıklarımın dedeleri köylerde dünyadan habersiz yırtık donla gezip davar güderken, Osmanlıların diğer uluslarına uşaklık edip, horlanıp ezilirken; bu vatanı kurtarmış ve bu Cumhuriyeti kurmuştur. Bu sayede Türk halkı ile beraber bu Atatürk düşmanlarını da özgürlüklerine kavuşturmuştur. Cumhuriyetle birlikte Türkler kulluktan vatandaşlığa terfi etmişler, köle iken efendi olmuşlardır.

   Yine Cumhuriyet'in kazanımları sayesine 600 yıl ilkel şartlarda durağan yaşayan Türkler; her türlü imkansızlıkları yenerek bu gün dünyaya açılan ve rekabet edebilen modern Türkiyeyi yaratmışlardır.

   Peki tüm bunlardan rahatsız olmak niye? Ülkeyi kurtaran, bize özgürlüğümüzü ve onurumuzu kazandıran; bizim bu günkü şartlara kavuşmamızı sağlayan ve bu uğurda kanlarını ve canlarını veren Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet duyulması gerekirken, kin kusulmasını neyle izah edeceğiz?  Tabii ki sağlam beyinler bunu yapmaz. Ancak ayarları bozulmuş beyinler böyle davranabilir. 

   Hele bazı kadınları hiç anlamıyorum. Kendilerini insan yerine koymayan bir düzenden kurtarıp birinci sınıf insan statüsüne sokan; hatta Fransa ve İsviçre'den bile önce kendilerine seçme ve seçilme hakkı veren Atatürk'e nasıl karşı olabiliyorlar? Benim aklıma üç neden geliyor; yobazlık, akıl tutulması ve mazoşistlik! 

   İşte değerli okuyucular, benim ''Türk milletinin ayarları ile oynandı'' demekten kastım bu. Eğer oynanmasaydı bu gün yukarıda anlattığım tablo  olur muydu? İnsan kendini kurtarana değil de ezene aşık olabilir mi? Evet oluyor!  Stockholm Sendromunu hatırlayınız!

   Evet. Ayarları bozulan ve bu yüzden hatalı veya eksik davranışlar sergileyen vatandaşlarımızın ayarını bir an önce fabrika ayarlarına geri getirmeliyiz. Bunun için eğitim ve tabii ki demokrasi şart! Bunu başaramazsak ayarları düzgün insanlarımız da bunların yüzünden Atatürk'ün hedef gösterdiği ''çağdaş medeniyetler seviyesi''ne ulaşmada sıkıntı çekeceklerdir.

   Allah ayarları bozulanlara akıl fikir versin!

   NOT: Tam bu yazıyı bitirmiştim ki; bir arkadaşımın bana WhatsApp'tan bir mesaj geldiğini gördüm. Mesajda, üzerinde Anıtkabir'in  resmi ile Fransızca bir yazı olan ve Belçika'dan gönderilen bir tebrik kartının resmi vardı.

   Fransızca yazının tercümesi ne biliyor musunuz? 

   ''TÜRKİYE, ATATÜRK'Ü ALLAH'A BORÇLUSUN, GERİYE KALAN HER ŞEYİ DE ATATÜRK'E...''

   Atatürk'ü bu kadar güzel ifade edebilen başka bir cümle duyduğunuzu sanmıyorum. Sizinle paylaşmak istedim..