Hafta sonu tek başıma Fevkani köprüde yürüdüm. İstasyon caddesi ayağında başladım yürümeye, 12 Katlı İş Merkezinin olduğu yere kadar geldim.

Tam derenin üstünden şehre bir kuş bakışı yaptım. Köprü ve liman ikilisini seyrederken, 1968 yılında çekilen 'Kadın Asla Unutmaz' isimli filmdeki Hülya Koçyiğit'in koştuğu sahne gözümün önüne geldi. Meğer o günler Zonguldak ne kadar güzel ve berrakmış dedim.

Şimdiki halini görünce bir hüzün bulutu çöktü içime. O günlerden bugüne, kentimize yeni güzellikler katmak yerine, şehrimizi el birliğiyle yaşanmaz hale getirmişiz. 

Mesela biçimsiz mi biçimsiz, saçma sapan bir 12 Katlı İş Merkezi dikilmiş oraya. Hemen ötede yıkılma tehlikesi olan bir Merkez çarşısı var. Başınızı öte tarafa çevirdiğinizde tuhaf bir belediye binası karşılıyor sizi. Limana doğru baktığınızda denizi kapatan, acayip bir vilayet binasını görüyorsunuz. Vilayetin sol istikametine doğru göz attığınızda ise kömür tozlarının şehre uçuştuğu bir liman. Yollar, kaldırımlar, geçitler, köprü altı dükkanlar... Fevkani köprünün hali ortada... Tarihi Ankara köprüsü, mezbeleliğin arasında boğulmakta...

Kokaksu ve Üzülmez istikametinden, yemyeşil doğanın bağrından kopup gelen deremizin hali de içler acısı.

Yazın kokan, kışın, Allah'a emanet akan bir deremiz var bizim. Çevreye saygısız vatandaşımız ve esnafımızın attığı çöpleri limana taşımaktan başka işlevi kalmayan bir dere... Adına Acılık deresi diyoruz. Etrafıyla birlikte güzelleştirin bakalım; yıllardır şehre acı-lık veren bu dere, tatlı bir huzur esintileri getirmez mi yüreklerimize?

'Ülkemizin bütün illerinde dereleri ıslah eden devletimiz, neden bu ülkeye 5 binden fazla maden şehidi veren Zonguldak deresini ıslah etmez ki' diye bir iç ses duyar gibiyim!

***

İktidar partili bir belediye başkanının seçilmesinden sonra merkezi idare destekli bazı projeler yürütülüyor. Sahil projesi, Lavuar alanı projesi ile Fener ve diğer alanlara ilişkin bir takım planlamaları sıralamak mümkün. Bunların yanı sıra Fevkani köprü, liman ve kömür taşımacılığının yapıldığı demiryoluna yönelik bir takım planlamalardan bahsediliyor. Ama bütün bunlar, şehrin sakinlerine sorulmadan, ilgili bakanlık eliyle yürütülüyor. Çünkü belediyenin bunları yapacak maddi gücü yok.

'Bunlar daha önce neden yapılmadı', sorusu işin etik kısmıdır ki, an itibariyle bunu sorgulama şansına pek sahip değiliz. Şunu merak ediyorum: Zonguldak insanını bire bir ilgilendiren bu çalışmaların sonunda, "İyi ki yapılmış, böyle daha güzel oldu" mu diyeceğiz, yoksa "Eski hali daha güzeldi. Keşke hiç yapılmasaydı" mı diyeceğiz?

Ama asıl neyi merak ediyorum, biliyor musunuz?

Bu kente dair onca önemli değişiklikler, planlamalar ortaya konulurken, Kent Konseyi'nden en ufak bir sesin gelmemesi nasıl bir ruh halidir?

Bugün yapılanlarla ilgili görüş beyan etmeyenlerin, yarın mazeret beyan etmeye yüzleri olur mu..?

***

Üzüntümüz büyük. 

2000'li yıllara girerken hiç böyle bir ülke/şehir/insan hayal etmemiştik. Demokrasi ve özgürlüklerin geliştiği, liyakatin esas alındığı müreffeh bir ülkede, mimarisiyle örnek şehirler düşünmüştük. Bir birini anlayan, dinleyen, yüreği merhamet ve hakkaniyetle dolu, daha medeni, daha paylaşımcı vatandaşlar olacaktık.

Şu an bu hayallerimizden biraz uzağız; fakat umutlarımız her daim;

"Memleket isterim/ Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;/ Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim/ Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;/ Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim/ Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;/ Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim/Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;/Olursa bir şikayet ölümden olsun" 

tadındadır bizim.