Bildiğiniz gibi ülke nüfusu 84 milyon insana yaklaştı…
Türkiye’nin nüfusu her geçen yıl düzenli olarak artışını sürdürüyor. 2007 ve 2019 yılları arasında düzenli artış eğiliminde olan nüfusumuz, 2007 yılında 70 milyon 586 bin 256 iken, 2019 yılında 83 milyon 154 bin 997 olarak kayıtlara geçti.
65 yaş üzeri nüfusta yaşanan artış da gözlerden kaçmadı.
 
Medya incelemelerine göre, bu yıl nüfus ile alakalı haber çıkışı da 35 bin 987 olarak görüldü. Yaşlı nüfus ile çıkan haber adedi bin 133 olarak kaydedildi.
2007 yılındaki nüfus ile çıkan haber sayıları incelendiğinde ise rakamın 8 bin 615 olduğu görüldü. Nüfus artışına paralel olarak kaynakların tüketimi, ekonomik bağımlılık ve çarpık kentleşme en fazla haber olan başlıklar arasında yer aldı.
 
 (TÜİK) verilerinden elde edilen bilgilere göre, yıllara göre Türkiye’nin nüfusu belli oldu.
Böylelikle Türkiye nüfusunun 83 milyon 154 bin 997 olduğu kaydedilirken, bu rakamın 2015 yılında 78 milyon 741 bin 53, 2010 yılında 73 milyon 722 bin 988, 2007 yılında ise 70 milyon 586 bin 256 olduğu saptandı. 2008 yılında nüfusun yüzde6,8’ine gerileyen yaşlı nüfusunun ise 2019 yılında yüzde 9,1 seviyelerine çıktığı görüldü. Cinsiyet bakımından nüfus oranları incelendiğinde ise güncel erkek nüfusunun kadın nüfusundan 287 bin 275 fazla olduğu kaydedildi. Nüfusun en yoğun olduğu yer ise İstanbul olarak kaydedilirken, en düşük nüfusun 84 bin 660 ile Tunceli’de olduğu gözlendi.
İstanbul’un nüfusu kayıt dışı olanlarla birlikte 20 milyona yaklaşıyor şeklinde düşünenler de var.
Peki bizim Zonguldak’ın nüfusu?
Ne yazık ki Zonguldak’ın nüfusu düşüyor yani azalıyor.
Ekonomik olumsuzluklar ve geçim sıkıntısı, işsizlik insanlarımızı başka kentlere göç etmeye zorluyor…
Böylelikle ilçesi Ereğli’nin bile altına düşen nüfus sayısı karşımıza 100 binlerden 96 bin gibi rakam çıkarıyor.
 
X     X     X
 
Bir paylaşım
 
Bir arkadaşım paylaşmış alttaki güzel öyküyü, çok beğendim ve ben de sizlerle paylaşıyorum:
 
Üniversite mezunu sınıf arkadaşları yıllar sonra buluşurlar ve profesörlerini ziyarete giderler.
Profesörün evinde koyu bir sohbet başlar…
Kimi işinden memnun değildir, kimi kocasından.
Kimi kaç yıldır o arabayı istemektedir.
Bir diğerinin kayınpederi hastadır, ‘yoruluyorum’,
’mutsuzum’,
‘İşimi değiştirmek istiyorum’,
‘Ev yetmiyor, bu araba eskidi’,
‘Teknem olsa’,
‘Bu şehri sevmiyorum’,
‘Çocuklar okula başlayacak, o kolej mi, bu kolej mi?’
Profesör bu yakınmaları gülümseyerek izler..
Sonra seslenir..
-Ben bir kahve koyayım size..
Mutfağa gider, koca bir termosa mis gibi bir kahve hazırlar, tepsi alır, içine birbirinden farklı fincanlar dizer.
Birinin kulpu kırık, biri çok özel ince porselen, biri daha büyük, biri daha derin, birisi şirket markalı, birisi altınlı.
Salona gelir, fincanları ve termosu bırakır.
-Hadi. Fincanlarınızı alın, kahvenizi koyun..
Herkes uzanıp bir fincan seçer…
Önce en güzel ve değerli olanlar seçilir, sona kalanlar kulpsuz ya da daha özensizlerdir.
Kahvelerini de doldururlar ve birer yudum alırlar…
– Ohhh. Nefis ya. Mis mis… ne kadar ihtiyacımız varmış…
Profesör gülümseyerek bakar onlara.
Ve sonra söze başlar…
-Ah benim toy canlarım.
Tepsiyi ilk getirdiğimde düşünmeden en güzel fincanı seçmek için elinizi uzattınız…
Aynı yaşam gibi…
Her şeyin en düzgününü istesek de, bazen bizim dışımızda gelişen olaylarla bize kalanlar eksik parçalı ya da daha durgun olabiliyor…
Şimdi hepinizde çok farklı fincanlar var…
Birinin kenarı kırık, biri diğerinden küçük, biri sade, biri şatafatlı.
İlk yöneldiğiniz, görüntüsü itibariyle istediğiniz fincan.
Ama sonra size kalan neyse, o fincanla da yetindiniz.
Koca termostan elinizdeki farklı fincanlara hepiniz aynı mis kokan kahveyi koydunuz ve kahveyi yudumlayınca elinizdeki fincanı unuttunuz ve hepiniz derin ve mutlu bir ‘ohhhh’ çektiniz.
İşte hayat da böyle.
Geliş tarzı, kullanım şekli, görüntüsü farklı da olsa hepimizin hayatı aynı içilen bu kahve gibi hep aynı güzellikte.
Lütfen hayatınızı kahvenizi yudumlar gibi derin bir ‘ohhh’ çekerek ve her anından keyif almayı bilerek yaşayın.
Size nasıl sunulduğuna bakmadan…”