Bazılarımız istediği kadar ''Türkiye laiktir; laik kalacak!' diye bağırsın; Türkiye laik bir ülke değildir! Ancak, Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra laiklik yolunda epey mesafe katedilmiş fakat bu yolculuk yarı yolda durmuştur; daha doğrusu durdurulmuştur. Hatta şimdilerde geri vitese takılmış ve geriye gidiş bile başlamıştır. Diğer bir deyişle, din devleti olma yolunda hızla ilerliyoruz.
Durumu daha iyi kavrayabilmek için gelin önce laiklik ne imiş onu görelim.
''Laik'' kelimesi Latince ''laicus'' kelimesinden türemiştir. O zamanlar din adamı niteliğinde bulunmayan insan veya topluluk için kullanılmıştır. Sakın bazıları gibi yanlış anlamayın; bu dinsizlik, yani ateistlik anlamına gelmez!
Şimdi de laikliğin günümüzdeki genel anlamı ile ilgili şu saptamaları yapalım.
-Laik sistemlerde ''devlet dini'' söz konusu olamaz.
-İnsanlar din ve inanç açısından eşittir.
-İnsanlara dinsel inanç özgürlüğünün tanınması laik sistemin zorunlu bir sonucudur.
-Laik insanlar (veya toplumlar), din işleri ile dünya işlerinin ayrılmasını isterler. Dinin dünya ve  özellikle de devlet işlerine karışmasını istemezler. Tabii ki devletin de din işlerine karışmasını istemezler.
Bu saptamalar göz önüne alındığında;
1-Laiklik, devletin vatandaşları ile olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması, ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Kısaca laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.
2-Laik sistem, iman ve inancın yerine aklın egemenliğini kabul eder.
3-Laik sistem, siyasal iktidarların dinsel kudret ve otoriteden arındırılarak bağımsız hale getirilmesini ön görür.
   
Yukarıda saydığım tüm bu kriterlere göre; acaba gerçekten laik bir ülke miyiz? Buna karar vermek için önce aşağıdaki örneklere bir bakalım.
-Diyanet İşleri başkanı hükumet tarafından atanıyor ve Başbakana bağlı olarak çalışıyorsa;
-Bu başkanlık sadece bir dinin (Müslümanlık) bir mezhebine (Sünnilik) hizmet ediyorsa;
-Bu başkanlığın bütçesi önemli birkaç bakanlığın bütçesinin toplamından daha büyük bir bütçeye sahipse;
-Bir devlet görevlisi olan Diyanet İşleri başkanı, Katoliklerin ruhani lideri olan Papa ile bir tutuluyorsa;
-85.000 camiye karşılık hastane sayısı 1.220, kütüphane sayısı 1.310 ve okul sayısı 67.000 ise;
-87.000 imama karşılık doktor sayısı 77.000 ise;
-Durmadan çok sayıda imam hatip okulları açılıyorsa ve bu okullar Türk eğitim sistemi içinde alternatif bir eğitim kurumu haline getiriliyorsa; 
-Son 11 yılda imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı 7 kat artmışsa ve 2014-2015 eğitim öğretim  yılında bu sayı 474.000'e ulaşmışsa;
-Bu ülkede dini nedeniyle papazlar öldürülüyorsa;
-Türkler Almanya'da binlerce cami yaparken Türkiye'de bir kilise yapıldığında halkımız ayaklanıyorsa;
-Başbakan, bir partinin ateist milletvekili adayı göstermesini kınıyorsa; 
-Cumhurbaşkanı insanları Zerdüştlükle suçlayabiliyorsa; 
-Cumhurbaşkanı atanmış Diyanet İşleri başkanı için ''dini liderimiz'' diyor ve ona devlet bütçesinden zırhlı Mersedes hediye ediyorsa;
-Miting meydanlarında din iman sömürüsü yapılıp elde Kuran sallanıyorsa;
Bizim ülke laik bir ülke midir, siz karar verin! 
Ha, laiklikten iyice uzaklaşıp bir din devleti olursak da ne olur; onu da görelim.
Bunu görmek için dünya zeka haritasına bakmanızı öneririm. Bu haritaya baktığınızda (Google'den girip görebilirsiniz)  dini taassubun yoğun olduğu ülkelerde zeka düzeyinin de ne kadar aşağılarda süründüğünü görürsünüz. Zira dini taassub zekanın gelişmesine izin vermez. Neyse ki, yarım da olsa laiklik sayesinde Türklerin zekası tüm İslam ülkeleri içinde (şimdilik!) en yüksektir.
Peki, bu zeka düşüklüğü bu ülkelerin halklarına neye mal olmuştur dersiniz? Ben söyleyeyim; geri kalmışlık sefalet ve adaletsizlik! 
SON SÖZ: Yöneticiler genellikle çok zeki insanları sevmezler. Geri zekalıları daha kolay yönetebileceklerini düşünürler. Bu yüzden de zekayı aşağı çeken dini taassubu körüklerler.
Benden tavsiye; geri zekalı olmak istemiyorsanız, dini politik çıkarları için kullananları iyi tanıyın!