Kesinlikle karar verdim bu kenti yönetenler adam yerine koymalarından vazgeçtim insan bile saymıyor bizi… Kentsel sorunlara insan odaklı bir bakış açısıyla kalıcı çözüm üreten bir yaklaşımı hiç tanımadık zaten de, görevini en alt düzeyde yapan devletin bir kuluna bile rastlamak mümkün değil şu sıralarda… Bedeli de ağır oluyor doğrusu… Zonguldaklılara ölümlerden ölüm beğendiriliyor önce… İş cinayetlerinden kurtulan trafik kazalarında, o da olmazsa heyelanlarda, çöken köprülerde ölüyor… Kırımdan kurtulanlarsa ülkenin en çirkin kentinde, en düşük yaşam kalitesine mecbur ediliyor… Birbiri üstüne kurulan termik santrallerin baca gazları da ikramiye olarak veriliyor üstüne… İçilmeyen suyu, girilmeyen denizi, solunmayan havayı saymıyoruz elbette...

Abartılı cümleler kurarak mugalata yaptığımı düşünmeyin sakın… Zonguldak 2014 yılında en çok ölümlü iş kazası yaşanan kentlerin başında geliyor örneğin… Soma olmasa çalışan kişi başına düşen ölümlü kaza sıralamasında birinciliği bu yıl da kaptırmayacaktık kimseye… Öte yandan Türkiye, Avrupa’nın havası en kirli ülkesi olma onuruna erişirken(!), kentimiz, havadaki partikül madde oranı açısından zaman zaman sınır değerlerin on katına çıkan bir oranla maşallah, en önde gidiyor. Havadaki partikül maddenin kanserojen olduğunu ve Dünya Sağlık Örgütü’nce akciğer kanserlerinin önemli nedenlerinden biri sayıldığını anımsatmaya gerek var mı bilmiyorum…

GÖZ YAŞARTICI DEMOKRATLIK ÖRNEĞİ

Bu durum karşısında yetkililer ne mi yapıyor, meseleyi tüm boyutuyla ele alacak çalışmalar yapıp önlem almak yerine milyon dolarlar harcayarak yeni kanser merkezleri açıyor. Bu merkezlere hasta bulabilmek için olsa gerek yeni termik santrallere izin üstüne izin veriyor. Bu konuda öyle iştahlılar ki, sanki yarın üretime geçecekmiş gibi henüz ÇED onayı çıkmayan termik santralin iletim hattı inşasını başlatıyor. Hiç çekinmeden yüz binlerce ağaç kestiriyor bu uğurda… Havası, suyu kirletilen, denizi asit fıçısına döndürülen yöremiz, yetmezmiş gibi, bir de ormansızlaştırılıyor… Haklarını yemeyelim, devletli efendilerimiz, ölümlerden ölüm beğenme tercihini yalnızca insanlara değil tüm doğal varlıklara sunarak göz yaşartıcı bir demokratlık örneği sergiliyor...

Termik santrallerde bu derece ileri görüşlü olan hazretler, doğal afetler konusunda sözcüğün tam anlamıyla sağıra yatıyor örneğin… Olası bir depreme kent halkını hazırlamak, toplanma merkezleri, ilkyardım istasyonları oluşturmak, ısrarla bilinçlendirme çalışmaları yapmaktan vazgeçtim görünür tehlikelerin bertarafı konusunda bile kılını kıpırdatmıyor… Birkaç ay önce sahil yolundaki benzinliklerin çıkışında trafikteki araçların üzerine tonlarca ağırlıktaki taşlar düşmüş, aracının üzerine blok taş düşen bir sürücü ölümden şans eseri kurtulmuştu… Bu hiç ders olmadı bizim hacıyatmazlara, aynı olay, bu kez Kozlu ile Fatih Sitesi arasındaki yolda yaşandı… Oradaki tehlike onlarca kez yazıldı gazetelerde, para etmedi… Beş yaşındaki çocukların gördüğü tehlikeyi koskoca devletliler göremedi ve gece yarısı can alıcı kayalar yağdı araçların üstüne…

HESAP SORMAYAN MAKAMLAR DA SUÇLU

Kazalardan kurtulanlar davacı oldular mı bilmiyorum… Ama bana sorarsanız eğer bir parça da olsa adalet varsa bu ülkede Zonguldak Valisi Ali Kaban, Karayolları Bölge Müdürü Sami Uyar, Kozlu Belediye Başkanı Ertan Şahin, Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir ve diğer görevliler, hiç kimsenin davacı olması beklenmeden, “Kamu görevini ihmal etmek”, “Taksirle adam yaralamak”, “Vatandaşın can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmek” suçundan yargılanmalıdır mutlaka… Birkaç ayda bir, kentin en işlek karayolunun üzerine üstelik göz göre göre taş yağması kabul edilemez… Bunu görüp de önlem almayanlar kadar, “Yahu kör müsünüz, vatandaş katli mi olacaksınız?” diye sormayan makamlar da suçludur ve onlardan da hesap sorulmalıdır…

Türkiye denen memleketin adına Zonguldak denen kentinde yaşıyoruz… Nalıncı keseri hep devletli efendilerin tarafına yontuyor ne yazık ki… Halka adeta zulmedenleri korumak için kurulmuş sistem, vatandaşı insandan saymıyor… Yurttaşlar ölmüş, aracı parçalanmış, mal ve can güvenliği kalmamış umurlarında bile değil hazretlerin… Önemli olan Ankara’dan gelecek fakslara yanıt verecek cümleleri bulmak… Kadim devletin çekmecelerinde onlarca türü var onun da… Herkese takılacak bir kulp, her ihmale bulunacak bir bahane, her durumda söylenecek bir yalan var mutlaka… Çok da olmazsa “yargılama izni” verilmeyerek kapanır gider defter… “Necip Türk milleti” nutukları atılır daha sonra… Bizden de içtenliklerine inanmamızı isterler… Sizi bilmem ama benim karnım tok bu demagojilere…