Biliyorsunuz son zamanlarda bir Osmanlı sevdası almış başını gidiyor.  Atatürk ve Cumhuriyet isimleri fırsat bulundukça kaldırılırken nispet yapar gibi Osmanlı sülalesinin isimleri ön plana çıkarılıyor. Bunlardan birisi ve en önemlisi de üçüncü boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim'in isminin verilmesi.
   Başta CHP'liler olmak üzere, laik kesim ise bunun doğru olmadığını ve köprüye Atatürk Köprüsü isminin verilmesinin daha doğru olacağını söylemektedir.
   Bu günkü yazımda hangisinin daha doğru olduğunu irdelemeye çalışacağım.
   Atatürk'ü zaten biliyorsunuz. Ama Yavuz Sultan Selim'i ne kadar biliyorsunuz? Muhtemelen hiç de objektif olmayan tarih kitaplarımızdan okuduğunuz kadar biliyorsunuz. İşte ben ikisini karşılaştırmadan önce size Yavuz Sultan Selim'i biraz daha yakından tanıtmak istiyorum.
   Ama önce Osmanlıların kim olduklarından, Türklerle ilişkilerinden ve Türklere bakışlarından başlayalım.
   Bir kere ''Osman'' ismine bakarak Osmanlıların Türk olduğuna kafadan karar vermeyelim. Zira Osman ismi Arapçadır ve Osmanlılar Müslüman yaptıklara herkese Arapça isimler vermişlerdir. Nitekim Osmanlı sultanlarının tamamının ismi Arap ismidir.
   Evet, başlangıçta Selçuklu Devletinin uç beyliği görevi verdiği Osmanlı Beyliği'de Türk idi. Fakat Selçuklu Devleti parçalandıktan sonra, Anadolu'daki diğer beylikler gibi Osmanlı Beyliği de bağımsızlığını ilan etmiştir. Kurucusu Osman Gazi olup o sıradaki toplam nüfusu 300.000 kadar idi.
   Osmanlı Beyliği sınırda olması nedeniyle başta Rumlar ve Ermeniler olmak üzere bir çok milletle gerek savaşarak gerekse akrabalıklar kurarak sınırlarını genişletti. Tabiatıyla, nüfus arttıkça asli kurucu unsur olan Türk nüfusu azınlıkta kalmaya başladı. Her ne kadar diğer etnik unsurların da yardımıyla Anadolu'daki diğer Türk beyliklerini de ortadan kaldırıp kendi topraklarına kattı ise de; gerek Anadolu'daki kıyımlar, gerekse artık imparatorluk haline gelen ve nüfusu oldukça artan devletin içinde Türkler etkilerini kaybedecek kadar azınlıkta kalmaya başladılar. Türklerin etkilerini kaybetmelerinin bir nedeni de Osmanlı ailesinin yavaş yavaş Türklükten kopmaya başlaması, hatta onları düşman gibi görmesidir. İlk bir kaç padişahın dışında diğer tüm padişahların Türklerle evlenip akrabalık kurmamaları da bunun bir kanıtıdır. İnternetten Padişah analarının geçek isimlerine baktığınızda bunu daha iyi anlayacaksınız.
   İmparatorluk büyüdükçe barındırdığı etnik unsurlarda çoğalmaya başlamış ve bu nedenle de bir nevi, tıpkı Hindistan'dakine benzer bir kast sistemi de oluşmaya başlamıştır. Bu sistemin en alt tabakasını maalesef Türkler teşkil etmekte idi.
   İşin ilginci atalarımız dediğimiz Osmanlılar hiç bir zaman kendilerine ne Türk demiştir, ne de Türklüğü kabul etmiştir. Ne dilleri Türkçe idi ne edebiyatları. Türkçeyi hemen hemen terk etmişler ve Farsça- Arapça karışımı Osmanlıca diye bir dil oluşturmuşlardır. Fakat bu dili hiç anlamayan Anadolu Türkleri her şeye rağmen kendi öz dillerini yaşatabilmişlerdir. Bu sayede, şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olurken, bu yönetimin kendilerini yok etmek için dil unsuru aracılığı ile Anadoluyu Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine mani olmuşlardır.
   Osmanlılar, Ermenilere ''millet-i sadıka'', yani sadık millet; Araplara ''kavm-i necip'',yani seçkin ırk sıfatları verirken Türlere; ''kaba Türk'',''anlayışsız Türk'' ve ''pis Türk'' gibi sıfatlar takmışlardır. Bir kaç örnek verirsek konu daha iyi anlaşılır.
   -Osmanlıların en önemli tarihçisi Naima, Türkler hakkında şu benzetmeleri yapmıştır: Türk-i bed-lika (çirkin yüzlü Türk), nadan Türk (cahil Türk), ve etrak-ı bi-idrak ( geri zekalı Türk)
   -Şair Baki'nin Kanuni Sultan Süleyman'a sunduğu şiirde,  bu günkü Türkçe ile ''Türk toplumundan olanın başı kabadır, sultan olma yeteneğinden yoksundur'' demektedir.
   -Sultan VI. Mehmed (Sultan Vahideddin) yayınladığı bildirilerden birinde ve ayrıca Malta'ya sürüldükten sonra yabancı bir dergiye verdiği demeçte şöyle diyor: ''Türkler dini, kavmiyeti, vatanı meşkuk (şüpheli)  ve mahlud beş altı milyonluk cahil bir kitledir.'' Yani diyor ki; Türkler, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür.''
