Geçtiğimiz Perşembe günü bizim gazetede Ahmet Öztürk’ün yazısını okurken yüzüm kızardı…

Çünkü biz de zaman zaman haddimizi aşıyor, istemeden de olsa hırsımıza yenilip insanları kırabiliyorduk…

İletişim Fakülteleri’nde ders olarak işlenebilecek bir kalite ve üslup farkıyla kaleme aldığı makalesinde Pusula’dan Ali Rıza Tığ’ı kelimelerle adeta döven Öztürk, ben dahil bizim kuşağın tüm gazetecilerine “mesleki etik” dersi veriyordu…

Ben sözcüklerin sihrine inanırım…

Köşesinde yazdığı “Maden mühendisleri” polemiğinde köşeye sıkıştığını anlayan Tığ, ertesi gün  mühendislerden “kerhen” de olsa özür diliyordu…

Hatta Öztürk’ün yazdıkları karşısına beyaz bayrak sallayan Tığ, “İşte üslup, işte seviye” derken aslında ringde nakavt olmak yerine havlu atmayı tercih ediyordu…

 Ama 24 saat geçmeden Tığ, tığlığını yaptı!

 2009 yılında Ereğli’de işadamı Ahmet Likoğlu’nun bir numaralı sanık olarak yargılandığı “Çelik-2” davasında Likoğlu ile yaptığı telefon konuşmaları yüzünden gözaltına alınan Ali Rıza Tığ, Ankara 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava sonucunda 2 yıl, 2 ay, 20 gün hapis cezası aldı.

 O tarihte elimize ulaşan telefon konuşmaları tapelerinde Tığ-Likoğlu görüşmesini dava Yargıtay aşamasında olduğu için yayınlamamıştık…

Ahmet Likoğlu’ndan aldığı talimatla gazetesinde dönemin Zonguldak Emniyet Müdürü Atilla Çınar hakkında karalayıcı yayınlar yapan Tığ, tapelerde bülbül gibi şakıyordu… Tığ, hakim karşısına çıkınca ise Likoğlu’ndan o haberler karşılığında aldığı parayı, “Anket yapmıştık” diye açıklıyordu… 

Cumartesi günkü yazısında alçakça bir üslup kullanarak bir kez daha gerçek yüzünü gösteren Ali Rıza Tığ, Yargıtay’ın hakkındaki hapis kararını bozduğunu açıklarken sanki beraat etmiş gibi bir hava yaratmaya çalışıyordu…

Halbuki “bozma” kararının beraat anlamına gelmediğini o da biliyordu…

Bakın Yargıtay’ın kararı bozma nedeni:

 "Yasal delil niteliği olmayan telefon dinleme ve teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen tapeler..."


Yani Ali Rıza Tığ’ın çete lideri Ahmet Likoğlu’ndan aldığı talimatlarla yaptığı haberleri belgeleyen telefon konuşmaları yasal olarak dinlenmediği için yeterli delil olarak sayılmıyordu…

Ama bu suçun işlenmediği anlamına da gelmiyordu…

Hepsinden daha da ilginci, bugüne kadar Ergenekon Davası’nda hükümet yanlısı bir tavır sergileyen Tığ, mevzu kendisi olunca “Ergenekon'da olduğu gibi... Kafana göre dinle, CD doldur, koy kenara, suçlu ilan et.” deme ikiyüzlülüğünden de geri kalmıyordu…


Dileyen dilediği gibi yorumlayabilir… Ama ben başka bir detaya dikkat çekmek istiyorum.

Karar aşamasındaki davanın son duruşması öncesinde Yargıtay 11’inci Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker’le ilgili Pusula’da yapılan haberler bilmem dikkatinizi çekti mi? Aman Allah’ım o ne sevgiydi öyle… Zonguldaklı olduğu bilinen Ersan Ülker’in doğum gününde emekli olacağını bilecek kadar tanıyan ve yazan Pusula, Ülker için düzenlenen veda törenini bile sitesinden canlı yayımlıyordu…

 Tığ için Yargıtay’da böylesine önemli bir görevde olan birini tanımak ne büyük şans değil nmi?

Tıpkı Tığ’ın da yazdığın gibi…
"Adalet; kör ve topaldır, ama gideceği yere er geç ulaşır" 

Ama bizim ülkemizde, “adalet” adamına göre işler…

Ergenekon davasında yasal olmayan yollarla dinlenen askerler, aydınlar, gazeteciler 80-90 yıl hapse mahkum edilip zindanlarda çürümeye terk edilirken, ne gariptir ki aynı “adalet” başka bir çete davasında “dinleme yasal değil” deyip hapis kararını bozuyor…

Şimdi soruyorum… Sen mi ayrıcalıklısın, yoksa o insanlar başka bir ceza kanunu ile mi yargılandı?

Cumartesi günkü yazısında dava sürecini haber yapan gazetecilerin annesine dil uzatacak kadar seviyeyi ayağa düşüren Tığ, günün birinde bu satırların hesabını yargı önünde olmasa da toplum vicdanında mutlaka verecektir…

Biz onun seviyesine düşmemek adına bugün susacağız…

Çünkü bizim için onun annesi dahil olmak üzere tüm anneler kutsaldır…

Biz susuyoruz ama başta Karaelmas Gazeteciler Derneği ve Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, en ufak bir hatamızda affetmeyen Basın İlan Kurumu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Medya Etik Konseyi ve Basın Savcısı’nın bu iğrenç satırlar karşısında nasıl bir tavır takınacağını da merakla bekliyor, buradan ilgililere suç duyurusunda bulunuyoruz…

 Yorum sizin… İşte Ali Rıza Tığ’ın kaleminden Zonguldak basın tarihine “yüz karası” olarak geçecek o satırlar:

“Bu karar üzerinden bizi yıpratmaya yönelik yayınlar yapan, sağda-solda konuşanlara ağız dolusu bir şey söylemem lazım. Söylemezsem rahat edemem.

Annenizin bir günahı var mı, bilmiyorum ama.

Hepiniz ..... ..........!

Çınladı değil mi kulaklarınız?”