   -Hafız Hamdi Çelebi'nin Yavuz Sultan Selim'e fetvası: ''Padişahım, bu Türkler at sırtında gezen bedevilerdir. Çiğ et yemektedirler ve katledilmeleri vaciptir''
   Nasıl? Atalarımız dediğimiz insanların bizi nasıl gördüklerini görüyorsunuz. Bunlara hala bunlar atalarımız diyebilir miyiz?
   Yukarıda kast sisteminden bahsetmiştim. Türklere verilen misyon ilkel usullerle çiftçilik ve çobanlık ile padişaha asker yetiştirmekten başka bir şey değildi. Kendilerine devlet memurluğu görevi veya askerde subaylık rütbesi verilmezdi. Zaten devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmazlardı. Ayrıca, Türkler sanat, ticaret veya ilim gibi sektörlere de sokulmazlardı.
   Tüm bu nedenlerle, yani Osmanlıların yüzünden Türkler 600 sene hiç bir ilerleme kaydedemeden oldukları yerde saymışlardır. Hatta bazı tarihçiler bunu ''Türkler'in kaybolmuş 600 yılı'' diye nitelerler!
   Bu kadar ön bilgiden sonra şimdi gelelim esas öznemiz olan Osmanlı sultanlarının en yavuzu Yavuz Sultan Selim'e.
   Babası İkinci Bayezit tarafından Trabzon Sancağında  görevlendirilmiş iken, babasını savaşla tahttan indirerek padişah oldu. Tahtı kendisine devreden babasına söz verdiği halde kardeşleri şehzade Ahmet ve Korkut'u öldürttü. Ayrıca tüm kardeşlerinin ne kadar çocuğu varsa onları da öldürttü. Ama bizi esas ilgilendiren, anası Rum olan bu padişahın Türk düşmanı olması ve çeşitli bahanelerle binlerce Türk'ü öldürtmesidir.
   Şii-Safevi Devleti ile 23 Ağustos 1514'de yaptığı Çaldıran savaşında Şah İsmail'i yendi. Bu savaş sonunda gerçek bir Türk olan Şah İsmail'i destekledikleri gerekçesi ile Anadolu Türklerine kin bağladı. 24 Ağustos'da Mısırlılarla yaptığı Mercidabık Savaşını ve 22 Ocak 1517'de Mısır Memlüklularla yaptığı Ridaniye Savaşını kazandıktan sonra; 29 Ağustos 1517'de Hilafeti Memlüklere bağlı Abbasi soyundan alarak halife oldu. Böylece Şiiliğe karşı Sünnilerin tabii lideri haline geldi.
   Yavuz Sultan Selim'in Halifeliği aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık bir şekilde çelişmiştir. Zira o yıllarda büyük bir kısmı Şii ve Alevi olan Türk ulusunu Sünnileştirme dönemi başlamıştır. Bu dönemde çok kan dökülmüş ve bir çok insan bu yüzden öldürülmüştür.
   Tarih şöyle yazıyor: Yavuz Sultan Selim sırf Alevi veya Şii oldukları gerekçesi ile;  yedi yaşından yukarı ve yetmiş yaşından küçük, yoksul 40.000  Anadolu insanını önce deftere kaydettiriyor, ve sonra onların hepsini öldürtüyor. O zamanki nüfus göz önüne alındığında bu bir soykırımdır.
   Sanırım şimdi Yavuz Sultan Selim'i daha iyi tanıdınız. Bu durumda siz hala bu Padişah Türktür ve atamızdır diyebiliyor musunuz? Diyorsanız Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün ismi Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak kalsın. Ama o zaman şu sorularıma da cevap isterim:
   -Bu ismi koyanların herhangi birinin dedesi (eğer gerçek Türk ise tabii) Osmanlılar zamanından subaylık ve hatta sıradan bir memurluk bile  yapmış mıdır?
   -Yine, dedelerinden çobanlık ve çiftçilik dışında bir mesleği olan var mıdır?
   -Eğer Osmanlı İmparatorluğu yıkılmayıp ta düzen devam etseydi; bu günün anlı şanlı yöneticileri muhtar bile olabilir miydi? (Not: Eğer etnik kökenleri Türk değilse; sarayda yükselme şansları olduğunu da kabul edelim!)
   -Türk, gerçek şahsiyetini Atatürk ve Cumhuriyet'in kazanımları sayesinde ortaya çıkarabilmiştir. Bu nedenle 600 sene uyuyan ve daha 50 sene öncesine kadar orta çağ şartlarında yaşayan bu millet şimdi çağdaş dünya devletlerinin ileri gelenleri ile yarışmaktadır. Bu mucizeyi ağır hasta ve çağ dışı Osmanlı devleti yaratabilir miydi? 
   -Cumhuriyet sayesinde Türkler ümmetten ve kulluktan çıkarak hür vatandaşlığa geçiş yapmışlardır. Eğer mazoşist değilsek,bundan rahatsız mıyız?
   - Türkleri ve özellikle Alevileri kitleler halinde katleden Yavuz Sultan Selim'in ismini,adeta inadına yapar gibi Üçüncü Boğaz Köprüsüne vermek; Türklere ve özellikle, milyonlarca Alevi kardeşimize karşı ayıp değil mi?
    Bu sorular çoğaltılabilir. 
    Son sözüm: Bu günkü çağdaş medeniyet seviyesini borçlu olduğumuz Atatürk'ün ismi varken; Türklüğü ret eden, Türklere zulüm eden ve hatta kitleler halinde katleden Yavuz Sultan Selim'in ismini vermek hiç hayra alamet değildir! 
   Ben bunda art niyet ararım arkadaş!
 
                                                                                                                        Şerafettin Üstünkol